İbrahimler veya kaybolan bir köyün öyküsü

İbrahimler Köyü, birkaç mahalleden oluşmuştur: İbramlar, Karaveliler, Yamaç Mahalle ve Kanoğulları,

Arda nehrinin üzerine bir kuş gibi konmuştur. Karşılarındaki Bezdüven ( yerel ağız) veya Bezdiven Dağı, tıpkı bir dev misali, bu köylerin üzerlerine sanki boynunu uzatmış gitmiştir.

Geçmişte, kimler kurmuş, kimler konmuş şu küçük Rodoplar mekanına, bilinmiyor.

Her halde üç kardeş, ya da bir sülale, bu yamaçları fethetmişler ve yüksek dağ sırtlarını kendilerine mekan edinmişlerdir.

Kabataslak tarihe bir göz atacak olursak, karşımızda şu gerçeği buluruz:

Bu hadise, bundan altı küsur asır önce vuku bulur.

Bu da 1460-70-li yıllarında, Osmanlı, Karaman Beyliği'ni çarçur edince, zavallı Türkmen halkını, bu acımasız ve verimsiz dağlara sürmüştür.

Yabani oturmayan bir yerde, insanlar, canlarını kurtarmak için bu uçurumlu ve sarp yerlerde soluğunu almışlardır.

Daha doğrusu da, buraları kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerdir...

Köy yeri, henüz kurulmuş kurulmamış, insan su kaynağını tutmuş, ibadet yeri yapmıştır.

Cami deyince, halkı bir araya toplayan, aşı ve işi derleyen, acıyı ve neşeyi yaşatan şu köy meydanıdır.

Bir Dutdibi, ya da Cevizaltı'na, işte oraya bir Cami yapılır. Yanıbaşında dere içi pınarı akar.

Bu sulardan nice hanım hanımlar, kızlar ve nineler bakraçlarla evlerine su taşırlar, aş kaynatırlar, temizlik yaparlar.

Halka, arka dayak olarak da, köyün hemen karşısında ise bir bütün olarak, koskocaman, bir tek taş topraktan ibaret olan Bezdüven tepesi.

Bezdüven, herkese güç ve kuvvet, dinçlik verecektir. Hele onun zirvesi, doruğu adeta kutsallaştırılmıştır.

Oradan Edirne'nin Selimiye Cami'sinin minarelerini, Marmara denizini, ardından Uludağı ve uzaklarda kalan Anadolu'yu ve ana vatan topraklarını görmek mümkündür...

Etten tırnak koparmak, taştan ve dimdik yamaçlardan toprak edinmek, bir dönüm tarla için daha da kolay gelmiştir, buraları mekan tutan insanlara. Artık, onların ismi cismi, köy hayatının en önemli bir parçasıdır: Harmankaya tarlası, Çukur tarla, Çalağacı tarlası, Değirmen tarla ve Kuvanlıkkaya, Tuzluk, Yatacık gibi yer adları devreye girmiştir…

Bir de yol! Yolun haline de bir bakalım: katır, eşek geçecek kadar dar ve çukur yollar. Onlar da halkı yakın sayılan yerleşim yerlerine - Tozçalı, Hallar, Şeytan Köprü, Eğridere vb. ulaştıracaktır. Oralardan da tüccarlar tuzu, sabunu, çarığını ve ununu vb. malları halka getireceklerdir.

Geçen asrın 60-70-li yıllarında, köy nüfusu yaklaşık en yüksek olup, 600 kişiye ulaşmıştır.

Bunlar da Halil ağalar, Mümüneminler, Salibekirler, Ormancı Seidler, Seidşop ailesi, Topallar, Durmuşsaliler sülaleleridir. Onlar burada sürdürebilmişler ve arkadan gelen nesillere unutulmaz anılar yad etmişlerdir.

Bu küçük, ulaşıma zor olan Rodoplar köyü, bu haliyle bir hayli ünlüler de yetiştirmiştir.

 Abdurrahman İsmail Dede, Balkan Savaşları'ndan önce Yunanistan'ın Dedeval dağ köyünde imamlık yapmıştır. Bu köy, çoktan boşalmış, çayır ve çalılığa dönmüş; ama dedenin mezar taşı hala orada bulunmaktadır.

İbramlar'da, Tosçalı ve başka medreselerde dini eğitim görüp imamlık, hocalık edenlerin sayısı bir hayli kabarıktır.

Prof. Dr. Ali Eminov hadisesi, başlı başına ayrıcalıklı bir olaydır.

Bir karlı, yeni yılbaşı gecesinde, komünist totaliter rejim koşullarının daha da ağırlaşacağını sezen bir lise öğrencisi, özgürlüğüne kavuşmak, kendine normal bir hayat kurmak için, Yunanistan topraklarına geçer ve tüm gurbetçiliğin acımasız koşullarına katlanarak, ta Amerika'nın Nebraska eyaletine yerleşmeyi, önce lise, daha sonra da yüksel tahsil almayı başarır.

Son derece ilginç ve dikkat çekicidir ki, tüm Batı alemi, Bulgaristan'daki Türk halkına yapılan haksızlıkları, ad değiştirme, dinin yasaklanmasını, baskı ve cezaevlerini, cap canlı bir soykırımı, antropoloji uzmanı Ali Eminov hocadan öğrenecek ve sesini o zaman çıkaracaktır...

Bu bağlamda, tüm Rodoplar'ın Türk halkı ve Bulgaristan'daki Türkler, haklı olarak hocaları Ali Eminov ile övünüp gururlanacaklardır…

Geçen asrın 50-60'lı yıllarında, köyden bir hayli pedagoji öğretmeni çıkar ve küçük afacanlara doğru dürüst eğitim verirler.Bekir Halim, Abdurrahman İsmail, İlyas Mümün, Recep Sadullah vb. öğretmenlerin isimleri hala saygı ile anılmaktadır.

Ağır köy koşullarına katlanan çocuklar, boş vakitlerde "Çelik" atacak, "Tokurcum" oyunu çizecek; bayram günlerinde ev ve mahalle dolaşacaklar, çatallı kızılcık değneklerle çörek toplayacaklar, sevgi ve coşku dolu anlar yaşayacaklardır.

Bu arada halk eski, kalu beladan kalma adetleri, bayramları unutmamış, günümüze dek yaşatmış, yaşatmaktadır.

Hele o meşhur Hıdrellez Günü ve Yedi Kızlar Aşı ile birlikte kutlanan etkinlikler, hala göç eden köylünün hatıralarında muhafaza olmuştur.

O çiçek toplamaklar, Yedi Kızlar Aşı hazırlıkları, mani mani üstüne düzenlenen dizeler:

"Karanfil deste gider

Kokusu dosta gider,

Yarim beni görünce

Evine hasta gider.

Bezdüven'e çıktın mı

Anadol'a baktın mı,

Yarin suya gelince

Çemberini açtın mı.

Cami yanı suları

Çok soğuktur içilmez

İbrahimler kızları

Övmekle bitirilmez.

Bezdüven'den yel esti

Esti dereyi geçti

Merak etme güzele

Başkası onu seçti..."

Hatıra kalan o düğün günleri ve meşhur "Maşalan" ateşi etrafında oyunlar, şenlikler…

Erkeklerin de ateş etrafında rol alma olayları. Kimi "Eşek", kimi de "Kalaycı" ve "Çingene" olunca, halkı coşturur, bayramların tadını çıkarırlar…

Köy, yıllar önce terk edilmiş, kırık dökük viraneliğe dönüşmüştür; ama yaz ortası gelince, dört kıtaya yayılan halk, bir heyet oluşturur ve o unutulmaz Dağ Bayramı'nı canlandırırlar, birbirine kavuşur ve eski birlik ve beraberliği yeniden yaşamış olurlar. 

Emel BALIKÇI

( Bu araştırma yazısı, Alev dergisinden alıntıdır ve Abdurrahman İsmail ailesinin bilgilerine dayanılarak yazılmıştır.)

Bakmadan Geçme