HÜZÜN VE MUTLULUK ARASINDA

Bulgaristan seyahatım sona erdi. Gençliğimin şehrine veda ederken, hüzün ve mutluluk arasına sıkışmış gibiydim, gözyaşlarım kekremsi bir tada bürünmüştü. Yeniden Türkiye'me kavuşma heyecanı, birbirine karışmış yerle gök arasındaki boşlukta bırakmıştı beni. 'Hadi, artık geç arabaya!' diyen oğlumun sesi beni düşüncelerimden kopardı.

HÜZÜN VE MUTLULUK ARASINDA

Bulgaristan seyahatım sona erdi. Gençliğimin şehrine veda ederken, hüzün ve mutluluk arasına sıkışmış gibiydim, gözyaşlarım kekremsi bir tada bürünmüştü. Yeniden Türkiye’me kavuşma heyecanı, birbirine karışmış yerle gök arasındaki boşlukta bırakmıştı beni. "Hadi, artık geç arabaya!" diyen oğlumun sesi beni düşüncelerimden kopardı. Gazetem, derneğim ve arkadaşlarım, sanki davetkarca el ediyorlardı bana sınır ötesinden.

İnsanın doğup büyüdüğü yerlerden kopması kolay olmasa da, vatan denilen yerin doğduğun yer değil de, doyduğun yer olduğunu zamanla öğreniyor insan.

Ne kadar inkâr edersek edelim, her veda biraz burukluk, biraz da acı gizler bünyesinde değil mi?

Artık bir yıl sonra gelecektim ecdat toprağıma. Bir yıl bazen kısa, bazen de uzun bir zamandır. Biraz derin düşünecek olursak eğer beş dakika bile yeterlidir dünyanın alt üst olmasına. Vedaları sevmediğim için, kimselere veda etmeden, sabahın seherinde koyulduk yola. Rüzgârın şiddetinden, dalından kopma korkusuna kapılan yapraklar, mendil misali sallanıyordu ardımızdan.

Karaca Oğlan'ın sözleri geldi aklıma; "Yürü be, fani dünya, sana konan göçer bir gün, insan bir ekin misali, onu eken biçer bir gün." Bu mısralar yıllar öncesinde Bulgaristan’daki Türk azınlığa yapılanların, içimde tükenmeyen yaraların hala derinden derine kanadığını gösterdi.

Gezip gördüğüm zaman içinde, bu yaşananları çabuk unutan ve bunları yaşatanlara tapanları da gördüm ben. Çocuklarına Türkçe öğretmekten utananları da sezdim. Türklüğünden kurtulduğuna şükredenleri de. Türkiye’yi küçümseyenleri de canım yana yana dinledim...

Bütün bunların bir şahsi menfaat ve çıkar uğruna yapıldığını biliyorum. Özünden ve kimliğinden ödün verenlerin şan ve gururdan yoksunlaştıklarını da biliyorum.

Kırık dökük kalbimden taşan gözyaşlarımdan birkaç damlasını gençliğimin diyarına, kirpiklerimden süzdüm de döndüm gene. Oradaki kimi kardeşlerimin, Türklüğü, üstlerinde bir elbise olarak gördüklerini ve diledikleri zaman çıkarıp atabileceklerini çok iyi gözlemledim.

Ya çare sizsiniz, ya da çaresizsiniz!

Firdevs BÜYÜKATEŞ

Bakmadan Geçme