HAMDULLAH SUBHİ VE GAGAVUZLAR
Zamanımızın Türk aydınları, medya araçları sayesinde, Gagavuzlar için oldukça ayrıntılı bilgilere sahip olmuşlardır. Lâkin, bazı bilgiler var ki, onlar hakkında ancak uzman olanlar veya şu veya bu şekilde Gagavuz kültürüyle ilişiği olanlar, konuyla ilgili yeterli bilgilere sahip olabilmektedirler. Bendeniz, hasbelkader bu ilmin içinde olduğum için konuyla ilgili bazı özel bilgilere ulaşabildim.
HAMDULLAH SUBHİ VE GAGAVUZLAR
Zamanımızın Türk aydınları, medya araçları sayesinde, Gagavuzlar için oldukça ayrıntılı bilgilere sahip olmuşlardır. Lâkin, bazı bilgiler var ki, onlar hakkında ancak uzman olanlar veya şu veya bu şekilde Gagavuz kültürüyle ilişiği olanlar, konuyla ilgili yeterli bilgilere sahip olabilmektedirler. Bendeniz, hasbelkader bu ilmin içinde olduğum için konuyla ilgili bazı özel bilgilere ulaşabildim.
Bu yazımızda gayet kısa olarak, Gagavuzların kökeninden ve tarihinden bahisle, Atatürk’ün dava arkadaşlarından olan ve 1931-1944 yılları arasında Romanya’nın başkenti Bükreş’te Büyükelçi bulunan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in oradaki kültür hizmetlerinden bazılarına değineceğim. Bilindiği gibi Balkan ülkelerinden, Türklüklerini muhafaza eden topluluklar genelde Müslüman Türklerdir. Romanya’da ise onlardan farklı olarak Müslüman Türklerin yanı sıra Hristiyan Türkler, yani Gagavuzlar da yaşamaktadır. Hamdullah Suphi, zamanında Müslüman Türkler Dobruca bölgesinde yaşarken, Gagavuz Türkleri Basarabya veya Moldova denen bölgede yaşarlar. Gagavuzların toplu olarak yaşadıkları bölgeye Bucak da deniyor. O zamanlar ortada daha günümüzdeki Gagavuzya Özerk Bölgesi yoktur.
Romanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hem yüzey hem de nüfus bakımından büyümüştür. Birçok idari problemlerle uğraşırken azınlıkların sorunlarına da çareler aramaktadır, zira genel nüfusa göre onların oranı %25’i geçmiştir. Gerçi, Müslüman Türkler olsun, Hristiyan Türkler olsun, sayıca küçük azınlıklar olduklarından Romenleri ürkütmemektedir ve göç etmelerini de istememektedirler. Kuzeydeki Macar azınlığı ile güneydeki Bulgar azınlığının sınır bölgelerinde bulunmaları ve sayılarının kabarık olması, Romenleri tedirgin etmektedir. Diğer taraftan Romanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler de gayet düzgün ve dostanedir. Romanya’nın güneyindeki Müslüman Türkler (Güney Dobruca ve Kuzeydoğu Deliorman) Türkiye’ye göç etmeyi istemektedirler. Onlar için Bükreş’te bir göç antlaşması imzalanmış ve göç başlatılmıştır. Bu göç antlaşması, Türkiye’nin girişimiyle başlatılmıştır. Romenlerin buna razı olmasının temelinde, Makedonya’dan getirdiği Kutsoulahları yerleştirme isteği yatmaktadır.
Gagavuzlara gelince onların göç ettirilmesi konusu, Romen hükümetiyle görüşme konusu olmamıştır, ancak Türkiye yöneticilerinin (bizzat Atatürk’ün) böyle bir göç üzerinde fikir yürüttükleri muhakkaktır. H.S. Tanrıöver’e göre, Hristiyan Gagavuzlar, kökenleri bakımından Gök Oğuzlardan olup, Türk kültürüyle çok sayıda ortak noktalara sahiptirler. Her şeyden önce anadilleri Türkçedir, karakterleri Türk karakteridir. Aynen, Dobruca ve Deliorman Türkleri gibi ağır başlı, sabırlı, iyi niyetli ve en mühimi de barışçıl insanlardır. Dindardırlar, dürüsttürler, günah işlemekten korkarlar. Hamdullah Suphi, yıllarca onların köylerini gezmiş, ileri gelenleriyle görüşmüş, bilhassa onların başpapazı, büyük aydınlıkçı, yazar ve bilim adamı Mihail Çakır ile istişarelerde bulunmuştur. Onlara o kadar güvenmiştir ki, Bükreş’teki T.C. Sefaretine personel olarak hep onlardan insanlar tayin etmiştir.
Gagavuzların küçük bir halk olmaları hasebiyle hiçbir zaman, kendi okulları olmamıştır. Osmanlı idarecileri, bunların Türk soylu olduklarını dahi fark etmemiştir. Osmanlı zamanında, Batı Karadeniz kıyılarında (Varna, Balçık ve Kavarna dolaylarında) yaşamışlar, çocuklarını Yunan okullarına göndermişlerdir. Yunanlılar bunları Yunanlaştırmayı başaramamışlardır. 93. Savaşı’ndan sonra, çocuklarını Bulgar okullarına göndermeye başlamışlar. Rus orduları tarafından Moldova topraklarına sürüklenen aileler, çocuklarını önce Rus, daha sonra da Romen okullarına göndermeye başlamışlar. Ama sanmayınız ki, eser bırakmamışlar. Onlar, Yunan alfabesi ve Romen alfabesiyle eserler yazmaya çalışmışlardır. Moldova Gagavuzlarının başpapazı Mihail Çakır, Romen alfabesiyle “Gagauzların İstoreası” kitabını ve birçok kilise ve dua kitabını aynı alfabeyle, Gagavuz Türkçesine çevirmiştir.
Merhum Hamdullah Suphi Bey, bu küçük halkın tarih ve Türklük bilincini kuvvetlendirmek için çok çalışmıştır. Buradaki Gagavuz çocuklarına anadillerinde kitaplar hazırlatmış. Türkçe öğretmenliği yapacak olanları genellikle Mecidiye Müslüman Semineri okulunu bitiren gönüllülerden seçmiş, bunlara ek olarak da Türkiye’den 80 ilkokul öğretmeni getirtmiş. Böylece 1937-1938 ders yılında, Gagavuz okullarında haftalık 2 saat olmak üzere, Türkçe dersleri verilmeye başlamıştır. Bu çalışmalar yapılırken, Gagavuz çocuklarından 200’ü aşkın öğrenciyi Türkiye’ye öğrenime göndermiştir. Ancak 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, bu güzel girişimlerin önünü kesmiş ve birçok insanın talihini kötü yönde etkilemiştir. 1940 yılında Sovyet ordusunun Moldova’ya girmesiyle, Türkçe derslerine son verilmiş, Türk öğretmenler Romanya’ya ve Türkiye’ye çekilmişlerdir. Ağır davranıp kaçamayanlar ise Türkiye ajanı suçlamasıyla 25 yıla mahkûm edilerek, Sibirya’ya gönderilmiştir. Birçok Gagavuz öğrenci yurda dönemedikleri için Türkiye’de çalışıp önemli mevkilere yükselmiştir.
Mecidiye Müslüman Seminerini bitiren bazı Deliormanlı ve Dobrucalı öğretmenler de, Gagavuz çocuklarının eğitiminde görev almışlar, sonuçta ya Basarabya, Romanya’ya veya Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Gagavuzlara öğretmenlik yapanlar arasında şu adları görüyoruz: Dobrucalı Ali ve Bayram Kantarelli kardeşler (köyleri bilinmiyor), Dulovo Karalar köyünden Zahit ve Cevdet Boztuna kardeşler, Çiller (Yarebitsa) köyünden Hasan Hoca ile Osman Abdullah Bey, Kızılburun köyünden Bükreş Radyosunda sunuculuk yapan Ali Dayı (Gerçek adı bilinmiyor), Baltacıyeniköyden Ali Rıza Hoca, Salih Recep ve Nogay Hocalar (köyleri tespit edilemedi), Kurtpınarı ilçesi Avdulla (Bezmer) köyünden Beytullah Hoca ve daha ulaşamadığımız başka kişiler. Dobruca’nın Gürgenli (Gaber) , 1909 doğumlu Prof. Mustafa Ali Mehmet Hoca da Mecidiye seminerinden mezun olduktan sonra, Bükreş Üniversitesi’nin Tarih Bölümü’nde okumuş ve tarihçi olmuştur.
Yukarıda andıklarımız hakkında ancak birkaçı için ek bilgi verme imkânımız var. Önce Komrat kasabasında öğretmenlik yapıp, Gagavuz folklor eserleri derleyip zamanın Varlık dergisinde yayınlayan Zahit Boztuna’yı anmalıyız. Ardından onun kardeşi Cevdet Boztuna için birkaç söz söyleyebiliriz. Cevdet Bey, Çadırlunga köyünde Türkçe öğretmenliği yapmış. Ruslar gelince, Moldova’yı terk edip Romanya’ya, Köstence şehrine gelmiştir. Sonra da Türkiye’ye göç edip, İstanbul’a yerleşmiştir. Oğlu Mehmet Boztuna, Dulovo’daki akrabalarının yanına gelip, Dulovo Lisesi’nde okumuştur. Mezun olduktan sonra, Türkiye’ye göç edip, Ankara’ya yerleşmiştir. Orada MEB’da çalışmış, ancak genç yaşta vefat etmiştir. Elimizde bulunan en tatmin edici bilgi, Çiller köyünden Osman Abdullah Hoca ile ilgilidir.
Onun hakkındaki bilgileri Gagavuzyalı tarihçi ve araştırmacı yazar Stepan Bulgar’a borçluyuz. Yazarın ulaştığı bilgilere göre, Osman Abdullah, bugün Ukrayna’da bulunan Bolgrat reyonunun Odesa iline bağlı, Kubey köyünde Türkçe öğretmenliği yapmış. O köy de Gagavuz köyüymüş. Orada çalışırken, 1939 yılında aynı köyden Gagavuz kızı Anastasiya Andreevna Sakalı ile evlenmiş. 1940 yılında, Moldova’ya Rus Kızılordu birlikleri giriyor. Osman Abdullah’ın ailesi hazırlanıp, Romanya’ya geçmeye yetişemiyor. O zaman Moldova’daki Kıpçak köyüne , gizli yaşamaya başlıyorlar. Kendilerine Kodak soyadını seçiyorlar. 1941 yılında, Romenler Moldova’ya döndüklerinde, Osman Abdullah ailesiyle Romanya’ya gidiyor. Romenler, Basarabya’da, 1944 yılına kadar kalıyorlar. Bu kısa dönemde, Osman’ın tekrar oraya döndüğü ve çalıştığı anlaşılıyor.
1944 yılında Rusların ikinci kez Moldova’ya gelişinde, aile kesin olarak Romanya’ya dönüş yapıyor. Orada Osman Hoca, Maçin kasabasında öğretmenlik ve müfettişlik yapıyor, Türk okulları için kitaplar yazıyor. Bu arada çocukları da yetişiyor. Büyüğünün adı Nilüfer, küçüğünün ise Ergün’dür. Her ikisi de üniversite bitirmeyi başarıyorlar. Osman Abdullah, yoğun çalışmaları arasında Bükreş Üniversitesi’nin Türkçe bölümünden mezun olmayı başarıyor (1962). Ev Hanımı olan eşi Anastasiya, 1974 yılında, Osman Bey ise 07.07.1912 yılında doğup, 20 Aralık 1989 yılında vefat etmiştir. Kabri Bükreş’teki Türk Şehitleri Mezarlığı’nda bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, Atatürk’ün teşvikleriyle, Romanya Türklerinin ve özellikle de Hristiyan Türklerin, Türklük bilincini yükseltmeye ve onları Türklük davasına kazanma çalışmalarında, Hamdullah Suphi Tanrıöver Beye bizim Deliorman ve Dobrucalı hemşerilerimizden önemli destekleri olmuştur. Avrupa şövenistlerinin, Türkleri Balkanlar’dan silmeye çalıştıkları bir dönemde, bizim hemşerilerimizin Türklük davasına verdikleri katkılar, hem çok önemli hem de çok gurur vericidir.
İsa CEBECİ,
Çorlu