GÖNÜLLERDE YAŞAYAN SAATÇİ ÖMER EFSANESİ

Seyrek rastlanan coşkun bir Türkçü ruhu vardı Ömer'in. Yanımda, hiçbir anlamsız cümleler kullanmamıştı. Özlü ve çok anlamlı idi sözleri. Davamızın görevli bir kardeşimiz olduğunu hemen sezmiştim. Dostları onu sık sık ziyaret ediyorlardı. Çok ilginç ve kahraman gördüm Ömer'i. Bundan sonra o daracık saatçi odasını birkaç defa daha ziyaret etmiş konuşmuştuk.

GÖNÜLLERDE YAŞAYAN SAATÇİ ÖMER EFSANESİ

Bulgaristan’ın güneydoğu topraklarında bulunan Şahinler (Mıjentsi) adındaki bir Rodop köyünde dünyaya geldi. Burası Kırcaali ilinin en uzak semtlerinden biri olup, Türk ve Pomak  Türkleri ile meskündür. Esas geçimleri tütüncülüktür. Tanıdığım bu yörenin ortamı bambaşkadır. Atılgan, cesur, hiçbir şeyden korkmaz ve güvence içinde birbirine son derece bağlıdırlar. Yolsuzluklara tahammül olasılığı vermeyen devrimci birer er gücüne sahiptirler.

Ömer Hacıoğlu, işte böylesine bir hava içinde büyüyüp yetişti. Hayatından memnundu. Fakat küçük yaşta geçirdiği bir trafik kazası sonucu bir ayağını yitirmiş, kesilen ayağının yerine bir tahta ayak yaptırmışlardı. Ama tedirgin asla olmamış, yaşamla kıyasına savaş yürütüyordu. Ona bu yörede Saatçi Ömer diyorlardı.

Yetmişli yıllarda Ömer ile tanıştım. Öğretmen dostum Yusuf Mümin tanıştırmıştı beni bir konukluk esnasında. Killi köyü merkezinde tam Polis dairesinin karşısında küçücük bir saatçi dükkanı vardı. Pek konuşkandı Ömer. Çalıştığı odanın dar olduğunu söyledim, hiç de oralı olmadı bile, sadece, gönüller dar olmasın, dedi.

Uzun boylu konuştuk Ömer ile, çok uzun. İlginç sorular çıkıyordu ortaya; kimini ben, kimini de o yanıtlıyordu. Hem benimle anlatıyor, hem de tamir için getirilen saatleri onarıyor, ara sıra başını kaldırıp, yüzüme anlamlı anlamlı bakıyordu.

Seyrek rastlanan coşkun bir Türkçü ruhu vardı Ömer’in. Yanımda, hiçbir anlamsız cümleler kullanmamıştı. Özlü ve çok anlamlı idi sözleri. Davamızın görevli bir kardeşimiz olduğunu hemen sezmiştim. Dostları onu sık sık ziyaret ediyorlardı. Çok ilginç ve kahraman gördüm Ömer’i. Bundan sonra o daracık saatçi odasını birkaç defa daha ziyaret etmiş konuşmuştuk.

Saatçi Ömer, ad değişimi yıllarında etkinliklere katılmış, şiddetli tepki göstermiş, diye duydum. Neden sonra 31 Ocak 1986 tarihinde tutuklandı. Tam bir yıla yakın bir süre içinde, Kırcaali Polis hücrelerinde ve Sofya’da genel soruşturma dairesinde insanlık onuru ile bağdaşmayan türlü işkencelere  büyük bir sabır ve metanetle dayandı. İnancı bütündü, asla taviz vermiyordu. Totaliter idare hakimlerinin onda yabancı kimlik arayışları boşuna. O, Türkoğlu Türk olduğunu güven ve inançla savunuyordu.

Soruşturmalarda suç unsuru bulamadıkları halde, Sofya hapishanesine  tıktılar. Burada onun görüş ufku daha da genişledi. Türklük uğruna çile dolduran birçok  asilerle karşılaştı. Saf ve mütevazi birer çocuktu onlar, milletini, ırkını, toprağını, yurdunu seviyordu hepsi de. Bir tek suçları vardı hepsinin; Türk olmaları!

Hapishanedeki baskılar gittikçe şiddetlendi ve türlü denemeler yapıldı. Hatta Türkçeyi iyi bilen casuslar yollandı hücresine, aklını çelmeğe çalıştılar, fakat olumlu bir sonuç alamadılar. Uyduruk suçlamalar karşısında Ömer asla susmuyor, kendini bir şahin gibi metçe savunuyordu… Nihayet bir gün Sofya’dan ölüm haberi geldi. Kısacık telgrafta, Ömer’in tahta ayağında dolalı ipi sökerek, kendini astığı söyleniyor, ölüsünün köye getirileceği bildiriliyordu.

Ömer’in cenazesi, enserli bir sandık içinde getirildi. Bütün civar sakinleri toplandı ve attıkları sloganlarla tepki gösterdiler. Bıçak artık kemiği bile kesmeye başlamıştı. Sitemlere kızan polis şefi Ömer’in naşını en yakınlarına bile göstermeden askerlere gömülme emri verdi ve gömdüler.

Saatçi Ömer’in bu acıklı akıbeti, Rodoplar’ı allak-bullak etti. Çünkü onlar, ne pahasına olursa olsun Ömer’in kendini asmayacağını biliyorlardı.

Ömer aslında insansever, kültürlü, devrimci ve son derece cesaretli bir kişiydi. Onun, efsaneleşen bu ölümünden sonra bir sıra söylenceler ortaya çıktı ve onları halka inandırma amacı güdülüyordu. Fakat bu söylencelerin pek çoğunu emniyet adamları tarafından uydurma olduğunu anlamada namuslu insanlarımız güçlük çekmediler.

Hele Ömer’in öldürüldüğü gün, soğuk cesedi Sofya morgunda yatarken, Sofya Yüksek Mahkemesi’nin ona 20 yıl ağır hapis cezası kesmesi, ne kadar mantıksız ve canice uydurulup uygulanan bir plandı. Bu tür canilikler, dünyanın hiçbir köşesinde olmamıştır sanırım.

Ömer’in ölümü çok acı da olsa, Bulgaristan topraklarında bugünkü demokrasinin gelmesinde onun katkı payı vardır.  Rodoplar Türk ahalisi ve namuslu insanlık onun bu fedakarlığını hiçbir zaman unutmayacaktır.

Niyazi Hüseyin Bahtiyar,

“Balkanlar’da Türk Ünlüleri” 

Bakmadan Geçme