GÖÇLER

*** 18.10.1925 yılında, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Çarlığı hükümetleri arasında İkamet Sözleşmesi imzalanmıştır. Sonralarında buna Dostluk Antlaşması da eklenince, biraz da olsa, göçler esnasında belirli bir düzen ve nizam sağlanmış.Göç eden şahıslara, zaman belirleme, mülklerini satma, ev eşyası ve hayvanlarını götürme hakkı tanınmış. 1923-1939 yılları arasında toplam 198 688 kişi göç etmiştir. İkinci Dünya Savaşı esnasında, 1939-1945 yılları arasında ise 21 353 kişi göç etmiştir. 1949 yılına kadar göçler tamamen durdurulmuştur. 02.12.1950 yılında, iki devlet arasında yeni bir Göç Antlaşması imzalanmıştır. 01.01.1950 - 30.09.1951 yılları arasında 212 150 kişi göç etmiştir.

Göçmenlik( muhacirlik ), dünyamızın her yerine ve her ırka ait olduğu gibi, insanlık tarihinin başlangıcından beri vardır. Göçmenlik, çoğu zaman insanların daha iyi geçim şartları aramasıyla beraber, hükümdarların yeni topraklar istila etme hevesiyle de gerçekleştirilmiştir.

Günümüzdeki göçler, daha fazla yeni geçim yolları aramak şartıyla yapılmaktadır. Tabi ki, dünyamızın kimi bölgelerinde lokal da olsa, harpler sebebiyle de gerçekleşiyor. İç ve dış göçler vardır. Deliorman ve Dobruca bölgelerinde, göçler bilinmeyen tarihlerden beri mevcuttur. Tarihi delillere bakarsak, buralardan hemen hemen geçmemiş, ya da geçici olarak kalmış, Asya ve Avrupa ırkları,kavimleri kalmamıştır. Tarihi kaynakçalara dayandığımızda görüyoruz ki, dedelerimizin ecdatları, bu topraklara Osmanlı'dan çok daha erken gelmiştir. Bir sözle, Türkler buralara ilk yerleşenlerden birileri olmuştur.

Tabi ki, en büyük dış göçler, Osmanlıların Balkanlar’dan çekilmesiyle başlamıştır. Bu, Bulgaristan Türkleri için de geçerlidir. 1877-78 Rus-Osmanlı harbi sırasında ve sonrasında, 500 yıllık yerleşim yeri ve vatan seçtikleri yerlerden Türkler Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmıştır. Ancak bir asırdan fazla bir süreçte, bütün zorlamalara rağmen tümü göç etmemiştir. Aslında, toprağına ve yaşadıkları yerlere çok bağlı olan bizim Türkler, bağımsızlığı ilan edilen Bulgaristan’da hiç bir dönemde sorun çıkarmamışlardır. Bunun için de, 1989 yılında cereyan eden olayların dışında, ülkemizdeki Türklerin hiç bir isyanı ve ayaklanması görülmemiştir.

93. ve 94. Harbi esnasında ve daha sonralarında, Dobruca ve Deliorman’dan en az insan göç etmiştir. Bunun sebebi buralarda savaşların yapılmadığına bağlıdır. Yine de günümüze dek, Türkiye’ye göçler hiç durmamıştır.1936 yılına kadar göçlerin çokçası deniz üzerinden yapılmış.Ya Varna veya da Köstence limanlarından.Tabi ki, karadan da göçler olmuş.

Tahmin ve kimi istatistiklere göre, 1 710 603 kişi Bulgaristan’dan göç etmiştir. Ayrıca benim bahsettiğim Kuzeydoğu Bulgaristan için deliller yoktur, ya da ben bunlara ulaşamadım.Ulaşdığım bilgilere göre, bu yörelerden 30 000 dolayında göçmen Sebebi 1913-1940 yılları arasında Dobruca ve Deliorman'nın bir kısmı Romanya Kralığı egemenliği altında bulunmuştur ama bazı delillere göre, bu zamanın esnasında buralardan 30 000 dolayında Türk göç etmiştir.

18.10.1925 yılında, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan Çarlığı hükümetleri arasında İkamet Sözleşmesi imzalanmıştır. Sonralarında buna Dostluk Antlaşması da eklenince, biraz da olsa, göçler esnasında belirli bir düzen ve nizam sağlanmış.Göç eden şahıslara, zaman belirleme, mülklerini satma, ev eşyası ve hayvanlarını götürme hakkı tanınmış. 1923-1939 yılları arasında toplam 198 688 kişi göç etmiştir. İkinci Dünya Savaşı esnasında, 1939-1945 yılları arasında ise 21 353 kişi göç etmiştir. 1949 yılına kadar göçler tamamen durdurulmuştur. 02.12.1950 yılında, iki devlet arasında yeni bir Göç Antlaşması imzalanmıştır. 01.01.1950 - 30.09.1951 yılları arasında 212 150 kişi göç etmiştir.

Şair ve mülteci Nazım Hikmet, 1951 yılında gerçekleştirdiği Bulgaristan ziyaretinde, sert bir şekilde bu göçlere karşı çıkmıştır, fakat bu tarihten sonra da göçlerin önüne geçilememiştir. 21.08.1966 yılı, iki devlet arasında parçalanmış aileleri birleştirme anlaşması imzalanmıştır. 14 maddeden ibaret olan, bu anlaşmaya göre, göçler on yıllık bir dönem içinde gerçekleşecekti ve her yıl 1 Nisan-30 Kasım arasında haftada sadece 300 kişi ana vatana geçmiş olacaktı. Göçmenlerin medeni halleri ve emlak durumlarını gösteren belgeleri, tahsil ve meslek diplomalarını götürmelerine ve hak kazanmalarına izin verilmiştir. Bütün mal varlıklarını, meslek ve geçimle ilgili eşya ve aletlerini götürmelerine de müsaade edilmiştir. Bu şekilde yeni 120 000 kişi göç etmiştir. Böylece bazı aileler yeniden birleşirken, diğerleri ise ayrılmıştır ve yeni yaralar açılmıştır.

Geçen asrın yetmişli yıllarından sonra, Bulgaristan Türklerine karşı baskılar çığ gibi artmaya başlamıştı. Hele de, 1984 yılının sonu ve 1985 yılının başlarında komünist dikta rejimi iyice bardağı taşırmıştı diyebiliriz. Komünist rejim, ilk başta Güney Bulgaristan'da "Soya dönüş" ( İsimleri değiştirme) kampanyası başlatmıştı. Daha sonra sıra Deliorman ve Dobruca Türklerine gelmişti. 1985 yılının Ocak ayında zorunlu Bulgarlaştırma kampanyası bir cehennemi andırmaya başlamıştı, fakat rejimin asimilasyon politikası bütün Türkler tarafından ters tepki görmüştür. Bu esnada Türkler entegre yerine daha sağlam bir Türklük bilincine ve direniş potensiyaline kavuşmuştur. Aynı zamanda Bulgar kökenli aydın kişiler tarafından insan hakları koruma dernekleri kurulmaktaydı. Bu derneklere Türk asıllı vatandaşlarımız da katılınca, direnişler büyük boyutlara ulaşmıştı.

Böylece 1989 yılının 20-21-22-23-24 Mayıs tarihlerinde ilk önce açlık grevleri, daha sonraları da Deliorman ve Dobruca köylerinde barışçıl nümayişler baş gösterdi. Ne yazık ki, onlar kana boyandı. Yörelerimizde yapılan nümayişlerde 20 Mayıs - Pristoe, Kliment, Naum, Tıkaç ve Todor İkonomovo; 21 Mayıs - Razgrat ve Dulovo; 22 Mayıs -Pravda, Bosna, Duhovets ve Dobriç; 23 Mayıs - Ezerçe, 24 Mayıs-Zırnevo, Benkovski ve Hlebarovo'da halkımız komünist rejime lanet okudu, bütün hak ve özgürlüklerinin iadesini istemiş oldu. Bulgaristan’daki komünist rejimin yöneticisi Todor Jivkov, dış ve iç baskılara dayanamayıp, tek ulus teorisinin suya düştüğünü anlayınca, 02.06.1989 tarihinden itibaren, Türkiye'ye göç etmek isteyenlere hududunun serbest bırakıldığını resmen ilan etti.

Bu bir normal göç değildi.Çok çirkin ve yirminci yüzyılın sonuna hiç yakışmayan bir zorunlu göçtü. Vize uygulaması kaldırılmıştı. Bu zorunlu göç, 22.08.1989 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti tarafından hududun kapanmasına kadar sürmüştü. Bu toplumsal göçten önce, insan hakları örgüt yöneticileri ve tanınmış aydınlarımız zaten sınır dışı edilmişti, kendileri için ilk sığınacak yer Avusturya ve diğer Batı Avrupa ülkeleri olmuştu.

Bu vizesiz ve zorunlu göç sırasında tam 351 862 kişi ana vatanımız Türkiye Cumhuriyeti'ne göç etmişti. Bulgaristan’ın demokratik sisteme geçmesiyle beraber, göç edenlerin bir çoğu geriye dönmüştür ve hala bugünümüze dek, iki taraflı göç akışı durmamıştır... 

Habil KURT,

Silistre

Bakmadan Geçme