GELSİN ÇAKIR KEYFİM, GİTSİN TÜRKLÜK RUHUM...

Neyi elimize alsak, lime lime dağılıyor. Karamsarlık ve korkaklık beyinlerimizin içine oturmuş ve öyle duruyor. Bizimkiler ise şiir üretmeye devam ediyorlar...

GELSİN ÇAKIR KEYFİM, GİTSİN TÜRKLÜK RUHUM...

   Bulgarya'da, Türklerin gücü, 1951 yılında yapılan göç ile kırılmıştır. Bir Balkan Türkü olarak, benim zoruma giden en çok şey nedir biliyor musunuz? Çaresizliğimiz! Bu kavramın ne olduğunu bilmeyenler, hala kendilerini çok şeyler yaptıklarını sanarak, inatla "biz" demeye devam ediyorlar...

   Dayanışma ve beraberlikten yoksun, kaynaşmaktan uzak duran, kendi anlama gücünü tahrip eden, ortalıkta boş elle dolaşan, beyin gücümüzü onaracağımız yerde, yıkmaya ve kırmaya devam etmekteyiz.

   Nasıl mı? Edebiyat yaparak, sanal alem gruplarında saçmalıklar üreterek. Ne yazık ki, yeni "inkişaf" yapmıyoruz! Eskiden de olduğu gibi, herkes bildiğini okumaya devam ediyor.

   Çözüm üretin, üretelim hep birlikte diyorsun! Adamlar harıl harıl şiir üretmeye ve masal anlatmaya devam ediyorlar, halbuki bunları okuyacak ve anlayacak genç nesilleri yok?

   Bakıyorum, 28 yılda, Türklerin hepsi siyasetçi olmuşlar. Bu kısa zamanda üçe, dörde bölündük ve karşı tarafın işini kolaylaştırdık...

    Milletin ahı gitmiş vahı kalmış, bunları göremeyecek kadar mı da gözlerimiz, vicdanlarımız karadı? Her yere burnumuzu sokuyoruz ama daha sonraki olaylara bir tek seyirci kalıyoruz.

   Koşa koşa gittik hep Bulgarya'ya! Ne oldu, illa ki sizin istediğiniz gibi mi olacak sandınız, hele durun bakalım, siz bu kafalarla o insanlara daha nereye kadar zarar vereceksiniz? Onu da göremiyorsunuz değil mi? Oradaki insanlarımızın bu günlere gelmelerine, bu durumlara düşmelerine, sizler sebep oldunuz ...

    Bulgar olan Bulgarlar bile bize gülüyorlar, bizi gözlerinde bir sinek kadar küçük görüyorlar, daha doğrusu onların gözünde "bir hiçiz".  Çünkü, Türkiye'ye Türk olduğumuzdan dolayı yerleştik ama hala Bulgar adlarla Bulgarya'ya gidip gelmekteyiz...

   Bakıyorum da, bazıları hep avanta, para, miras, içki, köfte, kebap, keyifli ve gamsız yaşantı peşinde. Yeterin artık, yahu, biraz da insan olun artık, insan!

   Neyi elimize alsak, lime lime dağılıyor. Karamsarlık ve korkaklık beyinlerimizin içine oturmuş ve öyle duruyor. Bizimkiler ise şiir üretmeye devam ediyorlar...

   Ben neden böyle yazıyorum, biliyor musunuz, agalar?

Resim, manzara karşımızda! Kimliğimiz, Anadilimiz ortada iken, ben daha ne yazayım? Size soruyorum, arkadaşlar?

Tüm bu gerçekler ortada iken, Bulgarya tarihinde hiç olmayan bir "siyaset hazinesi küpüne" de sahip çıkamadık, elimizden düşürdük, kırıldı o da, parça parça dağıldı...

    Şimdi, bir kara cadı kazanını içinde fokur fokur kaynatılmaktayız ve aç kurtlar bizi iştahla yemeye hazırlanıyorlar. İliğimize varıncaya dek kurutacaklar. Bulgar halkını da suçlamıyorum, kendimizi suçluyorum ben. Meyve verecek dikili bir ağacımız yok! Olsa bile, onu da taşlıyoruz ve kendi ellerimizle kurutuyoruz...

   Halimiz ortada! Nasıl mı? Karşımızdaki kitaplar, kütüphane ve kütüphaneci gibi. Oysa bu memleketin Türk çocuğu Bulgarya'da Kültür Bakanı oldu! Bir değil, bir kaç parti daha kuruldu, yahu bu kadar değil de, yüz partimiz olsa niye yarar? Sizler, bizler bir partiye sahip çıkamadık, oyuna getirildik!

   Şiir yazmaya, şarkı ve türkü söylemeye, at koşuları düzenlemeye, yağlı güreşlere devam... Kısır ve verimsiz festivaller düzenlemeye devam edin, oralarda, ne de olsa köfte, kebapçe bol, içki ne kadar istersen iç.

   Çadırların gölgesinde, çakır keyifler yerine gelsin, ondan sonra da poponuza bakarak, evlerinize horul horul uyumaya gidiniz...

Burhan UTKUALP

Bakmadan Geçme