EY, KIRCALİ…

' Bir gurbet türküsü gibi içli /bir gurbet türküsü kadar yakınsın bana. Bin name döksem yine azdır/gurubuna, mehtabına…'

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -


 

EY, KIRCALİ…

Başlık yerine attığımız bu sesleniş, büyük ozan ve ses sanatçımız Osman Aziz’in Kırcaali şehri üstüne söylediği bir şarkısından alınmıştır.

Şair o gür, bir o kadar da kadife sesiyle öz dağlarının vadilerinde, Arda kıyısında yer alan kentini birbirinden güzel sıfatlarla dile getirmektedir.

”Şirindir, dilberdir, goncadır, on beşinde bir kızdır ve daha neler nelerdir Kırcaali…"

Ve vasiyeti üzere mezarı da buradadır…

Tıpkı Osman Aziz gibi Arda’yı, Rodoplar'ı, bu dağların insanını daha nice ozanımız dizelerine dökmüşler, içtenlikle bağırlarına basmışlardır.

İşte Almalı köyünde doğmuş olan Mehmet Çavuşoğlu’nun Arda üstüne söyledikleri:

“Delice akardı Arda

Eski bir türkü söyleyerek.

Balıklar fıkır fıkır oynaşırdı.

Motorlu kayıklar gibi

Çocuklar yüzerdi…"

Şiirin tamamında Çavuşoğlu, bu ulu Rodoplar suyunun kirliliğinden duyduğu üzüntüsünü ustaca anlatıyor. Yazımızın devamında göreceğiz ki, kirlenen sadece Arda suları değil…

Bir Arda köyünde dünyaya gelen Süleyman Yusuf Adalı’yı da dinleyelim:

“Sahilinde gürgen meşe,

Uzanır güneşe güneşe.

Oturdum da koca taşa

Arda, sana bakıyorum…”

Görüldüğü gibi ozan, Arda sularını seyrederken, kendini ne huzurlu ve rahat hissediyor. Bir sonraki dizelerde ondan duyduğu hayranlığı ve kıvancı bir türlü açığa vurmadan yapamıyor:

”Suyun öper toprak, kaya /Köpüklerin beyaz oya/ Çok yakından doya, doya Arda sana bakıyorum…"

Durhan Hasan Hatipoğlu, Kırcaali’ye adadığı şiirde, kente karşı duyduğu sevgiyi, ”mahzendeki şaraba benzeterek, dizelerini şöyle sürdürüyor:

” Bir gurbet türküsü gibi içli /bir gurbet türküsü kadar yakınsın bana/. Bin name döksem yine azdır/gurubuna, mehtabına…”

Eğridereli Şahin Mustafa, bir yabancı yerde ”Rodoplar” adı taşıyan sokakta neşesinin dolup taştığını dizelerine dökerek, tüm bu sokak sakinlerinden sevincini paylaşmalarını istiyor:

”Sokağı dolaştım bir uçtan bir uca/Uyku tutmayacak beni bu gece…”

Ozan bir başka dörtlüğünde, insanoğlunun dünyaya ilk göz açtığı yere kavuşunca, hiç yaşlanmadığını, yıllara meydan okuduğunu vurguluyor:

”Ne zaman köyüme varsam/Çocukluk gözümde canlanır/İnsan, saçı da ağırsa/Doğduğu yerle genç kalır…”

Kırcaali’ye bir kurşun atımı mesafede bulunan Pepelişte doğumlu şair İsmet Bayram ise baba evinin zengin ruhunu, renkten renge kuşamını anlatıyor dizelerinde:

”Bir ev bilirim /Güneş yüzlü bir ev./ Ne yazı belli, ne güzü /Çiçek çiçek her mevsim /Güller kimi beyaz kimi kırmızı/ Çiçekler içinde en güzel/ Ev sahibinin kızı…”

Bezvodno /Susuzlu/ köyünde ilk dünyaya gözlerini açan Şükrü Esen de, gurbetteki evinde Rodopları, köyünü görüyor rüyalarında:

”Köydeyim bu gece yine düşümde /Bizim o eski evdeyim/ Yaşım sekiz /Gözlerimin önünde attığım ilk adım/ Bıraktığım ilk iz… /Anam gencecik daha/ Çiçek toplamaya dağa çıkmış kardeşlerim…”

Bilinçli yaşamının büyük dilimi Kırcaali ve yöresinde geçmiştir seksenlik şairimiz Niyazi Hüseyin Bahtiyar’ın. O da bir köylüdür aslında. Bu dizelerine de yansımıştır onun: ”Hamurum köyde yoğrulmuş benim /beşiğimi kırlarda sallamış yıllar/ ben ağlamışım/ kırlar ağlamış…”

Hasan Özkan da kocaman bir Rodoplu idi. Bursa, Hamitler toprağında yatıyor şimdi. Doğduğu yere, insanlarına, ilk sevgilisine duyduğu hasreti, özlemi ne güçlü bir ifade ile dile getirmişti;

”Fatma, bu özlem senden başladı sende biter, /Burnumda tütüyor hasretin, endamına vurgunluyum, /İyiden iyiye…/ Ne adayayım, çok yoksulum, armağan altın kolye bekleme, /sevgilime güveniyorum, bir tek sevgilime…”

Kırcaalili bayan ozan Arzu Tahir, Bulgaristan Toprağı, adlı şiirine,

”insan doğum yerini seçemez” ifadesiyle Hadis-i Şerif’ten bir alıntı ile girerek: ”İster çorak ol /İster dize kadar çamur./ İstersen diken diken/Acıt canımı…”diye haykırmaktadır.

Evet, bu yere kadar yaptığımız alıntılarda, verdiğimiz örneklerde şairlerin Rodoplar’a, doğdukları köylere, bağ bahçelerine, insanlarına, ayrıca Kırcaali’ye, Arda’ya sevgilerini, sadakatlerini bir nebze anlatmaya çalıştık. Kırcaali, sadece ince ruhlu, zengin kalpli şairler mi yetiştirmiştir?!

Ya dünyaca ünlü caz ustası müzisyen İvo Papazov, öteki ismiyle İbrahim nerede? Yine eşsiz karikatürleriyle nice uluslararası ödüller sahibi Burhanettin Ardagil için ne diyelim? Doğduğu kentine, memleketine olan sevgisi, tutkusu soyadına dahi yansımıştır Burhanettin Usta’nın. Hal böyle iken, kocaman bir soru çıkmaz mı karşımıza:

”Hey, Kırcaali, sen ne verdin bu insanlara? Sen bunlar için ne yaptın? Ne yazıktır ki, insanın bunu söylemeye bile dili varmıyor, sana delice aşık olan bu yetenekleri 1989 tarihinde, daha önce ve sonra tekme tokat kendinden uzaklaştırdın, kovdun onları bir bir. Bu güzel yaratıcılarımız unutulmuşluğa terk edilmiştir şimdi, sen bunu biliyor musun?"

Üç beş kişinin haricinde, bu sanatçılarımızın kendilerini, eserlerini gören bilen var mı?

Şairlerimizin şiirlerini kim okuyor, kim okutuyor?

Garip bülbüller gibi sana döktükleri dilden kimin haberi var, “Ey, Kırcaliiiiiiii!

Emel BALIKÇI

Mehmet ALEV

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN