Eğridere'ye patates nasıl gitti?

 Bir asırlık ömür süren Hayrettin Dede 1989'da zorunlu göçle İstanbul'a geldi.Pasaport işlemleri için gittiği T.C Filibe Konsolosu Hayrettin Dede'nin resmini iki adın arasında görünce çok şaşırmış. Çünkü Bulgaristan'da iki eşli erkek yok gibidir. Durum sorulduğunda, Hayrettin Dede'Ben Osmanlı zamanı erkeğiyim' demiş...

Habiş nine ve tütün

   Eğridere'nin Erecek köyünde bir Habiş Nine vardı. 90 yaşında olmasına rağmen tek başına tütün ekiyordu. Çocuklarının çalışmaması yönündeki uyarılarına aldırış etmiyordu. Kendisi bana şunları anlatmıştı;

   " Oğlum, ben henüz küçük kız iken Yunanistan'da tütün ırgatlığı yapıyordum. Buralara sırtımda tütün fidesi getirdim. Ta oralara gideceğime tütünü köyümde yetiştirmeye başladım. Böylece bura insanları tütünün burada da olabileceğini gördüler ve kendilerine ekmeye başladılar. Böylece el aleme ırgatlıktan ve gurbetlikten kurtuldular.

500 bin drahmi

   Mekereciler köyünden Aptil Hoca, bir zamanlar Yunanistan'ın Kavala, Drama, İskeçe ve Gümülcine gibi kasabalarında uzun yıllar hocalık yapmış. Aptil Hoca'nın ölümünden sonra, 1950'li yıllarda, kızı Besime adına düzenlenmiş bir tasarruf cüzdanı bulunmuştur. Torunları, 500 bin Drahmi yazılı defteri işleme koyup, Sofya'dan avukat marifetiyle parayı almak istediler. Fakat, avukatlar, bu paranın değerinin kalmadığını bildirdiler.

Eğridere’ye patates nasıl gitti?

   Ninemin ağabeyi, her halde 1850'lerde olacak, çalışmaya gittiği Yunanistan'dan dönüşünde Sırtköy'e bir defasında patates getirmiş ve bunları ekmelerini tembihlemiş. Köylüler patatesleri ekmişler ve Kasım ayı üzeri birkaç kök çekmişler. Fakat nasıl yeneceklerini bilmedikleri için öylece bırakmışlar.

Büyük dayım ırgatlıktan dönünce patatesleri sormuş. Köylüler de nasıl yeneceğini bilmedikleri için patatesleri yerinde bıraktıklarını anlatınca büyük dayım patatesi bir daha anlatmış. Böylece Sırtköylüler patatesle tanışmışlar ve ondan sonra bölgede yiyecek olarak kullanmaya başlamışlar.

Hayrettin Dede

   Eğridere'nin Hayrettin Dede diye bir maskotu vardı. Ömrünü pazarlarda sergicilikle geçirdi, bahçe işlerinde çalıştı. Başından çok şeyler geçmiş.Osmanlı devrinden başka, Bulgaristan'da faşizm, kapitalizm ve sosyalizm dönemlerini yaşamış. okula filan gitmemmiş, resmi dil Bulgarcayı öğrenememiş. Ancak Bulgarca bilmemesi başına dert olmuş.

1984'ten sonra, onun etrafına toplananlar Türkçe konuşuyorlar diye,sergi açmak kendisine yasaklanmış. O her defasında milislere, Bulgarca bilmediği için suçunun olmadığını söyler,"1912'de Rumeli Bulgaristan olunca bana kimse Bulgarca öğretmedi,1944'te sosyalizm geldi yine kimse öğretmedi,artık bu yaşımda Bulgarca öğrenmem mümkün değil" der di.

Bir asırlık ömür süren Hayrettin Dede 1989'da zorunlu göçle İstanbul'a geldi.Pasaport işlemleri için gittiği T.C Filibe Konsolosu Hayrettin Dede'nin resmini iki adın arasında görünce çok şaşırmış. Çünkü Bulgaristan'da iki eşli erkek yok gibidir. Durum sorulduğunda, Hayrettin Dede;"Ben Osmanlı zamanı erkeğiyim" demiş...

Üzeyir AKGÜN

Fotograftakiler; Merhum öğretmen ve muhabir Üzeyir Akgün, oğlu Ergün ile beraber.


 

Bakmadan Geçme