Dağların ve göllerin sonsuz aşkı...

*** Aslında, dünyayı gezip dolaşmak için fazla bir para pula gerek yok. *** Roma'nın kuzeyi her türlü ve rengarenk çiçeklerle dolu. Pencerelerden dahi, adeta bize el salıyor saksı çiçekleri. *** Yüksek yol viyadüklerden geçmekteyiz. Birisinin üzerinden süzülürken, dağın derinliklerinden muhteşem Como gölü bana göz kırpmakta. ***Sahil yolunda yürürken Alp dağlarının yemyeşil ve dik duruşu, gölün masmavi ışıltısı, sanki birbirlerine ilanı aşk ediyorlardı...

İnsan ömrü bir tanecik! Başka hayat yok diyorum, bana çok geziyorsun lafı atanlara. Yoksa gömü mü buldun sorusuna ise, tebessüm ederek, evet, dedem altın küpünü bana miras bıraktı deyip kestirip atıyorum.

Aslında, dünyayı gezip dolaşmak için fazla bir para pula gerek yok. Ölümün eşiğinden dönmüş biri olarak, geçirdiğim ağır bir beyin ameliyatından sonra, hayatın bana ikinci bir şans tanıdığını idrak ettim, belki de, bu olay beni yaşadığım dünyayı daha yakından tanımam için teşvik etti. Bu yüzden artık gündelik yaşantıma bayağı farklı renkler katmış oluyorum. Ben çoktan bütün kaygılarımı üzerimden attım ve kendime imkan yaratıp bolca seyahat edebiliyorum.

Şu virüs illeti bana yeniden İtalya ve İsviçre gezimi hatırlattı. Güzel izlenimlerimi sizlerle kısacık paylaşmak istedim.

Tarihi, mimarisi, coğrafyası ve insanıyla capcanlı bir ülke. Yeni yapılar, neredeyse yok denecek kadar az. Eskiler ise günümüze kadar gayet iyi korunmuş. İtalya'nın kuzeyine doğru ilerledikçe, Roma'dan itibaren, sanki ellerimde bir buket çiçek demeti tutuyorum ve onu kokluyorum. Güney İtalya ise Akdeniz bitki örtüsü, narenciye ve üzüm bağları ile kaplı. Roma'nın kuzeyi her türlü ve rengarenk çiçeklerle dolu. Pencerelerden dahi, adeta bize el salıyor saksı çiçekleri. İhtişamlı yapı ve katedralleri ile yüksek tepelerdeki kalelerin yüksek duvarları, daracık sokakları ile insanı adeta büyülemekte.

İsviçre’nin güneyinde bulunan Como ve Lugano göllerine doğru yol alıyoruz. Alp dağlarının yemyeşil doğası ve tertemiz atmosferi bayağı keyif verici. Yüksek yol viyadüklerden geçmekteyiz. Birisinin üzerinden süzülürken, dağın derinliklerinden muhteşem Como gölü bana göz kırpmakta.

Rehberimiz bizi ilk önce Lugano gölüne götürüyor. Her iki göl iki ülke arasındaki sınıra çok yakın. İçimi ısıtan o güzel duygularla gölün seyrine dalıyorum. Sahil yolunda yürürken Alp dağlarının yemyeşil ve dik duruşu, gölün masmavi ışıltısı, sanki birbirlerine ilanı aşk ediyorlardı...

İşte sonsuz aşk bu olsa gerek. Bu ender manzara seyri esnasında, neden insan oğlunun aşkı, dağın ve gölün aşkı kadar sonsuz değil diye hayıflanıyorum...

Şimdi sırada Como'yu görmek var. Kıvrımlı dağ yollarından göle doğru yumuşak iniş içindeyiz. Lugano'daki hislerimiz, Como'da yeniden depreşti. Bu muhteşem cennet görüntüleri karşısında en sonunda fena acıktığımızı anlıyoruz ve karşımıza çıkan ilk Türk restoranına dalıyoruz...

Ömür dediğimiz şey eriyip giderken, zaman çalsa da bir şeyleri bizden, arzuladığınız ne varsa ömrünüzde sizlere nasip olsun.

Sağlığınızı, mutluluğu ve huzuru boş bırakmayınız...

Sabriye ÖZTÜRK,

İstanbul

Bakmadan Geçme