Karaçavuş'un esir tutulduğu İskenderiye Kalesi'ni ziyaret ettim
*** Meşhur İskenderiye Kalesi'ne ayak bastığımda bir hayli heyecanlandım ve bayağı hüzünlendim. Gözlerim, dedemin gençlik ve esir düşmüş hallerini boşuna arayıp durdu...
Büyük dedem Hüseyin Karaçavuş, Cihan Harbi esnasındaki Birinci Kanal Harekatı'nda, Filistinlilerin ve Arapların ihaneti sonucu İngilizlere esir düşmüş.
Mısır'ın İskenderiye Kalesi'nde tutsak edilmiş; fakat bir fırsatını bulup firar etmiş ve Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmış.
İstiklal gazisiydi. Sarıkamış'tan terhis olup 1925 yılında, memleketi olan Eğridere ilçesindeki küçük ve şirin Mıkmıl köyüne dönmüş.
Komutanları ve silah arkadaşları her ne kadar "Karaçavuş, gitme, kal buralarda, sizin memleket artık Bulgara terk edildi" demişler.
Rahmetli büyük dedem, "Benim o topraklarda anam, babam, eşim, bacım ve kardeşlerim var." diyerek, doğup büyüdüğü köyüne ancak tam 42 yaşına bastığında dönebilmiş...
104 yaşında vefat ettiğinde, ben sekiz dokuz yaşlarındaydım.
Yüce Rabbim, bana nasip etti ve geçen ay büyük dedemin Mısır'da esir kaldığı kaleyi ziyaret etme fırsatı yakaladım.
Meşhur İskenderiye Kalesi'ne ayak bastığımda bir hayli heyecanlandım ve bayağı hüzünlendim.
Gözlerim, dedemin gençlik ve esir düşmüş hallerini boşuna arayıp durdu...
Zamanında, bu çok sıkı şekilde korunan kaleden, büyük dedemin firar etme hikayesi de bir o kadar ilginç ve zekice kurgulanmış bir hadise.
İngiliz Ordusu'nda görevli Müslüman Hint asıllı İngiliz askerler varmış, onlar kalede esir tutulan askerleri Alman zannediyorlarmış. Emir aldıkları üstleri, onları bu şekilde kandırmış ve Hintli İngiliz askerleri, "Pis ve cani Almanlar!" diyerek, onlara çok kötü davranıyorlarmış.
Büyük dedem, dini bilgileri güçlü olan, yazma okuması olan biriymiş. Bir cuma günü ne kadar esir olsak da namazımızı kılalım diyerek teyemmümle namazlarını eda etmişler ve bundan sonra, bu durumu gören Hintli Müslüman askerler tarafından sempati ve sıcak ilgi görmeye başlamışlar.
Hintli askerlerden birisi imana gelip büyük dedemin ve altı arkadaşının kaleden firar etmelerine yardımcı olmuş.
İngiliz kontrolü altında bulunan topraklarda, yalnız geceleri yolculuk yaparak bir ayda zor bela Beyrut'a ulaşmışlar.
Orada bir Arapla anlaşmışlar; fakat dedemin değişiyle bu "Kum Arabı" bunların parasını aldıktan sonra develerine dipçik atmış ve firari kaçak askerler develerden düşüp çöl ortasında kalmışlar...
Beyrut'un dışına çıktıları için burada başka bir Arap ile anlaşıp deniz yolu ile Fransızların kontrolünde olan Laskiye'ye varmışlar, oradan da Kuvayimilliye kontrolündeki topraklara ulaşabilmişler.
Yeniden kısmetleri yaver gitmemiş. Bir sabah, bir mısır tarlasında bunları yakalamışlar ve asker kaçağı olduklarını zannedip ordu yetkililerine teslim etmişler.
Çok yorgun ve bitkin halde olduklarından dolayı, sorulan sorulara ikna edici cevaplar verememişler ve tam da idam sehpalarına tekmeyi vuracakları anda, büyük dedem Hüseyin Karaçavuş, Cemal Paşa komutasında Kanal Harekatı'nda görevdeyken bozguna uğradıklarını ve İngilizlere esir düşüp İskenderiye Kalesi'ne kapatıldıklarını anlatmış. Bunun ispatı da, yanımızdaki bu Müslüman Hintli İngiliz askeridir demiş.
Böylece berat etmişler ve daha sonra, her birini başka komuta kıtalarına dağıtmışlar.
Rahmetli büyük dedem, Milli Mücadele'ye Kâzım Karabekir'in yönettiği orduda devam etmiş.