BULGARİSTAN’DAKİ TÜRK TOPLUMU NASIL BİRLEŞİR ?
* Çoktan aramıza bencillik, fesatlık, kendini beğenmişlik ve kibir girdi.
* Beş kişi bir yere gelemiyoruz. Gelsek dahi, ilk önce kendi hesap ve çıkarımıza düğümleniyoruz.
* Bulgaristan'daki Türk Toplumu nasıl birleşebilir? Bunun temiz can suyu ırmağı hangi dağın arkasında gizlidir?
* Bir toplum ve etnik grup olarak, bizler neden bir siyaset üstü Milli Kurultay tertiplemeye yanaşmıyoruz?
Rahmetli dedem, obamızın gücünden bahsederdi. Sağlamdı amcaların ve kapı komşuların birbirine dayanışması, saygısı ve güvencesi. Mescit ve Cami cemaatindeki durum ise daha da pekişmişti, tamamen kardeşçe duygu ve hisler hakimdi. Aksakallı kanaat önderleri öncülüğünde, toplumsal barış ve sulh içinde çözülürdü bütün sorunlar. Gerektiğinde varlıklı olan, muhtaç olanın karnını doyuruyordu. Ya da gariban gidip, meci usulü, zenginin tarlasını biçiyordu...
Ya günümüzde ne durumda bizim obadaki durum? Eskisiyle asla mukayese edilemez. Darmadağın olduk. Kafasız çil yavruları gibi dağıldık gittik. Bugün Avustralya da bile 2000 Bulgaristan'daki Türklerin temsilcisi barınmakta. Bu dağılma ve çözülmenin nihayetinde, birlik ve beraberlik gücümüzden artık eser bile kalmadı.Hatta, bizler birbirimize zarar vermeye başladık. Çoktan aramıza bencillik, fesatlık, kendini beğenmişlik ve kibir girdi.
Bulgaristan'daki Türk Toplumu günümüzde üç ana gruba bölünmüş durumda; Memlekette kalan ve yaşayanlar, Anavatana göç edenler ve başka yabancı devletlere yerleşenler. Bunların arasındaki bağı canlı tutacak bir mekanizma bulunmuyor. Aramızdaki birlik ve beraberliği düşünecek, sağlayacak ehil siyaset ve sivil toplum kuruluşu erbabı noksan. Şimdilik bu arzulanan ve özlenen beraberliğin tek ve yetersiz ölçütü, vaktinde terk ettiğimiz köyümüze yılda bir kere geri dönmekten ibaret. İlk önce gittik, atalarımızın yattığı mezarlıkları temizledik ve onardık, sonrasında harabe halindeki köy mescidini veya camimizi elden geçirdik, hatta, ona küçük ve biçimsiz bir de minare diktik. Bazılarına hoparlör bile taktik. Sadece in cinin top oynadığı köylerimizde şimdilerde minare hoparlörü bile var ama ezan sesi duyulmuyor...
Biz, kendi aramızda daima birleşmeyi ister ve arzularız. Aramızdan bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları çıkmasını isteriz. Siyasal ve toplumsal gücümüz olsun beklentisi ağır basar ama pratikte her zamanki gibi daima sefilleri oynarız. Beş kişi bir yere gelemiyoruz. Gelsek dahi, ilk önce kendi hesap ve çıkarımıza düğümleniriz.
Bulgaristan'daki Türk Toplumu nasıl birleşebilir? Bunun temiz can suyu ırmağı hangi dağın arkasında gizlidir? Çoğunluğumuz yurt dışında barınmakta. Bu güç, memlekettekilere nasıl kardeş eli uzatabilir? Atalarımız olan eski Türklerin geleneklerine göre, obalar içinde yılda birkaç kere kurultaylar (kongreler) tertipleniyormuş ve önemli kararlar bağlanıyormuş. Bir toplum ve etnik grup olarak, bizler neden bir siyaset üstü Milli Kurultay tertiplemeye yanaşmıyoruz? İşte böyle bir toplantı sayesinde ufkumuz açılır, yol haritamız çizilir. Kendimize ve memleketimize daha faydalı bir hale geliriz. Kimliğimiz belirgenleşir, refah düzeyimiz yükselir, güçleniriz. Bu tür bir Milli Kurultay, kimler tarafından düzenlenebilir? Yerel bazdaki kanaat önderlerimiz ve cami cemaatlerimizin liderleri ön plana çıkabilir. Köy ve kasabalarımızdan seçilecek olan delegeler, kurultayda toplanıp, dini, kültürel, sosyal, eğitimsel, ekonomik problemlerimizi tartışabilir, karara bağlayabilir...
En azından laf olsun diye her zaman birlik ve beraberlikten dem vurmaktayız. Geçenlerde birileri çıktı ve bunu hemen siyasi alanda gerçekleştirelim, dedi. Ama ilk önce kimse sormuyor, bizim belirlenmiş bir siyasetimiz var mı? Bir toplum olarak, özgür ve bağımsız bir şekilde, anayasal düzene uygun bir şekilde, siyasi partiler mi kurduk? Eski komünist rejimin, hala ayakta duran derin devletinin temsilcilerinin yönettiği bir istihbarat örgütünü bizler hala "Türk Partisi" olarak algılamaya devam ediyoruz ve buna hiç umursamazca alkış tutmaktayız. Bu örgütün bir de şaibeli yavruları oldu. Sonuçta siyasi manada "Kütüphane Enstitüsü'ne" mahkumuz, onur esiri olmaya devam etmekteyiz... Kendi aramızda çıkıp, yarın çocuklarımız anadilde eğitime başlıyor, kararını alamıyoruz, çünkü bu yönde bir kararı bir tek "kütüphanecilerin" alma yetkisi bulunmakta. Bir tek aynı güç odağı "bizim siyasi partilerimizi" de birleştirebilir veya yok edebilir, çünkü bunların yaratıcısı kendisi oluyor.
Ortalıkta böbürlenerek tepinen bizim sözde "kanaat önderlerimizin" veya "başkanlarımızın" siyasi alandaki yaptırım gücü ise görüldüğü gibi sıfır. Bazı acı gerçeklerle yüzleşmediğimiz müddetçe, biz ne yolumuzu buluruz, ne de aramızdaki birlik ve beraberliği sağlayabiliriz. Öncelikle insanımızın sesini, arzusunu, derdini ve önerisini dinleyelim, sonra büyük büyük laflar edelim...
Mümin TOPÇU