• Haberler
  • Güncel
  • Bulgaristan Türklerinin Milli Marşına doğru atılan adımlar

Bulgaristan Türklerinin Milli Marşına doğru atılan adımlar

Dedemin yineleyerek açtığı konulardan biri Milli Marş idi. Marş konusu onun için çok önemliydi ki, oğlan olsam, bütün gün marş söyleyecek ve bana talim yaptıracaktı. Kız olmam beni bu çileden kendiliğinden kurtarmış gibiydi.Bazen sakalını sıvazlar ve bıyığının altından gelen ritmik bir sesle, trımp trımp başlardı. Bu ritim belki de onun en çok sevdiği melodiydi.

Bulgaristan Türklerinin Milli Marşına doğru atılan adımlar

Dedemin yineleyerek açtığı konulardan biri Milli Marş idi. Marş konusu onun için çok önemliydi ki, oğlan olsam, bütün gün marş söyleyecek ve bana talim yaptıracaktı. Kız olmam beni bu çileden kendiliğinden kurtarmış gibiydi.

Bazen sakalını sıvazlar ve bıyığının altından gelen ritmik bir sesle, trımp trımp başlardı. Bu ritim belki de onun en çok sevdiği melodiydi.

Hayatında, tanıdığı en yüksek ruhlu Türk’ün öğretmen ve şair Mehmet Pomakov (Perim ) olduğunu gizlemezdi. Onun, ilk nefesini, Rodop dağlarının en sık ağaçlı beldesi olan Satovça’da aldığını, Bulgaristan Türkleri arasından Türk Milli Kurtuluş Savaşına katılan ilk gönüllü olduğunu, Mustafa Kemal Paşayı şahsen tanıyan biri olarak büyük bir gururla yaşadığını ve tanıdığı her kişide derin bir iz bıraktığını özel vurgulamalarla paylaşıyordu.

Daha sonra isminin Mehmet Behçet Perim (1885 – 1965) olduğunu öğrenebildiğim bu halk aydını Milli Kurtuluş Savaşında bir kör İngiliz kurşununa hedef olmuş ve yaralanmıştır. Tedavisi için Bulgaristan’a dönmüştür. O dönemde, Osmanlı, Almanlar, Bulgarlar ve bazı başka devletler Antant güçlerine karşı aynı cephelerde savaşmış, zafer sevinci ile yenilgi acılarını birlikte çekmişlerdir. Edirne Sultanisinde yükseköğrenim alan Perim, hayatını öğretmen olarak aydınlık saçmaya adarken birçok gazete ve dergi çıkarmış, şiir ve destan yazmış, güncel olayları ve 19. asrın başındaki siyasi eğilimleri yorumlamıştır.

Bulgaristan Müslümanlarından Osmanlı dışında bir halk oluşacağına derin inanan, Dünya Devleti dışında kalan kardeşlerimizin örgütlenmesinin bilgilendirme seferberliğinden geçeceğine inandığı için daha 1920-1922 yıllarında başkent Sofya’da “Ahali” gazetesini çıkarmıştır. Onun çıkardığı birinci gazetenin adına “Ahali” demesinin çok derin anlamı vardır. O, gazetenin sayfalarında hitap ettiği insanların, yalnızca aynı yerde oturan ve ocak başında kalakalmış insanlar olmakla kalmayıp, en yüce dine ibadet ettiklerini, birbirini tamamlayan bir ortak yaşam biçiminde bilinçli fertler olduklarını, aynı dili konuştuklarını, din dillerinin ve inan kitabın herkes için kutsal olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Halk aydını, 1925’te Ryahovo’da “Koca Balkan” gazetesini yayınlarken ise, aylık yayının başyazarı olarak, 1878’den sonra Bulgar’da kalan bütün Müslümanların bir halk oluşturduğunu duyurdu. Bu halkın da Türk halkı olduğunu ve Prenslikte ve Doğu Rumeli ile Krallık kapsamına yeni alınan kardeşlerimizin hepsinin damarında Türk kanı aktığını ve birlik ve beraberlik kurma yolunda birleşmeleri gerektiğini ısrarla anlatmıştır.

1926’da Filibe’ye (Plovdiv) geçen halk aydını Mehmet Pomakov “Bulgaristan” gazetesini çıkarmış ve Osmanlı’dan kopan Müslüman ahaliye, yaşadıkları topraklardan kopmadan, yeni bir ruhta buluşarak, Müslüman Halk oluşturma davasına yelken açmıştır. Bu bir bilinçlenme sürecidir. Gazeteyle bütün öğretmenlere ve din adamlarına, üst sınıflardaki öğrencilere ve esnafa ulaşabilmek için gecesini gündüz eder.

Halkı aydınlatma çabalarının bir mücadele olduğuna kesin inanan şair, Osmanlı döneminde modernleşme işlerinde pilot bölge olan “Eski Bulgaristan” a geçer. Trakya ve Rodoplular için Tuna boyları, Deliorman ve Dobruca “eski Bulgar” dır. Bu yöre insanlarını daha görgülü, uygarlığa gönül açmış, aydınlığı daha emin ve güçlü bir hamleyle arayan bir kitle olarak görür. 1927’den sonra Razgrat’ta “Tuna Boyu” ve Plevne’de çıkan “Mücadele” gazetelerinde kalem oynatır, yön gösterir. 1923’te Stanboliyski hükümetinin Müslüman azınlığın eğitim ve öğretim işlerine, kültüre verdiği önemi değerlendirir, uzatılan eli tuttu ve halka götürdü.

1923 Askeri Darbesinden sonra Bulgaristan Türk aydınlarına saldırılar artmıştır. Gazeteler kapanmış, öncü kalemler ve öğretmenler tutuklanmış, direnenlerden daha fazlası anavatana göçe zorlanmıştır. Bunlardan biri de yüksek ruhlu Bulgaristan Türk şairi ve gazeteci Mehmet Perim’dir.

Bulgaristan köy ve kentlerine “Turan” fikrini, sımsıkı örgütlenme biçimini taşıyan aydın da büyük şairdir. O, bilinçlenmenin kendi başına bir şey ifade etmediğini, kolektif ruh ve maneviyat yaratılması gerektiğini savunurken, bir öğretmen olarak Jimnastik birliklerinin, sanat topluluklarının birçoğunu kuran, geliştiren ve Turan fikirleri eken öncü örgütçüdür. Bulgar faşist darbecileri ve Çar rejiminin kuduz köpekleri Türk Turan Örgütlenmesiyle amansızca hesaplaştı.

Ne var ki, akan kana, hapishane zulmüne ve aydın gençlerin yurt dışına kovulmasına ve geri dönmesinler diye yakınlarına yapılan eziyette rağmen, Mehmet Perim’in bir şair olarak Satovça’dan Varna’ya, Filibe’ye, Plevne ve Razgrat’a kadar her Türk köyüne, her Türk ocağına saçtığı tohumlar yeşermiştir. Memleketimizin güzel topraklarında dalgalandıkça dalgalanmıştır. Onun bu kutsal davaya olan katkısı öncelikle şiirlerinde yaşar. Onun yüksek değer yüklü eserleri arasında birisi, ilk olması bakımından son derece önemlidir. Mehmet Perim, Bulgaristan Türklüğünün ilk Milli Marşını yazan şairdir. “Tunalılar Marşı” adıyla halk tarafından benimsenen bu ölümsüz eser, Turan birliklerinin sportif karşılaşmalarında Türk gençler tarafından yıllarca söylendi. Hapishaneye düşen gençlerimizin hepsi zindan kapısından TUNA MARŞI’nı haykırarak çıkmıştır.

Mücadeleye hazırlanması kaçınılmaz olan bir halkın MARŞI olması gereğine inanmıştı. Arkadaşları ve meslektaşlarıyla sohbetlerinde, eğer Müslümanlar Bulgaristan’da yaşamak istiyorsa, ayrılık ve gayr ılıktan, nifak ve şikaktan uzak durmalı, etrafımıza tuzaklar kuruluyor, bu yüzden birlik ve beraberlik içinde olmalıyız diyordu.

Kanaat sahibi köylülerle konuşmalarında “ümitsizliğe düşmek” dinimize göre “küfür” sayılmıştır, bunun için kendimizden ve Allah’tan ümit kesmemek gerekir, diye uzun uzun anlatıyordu.

1913’te Satovça köyüne yapılan asker-jandarma-haydut çeteleri saldırılarını, isimlerin ve ibadet haklarının iade edilmesinde o yıllarda Sofya’da Askeri Ateşe olan Mustafa Kemal’in büyük hizmetlerini ve rolünü anlatırken övünüyordu. “Türkiye Cumhuriyeti bizim de cumhuriyetimizdir” diyordu. Şair Perim, sıradan insanlarla konuşurken, halkı birlik ve beraberliğe çağırdıktan sonra ana hatlarıyla şu anımsatmayı yapıyordu:

“Düşmandan asla dost olmaz!” Bir Hıristiyanlık bir Müslümana dostluk göstermesi mümkün değildir. Bunun için dostlarımızı düşmanlarımızı iyi tanımamız gerekir.

Müslümanın en büyük düşmanı fitne, fesat, nifak, gammazlık, ajanlar, hainlerdir. Bunları yok etmek Müslümanların en büyük ödevidir. Onu dinleyenler bunları asla unutmadı.

Camilerde yaptığı konuşmalarda düşman bizden paramızdan, mülkümüzden, taşınmazlarımızdan önce, hayatımızı, dilimizi, dinimizi, imanımızı istiyor, birliğimizi bozmaya çalışıyor, bizi dağıtmak istiyor, dedikten sonra, müminlerin her birinin ayrı ayrı gözüne bakarken, aklımızı başımıza almamız gerekiyor, deyip derin bir nefes alıyordu.

Şair Perim, mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam dini üstüne konuşurken “dinimiz bir sefalet dini değildir, hak, hukuk ve adalet dini olduğuna” işaret ediyordu.

Deliorman’da ve Rodoplar’da yerlilerle görüşmelerinde, hayatta asıl gayenin, insanca yaşamak, Allah’ın rızasında kazanmaktır, derken düşman çetelerinin köylerimizi yakıp yıkmasını lanetliyordu.

Şair, Bulgaristan Türklerinin tarih, namus, şan ve şerefinin ayaklar altına alınmasına tahammüllü olmayan genç şairler ve yazarlar onun çıkardığı gazetelerde yazıyor, halkı uyandırıyordu.

Öğretmen, şair, yazar ve gazeteci Mehmet Perim “Tunalılar Marşı” nı

sevgili öğrencilerine adamıştı. Aslında bu marş Bulgaristan Türklüğüne adanmıştır. Dedemin ezberindeydi.

Rahmetli, bana her gün bir defa söylüyordu:


TUNALILAR MARŞI

Biz Tunalı Türk oğluyuz;

Azmimizde er oğluyuz

Bilgi, soydaş hak için hep

Ölümlere peymanlıyız.


Gözlerimiz ilerdedir.

Hırslarımız hünerdedir.

Hakkımızı korumak için

Başlarımız siperdedir.


Alemdar’dan feyz almışız

Mithat Paşa’yı tanırız

Azmimizi ileriye…

Dönmemek için salmışız.


Bilgi, kuvvet, çene, yürek;

Bunlar bize silah gerek

Bir alırız hakkımızı

Bu dört şeye güvenerek.


Biz Tunalı Türk oğluyuz;

Azmimizde er oğluyuz.

Bilgi, soydaş, hak için hep

Ölümlere peymanlıyız…

Oya CAMBAZOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bakmadan Geçme