BOŞUNA GAZEL OKUMAK... - 3.

Hiç bir zaman öz kimlikleri gasp edilmeyenler ve bir esir muamelesi görmemişler, acaba bizim insanımızın halini ve kaderini anlayabilirler mi? Protokollerde gözükmeyenlerin ve tercih edilmeyenlerin temsilcileri ise, kendi başlarına  terk edilmiş durumda mücadelelerine devam etmektedirler. Neden ki ??? Çoğu gazimiz, devlet tarafından  ödenen  tazminatlarını almadı ve reddetti, çünkü yürüttükleri mücadelenin manevi yönü ağır basmakta. Bulgaristan'daki Türkler ve bütün Bulgaristan toplumu, bugün dost ve akraba Türkiye Cumhuriyeti'nin şefkatine ve yardımına muhtaçtır. Bulgaristan'daki Türklerin ve Türkiye'deki göçmenlerin arasında, bazı ciddi konuların çözüme kavuşması anlamında neden ortak hareket edilemiyor, birlik ve beraberlik sağlanamıyor.

BOŞUNA GAZEL OKUMAK... - 3.

  • Hiç bir zaman öz kimlikleri gasp edilmeyenler ve bir esir muamelesi görmemişler, acaba bizim insanımızın halini ve kaderini anlayabilirler mi?

  • Protokollerde gözükmeyenlerin ve tercih edilmeyenlerin temsilcileri ise, kendi başlarına  terk edilmiş durumda mücadelelerine devam etmektedirler. Neden ki ???

  • Çoğu gazimiz, devlet tarafından  ödenen  tazminatlarını almadı ve reddetti, çünkü yürüttükleri mücadelenin manevi yönü ağır basmakta.

  • Bulgaristan'daki Türkler ve bütün Bulgaristan toplumu, bugün dost ve akraba Türkiye Cumhuriyeti'nin şefkatine ve yardımına muhtaçtır.

  • Bulgaristan'daki Türklerin ve Türkiye'deki göçmenlerin arasında, bazı ciddi konuların çözüme kavuşması anlamında neden ortak hareket edilemiyor, birlik ve beraberlik sağlanamıyor.

   Önümde Hürriyet Bursa ekinin altıncı sayfası hiç kıpırdamadan açık duruyor, fakat gözlerime ilişen iki başlık ve iki fotograf içimde fırtınalar estiriyor, üzüntüden bütün pazar neşem buharlaşıp kaçıyor. Üst taraftaki başlık şöyle; "Sorunları Gül'e anlattılar". 36 ilde, 9 Federasyon ve 143 dernekten oluşan Türkiye'nin Balkanlar nezdinde en büyük sivil toplum kuruluşu olan Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu heyeti Tarabya köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmüş ve soydaşların sorunlarını anlatmışlar...

   Buna benzer görüşmeleri ve dosyalar halinde rapor sunumlarını yıllar boyu takip etmekteyiz, ama bu randevuların meyveleri, nedense bir türlü tadılamıyor. Son görüşmeden yine çok güzel ve büyük  bir fotograf çıkmış. Cumhurbaşkanımız ortada ve onun iki tarafına dokuz tane  ip gibi dizilmiş konfederasyon temsilcisi (Bu arada şunu da belirteyim, Göçmen kadınlarımız bizim erkeklerden daha eğitimli ve kültürlüdür, toplum işlerinden de daha iyi anlarlar…).

    Bahsettiğim görüşmeye katılanların isimlerini sizlere aktarmakta yarar görüyorum, çünkü bu şahıslar bizlerin sorunlarını çözmek için namzet çıkmışlar. Her zaman, kendilerinin kapısını çalabilirsiniz ve problemlerinizin çözülmesi uğurunda diretilebilir, kendilerinden hesap sorabilirsiniz, sert bir şekilde onları tenkit de edebilirsiniz. Şu isimleri beyninize iyi kazıyınız; Turhan Gençoğlu, Zihni Çalışkan, Zülkef Yeşilbahçe, Süleyman Pehlivanoğlu, Prof.Dr.Emin Balkan, Mesut Başkır, Doç.Dr.Yüksel Özkan ve Ayhan Bölükbaşı...

   Gördüğünüz gibi, aralarında o meşhur "soydaş" tabirinle anılanların pek temsilcisi yok. Hiç bir önde gelen kahraman gazimiz, ne de bir siyasi mücahidimiz ve mahkumumuz, demek bu tür görüşmelere layık görülmüyor. Hiç bir zaman öz kimlikleri gasp edilmeyenler ve bir esir muamelesi görmemişler, acaba bizlerin halini ve kaderini anlayabilirler mi?

   Şimdi şunu da merak ediyorum. Acaba  yıllar boyunca üst katmanlara  sunulan bu raporların içeriği nelerden ibaret, ya da bir eskisinin kopyası mı? Acaba yeni bir rapor sunulmadan  önce eski raporun  akıbetinden dem vuruluyor mu? Hesap soruluyor mu yetkililerden? Umarım kapalı kapılar arkasında konuşulanlardan haberdar olmamızın bir sakıncası yoktur.

Protokollerde gözükmeyenlerin ve tercih edilmeyenlerin temsilcileri ise, kendi başına  terk edilmiş durumda mücadelelerine devam etmektedirler. Neden ki ???

    Yukarıda sözünü ettiğim gazete yazısının altında ise başka bir  başlık göze çarpıyor; "Soydaşlar hakkını AİHM'de arayacak". Küçük bir fotografta ise Balkanlarda Adalet, Haklar, Kültür ve Dayanışma Derneği'nin (BAHAD) yöneticilerinden Eşref Kahraman, Şükrü Altay ve  avukatları gözüküyor. Bu küçük derneğimizin üyeleri bizim önde gelen gerçek kahramanlarımızdan ibaret. Nedense bu derneğimize bizler hala sahip çıkmıyoruz, çünkü  geçmişimizden ve geleceğimizden pek umursamıyoruz. Onların çoğu yıllar boyunca hapishanelerde ve sürgünlerde çürüdüler. Şimdi de, 1984 -1989 yılları arasında Bulgaristan'daki Türklere yapılan işkence ve asimilasyonun hesabını sormak için hukuk mücadelesi vermektedirler. Zorunlu göç nedeniyle, Bulgaristan'da kalan sosyal haklarımızın çözülmemesinden dolayı, Bulgaristan Başsavcılığı tarafından, Jivkov döneminde iki etnik grup arasında, kin, nefret ve düşmanlık yaptığı iddiasıyla, 1991 yılında aralarında İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve BKP merkez komite üyelerinin de aralarında bulunduğu 5 kişi hakkında başlatılan soruşturma, geçtiğimiz 20 Temmuz günü zaman aşımına uğramasından ve iç hukukların tıkanmasından dolayı BAHAD aktivistleri bu konuyu Avrupa Komiseri'ne, Avrupa İzleme Komitesi'ne ve Avrupa Genel Sekreterliği Siyasi ve Hukuk Departmanlığı'na taşıyacaklarını açıkladılar...

    BAHAD'çılar yıllardır, bu konuların üzerinde çalışıyorlar. Yalnızlar, arkalarında ne o büyük  Konfederasyonlar duruyor, ne de Bulgaristan'daki o büyük Türk partisi. BAHAD'lıların çoğu siyasi mağduriyetlerinden dolayı, devlet tarafından  ödenen  tazminatlarını aldılar. Bazıları ise bunu bile reddediyor, çünkü yürüttükleri mücadelenin manevi yönü ağır basmakta. Demek ki, bu uğraşıları, kendi menfaatleri doğrultusunda değil. Bırakın, kardeşlerim, bu işleri, çünkü ne Bulgaristan'daki Türklerin, ne göçmen örgütlerinin, ne de HÖH partisinin umurunda bile değil bu konular. Onlar için var mı yok mu, içkili ve yemekli delegasyon ve heyetler görüşmeleri. Bu kısır görüşmelerden topluluğumuzun şimdilik  hiç bir kazanımı olmadı, fakat çeşitli rivayetlere göre, bazıları ise çuvalını doldurmuş.

    Bizlere ise yine ahırdaki hayvan gübresini çuvala doldurmak ve sırtımızla tarlaya taşımak, eve  boş dönmemek için de ormandan boş çuvala gazal doldurmak kalıyor. Bu çuval yüklerinin ağırlığını bilenler ne dediğimi iyi anlar...

    Şimdi birazcık başımızı öne bükelim ve kendimizi sorguya çekelim;

- Bulgaristan'daki Türklerin ve Türkiye'deki göçmenlerin arasında, bazı ciddi konuların çözüme kavuşması anlamında neden ortak hareket edilemiyor, birlik ve beraberlik sağlanamıyor.

- Nasıl olup ta, BAHAD'ın üzerinde çalıştığı  konular bütün camiamız tarafından kabul görmüyor? Sonuçta, bu BAHAD'lılar ne totalitarizme uşaklık ve ajanlık  etmişler, ne de halkını soymuşlar, ne de o  açlıktan kıvranırken, kendileri saray yavrularında keyif ve cefa içinde tatlı bir hayat sürdürmüşlerdir. Siz hiç BAHAD'lı dolar milyoneri gördünüz mü? Bir de hangi sebepten dolayı, göçmen örgütleri ve HÖH partisi bu konuların üzerinde ciddi bir şekilde durmuyorlar?

- Neden göçmen örgütleri, yasaların izin vermemesine rağmen, siyasi çalışmalarda bulunmaktadırlar? Bu yöndeki faaliyetleri, halkımız açısından, kazanım mı veya mağduriyet mi getirmektedir ? Bulgaristan'daki son seçimler arifesinde, neden halkımızı,   kaybedecek adaylara oy vermesini sağladılar? Şimdi nasıl olup ta, Bulgaristan Cumhurbaşkanının veya Başbakanının nezdinde bizim hak ve hukukumuzu savunacaklar? HÖH partisi organizması  içinde barınan  eski totalitarizm uzantılarının temizlenmemesi, bütün bu olumsuz gelişmelerin başlıca ana sebebi değil midir?

- Bulgaristan'daki Türkler ve bütün Bulgaristan toplumu, bugün dost ve akraba Türkiye Cumhuriyeti'nin şefkatine ve yardımına muhtaçtır. Türkiye'deki uzun ömürlü ve istikrarlı hükümet, yönünü bulamayan ve şaibeli işlere bulaşanlarla ciddi bir iş ortaklığına asla yanaşmaz. Bugünkü bizim yararımıza olacak olan  istikrarın ve başarının yolu, göçmen örgütlerinin güçlü bir hükümetin yanında olmaktan geçmiyor mu? Balkanlar'ın en güzel camisinin restorasyonunu konuşmak için tertiplenen toplantıdan kaçınmakla, ne elde ediliyor ki? Sanki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Tombul camimizi bir an  evvel tamir etmek istiyor, bizler  ise, yani bu caminin  öz sahipleri, buna yanaşmıyoruz...

- Bulgaristan'daki siyasi Türk güçleri için de aynı tespitler geçerli değil mi? Varsayalım ki bu  hükümetin ömrü uzun olacak. Ortak bir diyaloğumuz sağlanmadığı müddetçe, Hasan Azis'in Kırcaali Belediye Başkanı olması ne işe yarar ki...

Mümin TOPÇU

Bakmadan Geçme