BİZİM BAŞKANLAR  ONBAŞILIĞI BIRAKSINLAR

İşte yine karşımıza 'büyük balık' çıktı ama bizim, kendisini avlama hakkımız var mı? Yoksa, bir tek o mu büyük avcı olarak tayin edilmiş? O zaman herhalde avlanacak keklik  biz oluyoruz. Bana, demokratik ortam seçimlerinden hiç bahsetmeyin. Öylesini ne gördüm, ne de bilirim.

BİZİM BAŞKANLAR  ONBAŞILIĞI BIRAKSINLAR

   Başkanlar, çoktan toplumsal yaşantımızın her alanına girmiş. Bu kelimenin diğer adları da kulağa yakın; president, chairman, head, chairperson, chief executive, principal, moderator, dean v.b. Görüldüğü gibi, bu sefer "başkana" takıldım kaldım ben. Sanki, Duman grubu bile, "Kokan balık misali baştan çıkardı beni." şarkısını söylerken, başkanlara atıfta bulunmuş. Günümüzün Bulgaristanlı Türk'ünün bir çok başkanını sadece ismen tanırız. Her zaman, büyük beklentilerimiz vardır onlardan ama nafile, yıllar boyu, bütün hayallerimiz boşa uğramakta...

   Divan - i Lugat - it Türk daha 1070 yılında, "başgan"kelimesini "büyük balık, lider" olarak tanımlamış. Bizim başganımız kimdir? İşte yine karşımıza "büyük balık" çıktı ama bizim, kendisini avlama hakkımız var mı? Yoksa, bir tek o mu büyük avcı olarak tayin edilmiş? O zaman herhalde avlanacak keklik  biz oluyoruz. Bana, demokratik ortam seçimlerinden hiç bahsetmeyin. Öylesini ne gördüm, ne de bilirim. Genelde tek aday listesi çıkarılır bu kongrelerde. Bu listeyi de bizzat başkanlığa yeniden namzet olacak şahıs hazırlar. Başka, ikinci bir aday listesine ise asla izin verilmez. İki - üç yıl süren bir kış uykusundan, kongreye birkaç ay kala uyanan yönetici takımı, ilk önce medyanın karşısına çıkarak, hazırladıkları büyük projelerinden bahsederler. Seçim ayına girildiğinde ise mahalle kahvelerinde toplantılar düzenlenir. İçilen çaylar şirkettendir. Kimse cesaret edipte, başkan adayına sormaz;"Başkanım, siz bir önceki seçim öncesinde de bazı büyük projelerden bahsediyordunuz ama hiç birini gerçekleştirmediniz..."

   Eski Türklerde başa, başkana, komutana "başbuğ" denirmiş. Bazı ülkelerde ise devletin ve hükûmetin başında başkan oturur. Bunun diğer anlamı da "reis". 1933'te bizde kabul görmüş. İlk ve ebedi reis Atatürk, son reis ise Tayyip Erdoğan. Bunca eğitimli ve çağdaş olmamıza rağmen, Bulgaristan göçmenlerinden şimdilik ne başbakan, ne de bir reis çıkmış...

   İki ülkeye mensup olduğumuza göre, bizim çifte başkanımız bulunuyor. Birisi dünya çapında isim yaptı, Balkanlar halklarına da kol kanat germekte, cesaret vermekte… Diğeri ise Balkanlar'ın autsayderi. General Radev'i aslında biz Cumhurbaşkanı olarak seçtik ama bu paşa asla bir reis olamaz. Daha baştan düşman kesildi bize. İlk adımı yanlış oldu, şimdi yurdumuzun ve reisimizin adını bile anmakta utanıyor. Biz neden general Radev'i Cumhurbaşkanı seçtik ki? Demek ki, sorumsuzluğun bedelini bir kere ödemeye alışmışız. Hiç tanımadan, bilmeden Drındarlıyı da başkan seçmedik mi?

   Bir topluluğun veya bir derneğin de başkanı olur. Yüzlerce göçmen derneğimiz türedi, aynı broiler tavuk çiftlikleri gibi. Şimdi yüzlerce "başkanımız, yani reisimiz var". Ama aslında yok sayılırlar! Çünkü biz onları seçmedik, kendi kendilerini seçiyorlar, kendi arasında bir takım göstermelik "demokratik kongreler" düzenliyorlar. Zaten bize herhangi bir seçme hakkı tanınmıyor. Dernek tüzükleri bile öyle ayarlanmış ki, adeta mevcut yönetimlere yakın duruş sergilemeyenlere söz, seçilme ve seçme hakkı tanınmıyor.

   Bir de Konfederasyonumuz var bizim. Ama yönetiminde İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi merkezlerden temsiliyet bulunmuyor. Denizliler, Zonguldaklılar ve Babaeskililer ağırlıkta. O zaman en uçtakinin de reis olarak geçinme imkanı kalmıyor. Aslında bu tür vakalar, bizlere kazanım sağlamıyor, sadece kayıplar vermekte. Bütün sorumluluk yine bizim kel başımıza patlıyor, çünkü, işlevsiz ve zarar veren bir konfederasyona çanak tutuyoruz. Daima bir takım birlik ve beraberlik lanse edilmekte. Hani, nerede bu birlik? Yalnız Bursa'da bir milyondan fazla Bulgaristan göçmeni yaşamakta. Bizleri temsil edecek, kaç tane valimiz, belediye başkanımız veya milletvekilimiz var? Hiç bir tane yok! Çünkü ivedikli olarak, kendi aramızdan gerçek başkanlarımızı ve reislerimizi belirleyemiyoruz. Mevcut olan kanat önderlerimize asla kulak asmıyoruz, onlara itibar göstermiyoruz! Bu sözlerime itiraz edebilirsiniz veya duymazlıktan gelebilirsiniz, çünkü protokol icabı, kitap ve tabela üzerine yazılmış bir sürü başkan ismi bulunmakta. Ama ne yazık ki, ortada herhangi fazla ve kayda değer bir icraat bulunmamakta...

   İktidar partisinin veya devlet yönetiminin, Balkanlılara veya göçmenlere yönelik son dönemdeki bazı önemli icraatlarını, dernekçilerimiz bugün, kendi hanesine yazdırmaya kalkışıyorlar.

   Yapmayın bunu beyler! Bizler, gerçek anlamda, kendi aramızdan başkanlar çıkarmadığımız müddetçe, bizim reisimiz filan da olmaz. Biz ancak, memlekette olduğu gibi, bildiğin e bindiğin otobüse reis deriz.   

   Ayrıca dekan (dean) kelimesi de başkanla eşdeğer ama eski Latinler bunu onbaşı, on kişinin yöneticisi karşılığında kullanırmış. Bizim göçmen kökenli sivil toplum kuruluşların başkanları, en sonunda on kişinin yöneticisi olmaktan vazgeçsinler ve bu konu kapansın...

Mümin TOPÇU

 

Bakmadan Geçme