BİR SAVAŞÇININ ÖZGÜRLÜK ÖZENTİSİ

Bir gün toplantı salonunda, karşılarına kırktan fazla 'Türkten'oluşan garip bir heyet dikiyorlar. Öğrendiği bir yöntemle, kağıdın arkasına gizli ve gözle görünmez mektuplar yazıyor. Çevresine bir sürü Türk kökenli ajan ve ihbarcı sokuyorlar. Bunlardan birisi de o meşhur hain ve düşman Ahmed Doğan'dır. Beni birkaç kez Ahmed Doğan'la görüştürdüler, hatta, benden bir nevi vekalet mektubu bile aldılar. Trajikomik sahnelerdi bunlar! Cebel olayında, kesinlikle Ahmed Doğan'ın bir parmağı yoktur ve kimse günümüzde, Cebelli kahraman kardeşlerimizin hakkını yemeye yeltenmesin. Ahmed Doğan, benim daha erken özgür kalmama neden yardımcı olmadı? Hani, ben onun lider olması için vekalet vermiştim?

BİR SAVAŞÇININ ÖZGÜRLÜK ÖZENTİSİ

  • Bir gün toplantı salonunda, karşılarına kırktan fazla “Türkten”oluşan garip bir heyet dikiyorlar.

  • Öğrendiği bir yöntemle, kağıdın arkasına gizli ve gözle görünmez mektuplar yazıyor.

  • Çevresine bir sürü Türk kökenli ajan ve ihbarcı sokuyorlar. Bunlardan birisi de o meşhur hain ve düşman Ahmed Doğan’dır.

  • Beni birkaç kez Ahmed Doğan’la görüştürdüler, hatta, benden bir nevi vekalet mektubu bile aldılar. Trajikomik sahnelerdi bunlar!

  • Cebel olayında, kesinlikle Ahmed Doğan’ın bir parmağı yoktur ve kimse günümüzde, Cebelli kahraman kardeşlerimizin hakkını yemeye yeltenmesin.

  • Ahmed Doğan, benim daha erken özgür kalmama neden yardımcı olmadı? Hani, ben onun lider olması için vekalet vermiştim?

(Dünkü yazının devam)

Muhammed Uzunkış, sıradan ve hatırnaz bir vatandaşımız görünümünde, başkaları gibi çok bilgiçlik tasarlamıyor ama aynı esnada kendini çok iyi yetiştirdiği belli oluyor. Her konuda bilgi sahibi, eşine ender rastlanan gerçek ve ezelden bir Türk ruhu sevdalısı.

Eski Zağra cezaevine nakli yapılıyor. Burada yakın dava arkadaşlarıyla yeniden sarmaş dolaş olma fırsatı yakalıyor. Bir gün toplantı salonunda, karşılarına kırktan fazla “Türkten”oluşan bir garip heyet dikiyorlar. Dışarıdan getirmişler bu ikna edici ve ruhu satılmışları. Muhammed Uzunkış, yerinden kalkıyor ve uzun bir demeç vererek, gelenleri de, cezaevi yöneticilerini de, yerin dibine sokuyor. Bu cesaretinin karşılığında, kendisini hemen Pazarcık cezaevindeki tek kişilik hücrelerde buluyor...

Müziğin yanı sıra, Muhammed’in resim yapma yeteneği de bulunmakta. Aydan aya, kendisini ziyaret etmeye gelen yakınları vasıtasıyla, yaptığı bu resimleri dışarı gönderme fırsatı yakalıyor ama bu resim çizgileri kağıt üzerinde yapılmış sıradan figürler değil. Öğrendiği bir yöntemle, kağıdın arkasına gizli ve gözle görünmez mektuplar yazıyor. Bu kağıt parçaları ütülendiğinde yazılar yeniden okunabilir hale geliyor. Bu şekilde iki yüzden fazla mesaj gönderiyor dış dünyaya. En ilginç olanı da bu mektupların çoğunun hala muhafaza edilmesi.

Baskıcı rejim yıkılmak üzereyken, gizli servis yöneticileri ileriye dönük çeşitli bir takım senaryolar hazırlamak peşinde. Muhammed Uzunkış’ın bazı faaliyetlerini gizlice ve yakından takip ediyorlar, hatta çevresine bir sürü Türk kökenli ajan ve ihbarcı sokuyorlar. Bunlardan birisi de o meşhur hain ve düşman Ahmed Doğan’dır. Muhammed Uzunkış, cezaevinde kaldığı müddetçe asla moralini bozmamaya çalışıyor, çünkü kendisi bu dikta rejiminin yakın bir zamanda yıkılacağından emin. Bundan dolayı egosu ve morali çok yüksek. Sonuçta, en azından mahkeme kararıyla ülkedeki en büyük gizli örgütün tek lideri olarak, en yüksek mahkümiyeti alan kişi ilan edilen birisi. Bu durumu keşfeden istihbarat elamanları, hemen onun bu şevk ve azmini kırmaya yelteniyorlar, zaten niyetleri Türklerin üzerinden ülke bazında isyan çıkarıp, kendi paçalarını kurtarmak, çünkü gemileri çoktan su almaya başlamıştı.

“Ahmed Doğan’a cezaevinde bile eşlik eden başka Türk kökenli ajanlar vardı. Hepsini tanıyordum. Arşivimdeki bir fotografı gösterebilirim size. Burada altı kişi görünüyor, fakat ben hariç, daha sonra diğerleri hepsi resmen ajan olarak mimlendi. Ne arıyormuş bunca ajan ve ihbarcı cezaevlerinde? Ne de kötüymüş, şu bizim kaderimiz!

Rejimin sadık ajanları, Muhammed’in yanına sokulup, bak kardeşim, şu bizim Ahmed Doğan sonuçta bir feylesof, sen ise onun boyutunda değilsin, vazgeçiver şu liderlik vasfından ve senin yerine onu tayin edelim, demeye getirmekteler. Amaçları ise bambaşkaymış...

“Bu ileriye dönük uzun vadeli proje sayesinde, beni birkaç kez Ahmed Doğan’la görüştürdüler, hatta benden bir nevi vekalet mektubu bile aldılar. Trajikomik sahnelerdi bunlar! Güya artık lider Ahmed Doğan olacakmış! Bu da nasıl oluyorsa işte! Böylece gizli istihbarat yeni bir sahte lider yumurtlamak peşindeydi...

Ben ise aynı istikrar ve hırsla, gizli mektuplarımı yazmaya devam ediyordum, onlarda dışarıya ne tür mesajlar verdiğimi bir tek ben biliyordum. Bizim yapmacık ve uyduruk yeni “liderin” haberi bile yoktu bu mektuplarımdan. Şimdi siz bakmayın ve aldanmayın, Ahmed Doğan’ın, ben cezaevinden isyana çağrılar yaptım demelerine. kendisi o dönemde cezaevinde bir grup ajan arkadaşı ile gününü gün ediyordu. Bu yönde Ahmed Doğan’nın herhangi bir teşebbüsü bile olmadı. Bu konuda söylediği her şey yalan ve uydurma. Zaten Kırcaalili hiç bir insanla teması bile olmuyordu. Belki benden başka, Kırcaali bölgesinden, o dönemde Ahmed Doğan’ı tanıyan ve bilen tek kişi yokmuştur. 19 Mayıs 1989 yılındaki Cebel’deki isyanı, aynı yörenin çilekeş ve mağrur halkı çıkardı. Belki de onlara, dava arkadaşlarımın vasıtasıyla benim gizli mektuplarımda ki mesajlar ulaştırılmıştır. Sonuçta, Cebel olayında, kesinlikle Ahmed Doğan’ın bir parmağı yoktur ve kimse günümüzde, Cebelli kahraman kardeşlerimizin hakkını yemeye yeltenmesin.En sonunda, bizim ezilen halkımız bu baskıcı rejime karşı koymak için yürümüş oldu...

Komünistler, artık iktidarını kaybetmişlerdi. Ahmed Doğan ve diğer ajan takımı hemen salıverildi ve dümenin başına geçirildiler. Güya ben ise mahkeme kararıyla, ülkenin en büyük gizli örgütünün lideriydim, fakat nedense benim özgürlük hakkım tanınmıyordu, belli ki, dışarıdaki “kurtarıcı” Ahmed Doğan’ın foyasını erkenden meydana çıkaracağımdan kuşku duyuluyordu. Artık bütün cezaevlerindeki siyasi mahkümler özgürdü, beni ise bırakmıyorlardı. Yedi -sekiz ay sonra dava açtım ve en sonunda beni mahkeme kararıyla serbest bıraktılar. bunu yapmaya beni mecbur bıraktılar. Şimdi iyi düşünün ve şu hususu idrak etmeye çalışın, acaba Ahmed Doğan, benim daha erken özgür kalmama neden yardımcı olmadı dersiniz? Hani ikimiz de Türklerin lideriydik? Hani ben onun lider olması için imza vermiştim?

Bir de beni Türk Konsolosluğu’nun Türkiye’ye gönderme vukuatı bulunuyor. Herkes Anavatana kaçarken, ben ülkemde kalıp, biraz daha yarım bıraktığım mücadeleme devam etmek istiyordum ama yine Ahmed Doğan gibi hainler sayesinde, bu işe girişmeme olanak tanınmadı.

Konsolosun, sen oğlum, en iyisi Türkiye’ye git, sözleri hala kulaklarımda çınlamakta...

Mümin TOPÇU

Bakmadan Geçme