BAY KOSTA'NIN İSTANBUL HASRETİ

Bir keresinde, önümde ekmek sırası bekleyen komşumuz Kosta'ya, dayanamadım ve sordum 'Bay Kosta, sizler İstanbul'da yaşadığınız zamanlarda, böyle ekmek kuyrukları hiç gördüğünüz olur muydu? Aldığım cevabı hiç unutmam 'Ah, Mustafa, biz İstanbul'da iken, en güzel evler ve en güzel dükkanlar bizimkilerdi, ta ki İngiliz domuzunun fitnesiyle, bizler ayrı bir Ermeni devleti kurmak istiyoruz diye boş yere suçlandık ve böylece bizim önde gelenlerimiz kirli bir tuzağa düşürüldü.

 

BAY KOSTA'NIN İSTANBUL HASRETİ

Vaktin birinde, İstanbul’dan Bulgaristan’a kaçan ve benim doğduğum köye yerleşen bir Ermeni komşumuz vardı.1970 yıllarında artık seksen yaşlarında olan Kosta ismindeki, bu komşumuzla ilgili anılarıma değineceğim biraz.

Bizim köyümüzün adı Tikenlik (Trınak) ve Burgaz iline bağlıyız. O dönemde köyümüzde 600 aile yaşıyordu, bunlardan sadece 18 Bulgar ve 1 Ermeni aile Türk değildi.  Merkezi bir köydük,  fırınımız vardı ve cıvar köylere de bizim fırında ekmek çıktığı için, fırınımızın önünde her zaman uzunca ekmek kuyrukları oluşuyordu.

Bir keresinde, önümde ekmek sırası bekleyen komşumuz Kosta’ya, dayanamadım ve sordum; “Bay Kosta, sizler İstanbul’da yaşadığınız zamanlarda, böyle ekmek kuyrukları hiç gördüğünüz olur muydu? Aldığım cevabı hiç unutmam; ”Ah, Mustafa, biz İstanbul’da iken, en güzel evler ve en güzel dükkanlar bizimkilerdi, ta ki İngiliz domuzunun fitnesiyle, bizler ayrı bir Ermeni devleti kurmak istiyoruz diye boş yere suçlandık ve böylece bizim önde gelenlerimiz kirli bir tuzağa düşürüldü.

Biz Türklerle çok güzel komşuluk yapardık, fakat bizler büyük bir oyuna getirildik ve şimdi sen bana sor bakalım, bu köye niye geldik ve yerleştik.  Babam, mutlaka bir Türk köyüne yerleşelim, onlarla komşuluk geçimi iyi olur diyerek, geldik biz Tikenlik köyüne. Buraya yerleşmeden öncesi, kasabalara baktık ve Türk bulamadık, işte bundan buradayız. Ha, İstanbul’da ekmek kuyruğu yoktu, çünkü her bakkalda ekmek satılıyordu ve seçenek boldu. Ah, Atatürk, benim kellemi kesseydi de, başım Anadolu toprağına düşseydi ve buralarda çektiğimiz hasretle kahrolmazdık” diye derin bir oh çekti Kosta bey.

Bahsettiğim bizim ekmek kuyruğunda aniden bir sessizlik çöktü. Bay Kosata, tekrar bana döndü ve kafamı okşayarak, şunları söyledi; ”Bak oğlum, sen bir Türksün, elbette ki, bir gün Anavatanına gideceksin. İstanbul’a gittiğin vakit, benim için de sev ve dikkatli bak o güzelim şehre, biz ona ihanet ettik...”

1973 yılı, İstanbul köprüsü yapılırken, Varna bölgesindeki Devnya fabrikalarından çimento alınıyordu. Bunları taşıyan, o güzelim ve dev boyuttaki Doyç kamyonları pek de süslü püslüydü. “Allah korusun!” ve “Nazar değimesin!” boncuklu yazılı kamyonların sürücüleri, bizim köy fırınına ekmek almaya uğurluyorlardı. Beş on kamyoncu toplanıp, burada yemek molası veriyorlardı. Bay Kosta onlara, “Ekmek paraları bendendir!” diye sesleniyordu. Oturduğu ev, fırına çok yakındı, hemen koşup, Türkiyeli kamyon sürücüleri için peynir ve karpuz da getiriyordu.

Şimdi, ben her zaman İstanbul köprüsünden geçerken, komşumuz Kosta’yı getiriyorum gözümün önüne. O, koca ve askılı pantolonlu Kosta, İstanbul hasretiyle seksenli yıllarda köyümüzde vefat etmişti…

Mustafa ÇAKMAKÇI,

Çiftlikköy/ Yalova

 

 

Bakmadan Geçme