ANADİLİMİZİ ÖĞRETMEK  GURUR VERİCİ

Bence anadili her dilin temelidir. Benim cani gönülden tavsiyem, Türkçenize dönün, Türkçeyi bilmeyen çocuk, kendini ifade edemez. Ana dilinde kendini ifade edemeyen çocuk, diğer dillerde hiç edemez. Türkçeyi ihmal etmek, çocuğun kimliğini, geleceğini, özgüvenini zedelemektir. Türkçeyi çocuklarınıza okutunuz! Ben Bulgarca dersini de veriyorum. Türkçe mantıklı düşünen bir çocuk, güzel yazı, yaratıcı yazı yazabilen bir çocuk, bunu Bulgarca da başarıyor.

 

ANADİLİMİZİ ÖĞRETMEK  GURUR VERİCİ

Zekiye Hasan, 1982 yılında Kırcaali Öğretmen Enstitüsü’nü bitirdi. 2010 yılında Filibe Paisiy Hilendarski Üniversitesinden mezun oldu. Bulgaristan’da Türkçe, okul müfredatına girince 1993 yılında Türkçe öğretmenliğine başlayan ilk öğretmenlerden biri oldu. 1. sınıftan 8. sınıfa kadar Türkçe öğretmenliği yapan Zekiye Hasan hala Kirkovo (Kızılağaç) ilçesinin Fotinovo (Çakırlar) köyü okulunda Türkçe öğretmenliği yapmaktadır. Toplam 36 yıl öğretmenlik yapmakta ve her zaman Türkçe öğretmenin öneminin ne kadar büyük olduğunun bilincindedir. Öğretmenliği yanı sıra Kirkovo Belediye Meclisinde meclis üyeliği de yapmaktadır.

Türkçe öğretmeni olmak ve azınlık çocuklarını okutmak benim için her zaman gurur vericidir. Tabii ki, kolay değil, özellikle bugünkü şartlarda. Önceden biliyorsunuz Türkçe okullarda 4 saat okunuyordu. Şimdi zorunlu seçmeli ders olarak devam etmekteyiz ki, bu arada bizim okulda kesintisiz olarak okunuyor. Tek başına kimse bir şey başaramaz. Toplum açısından başarılı olmak için Türkçe öğretmeni ve öğrencileri ile bir ekip olarak çalışmaktayız. Tabii ki, bir ekibin de öne çıkan bir lideri olur. Beni öne çıkartan öğretmen arkadaşlarıma, okul yönetimine, başta veliler olmak üzere öğrencilerime teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Her zaman eğitim ve öğretim veren bir okul ile velilerin bir bütün olması gerektiğini düşünüyorum. Veliler arkamızda durmazsa başarı gösteremeyiz. Biliyorsunuz Bulgaristan’da Türkçe okutulması için her yıl öğrencilerin ebeveynleri okul müdürlüğüne dilekçe vermesi gerekiyor. Bu dilekçeler verilmezse, Türkçe dersi okuldan kaldırılmış olur. Bu durum benim için bir felaket olur. Tabii ki, veliler de bunun bilincinde. Her zaman Türkçenin okutulmasını coşkuyla karşılıyorlar, hatta bu zorunlu seçmeli ders saatlerinin daha da fazla olmasını istiyorlar. Çünkü dediğim gibi ben yerli ve tanınan biri olarak onlarla iç içe ve biz bize çalışmaktayım. Okulumuzdaki tüm öğrenciler 1. Sınıftan 7. Sınıfa kadar hepsi Türkçe okumaktadır.

Ben aynı anda sınıf öğretmenliği de yapıyorum. Velilerin ısrarı üzerine sınıf öğretmeni olduğum 3.sınıfa Bulgarca ve Matematik derslerini de ben veriyorum. Ek olarak diğer verdiğim dersler 7. sınıfa kadar Türkçedir. Mesela, 5. ve 6.sınıflarda Türkçe haftada 2,5 saat, devrenin birinde 3 saate geliyor. Diğer zorunlu seçmeli derslerin hepsi Türkçe’ ye ayrılmıştır.

Belediyenin etkinlik takvimi var, bunu sürekli takip etmekteyiz ve hiçbir fırsat kaçırmadan gerek il çapında, ilçe çapında yarışmalara ve etkinliklere katılıyoruz. Özellikle Ömer Lütfi Kültür Derneği’nin düzenlediği etkinliklere her zaman katılıyoruz. Orası bizim Türk Kültür ocağımızdır. Ayrıca biliyorsunuz bu etkinliklerde öğrencilerimiz büyük takdir ve alkış almaktadır. Bunun dışında Türkiye’nin Filibe Başkonsolosluğunun etkinlik takvimini de takip ediyoruz. Anavatanımızı hiçbir zaman ihmal etmiyoruz. Biz tabii ki, başta kendi toplumumuza, ülkemizin, memleketimizin toplumuna faydalı insanlar yetiştirmekteyiz. Ama bunun yanında da tabii ki, anavatanımızın da çok önemli olduğu bilmekteyiz. Bunu zaten vurgulamazsam ciddi olamam. Dolayısıyla biz Başkonsolosluğun organize ettiği yarışmalara katılmaktayız ve gerçekten de büyük başarı elde etmekteyiz. Biliyorsunuz 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili şiir yarışmasında öğrencimiz birinci oldu. Ayrıca Ana Dili Günü vesilesiyle düzenlenen kompozisyon yarışmasında bir öğrencimiz birinci olmuştu, diğer öğrencimiz teşvik ödülü almıştı. Ana Dili Günü bizde büyük coşkuyla kutlanıyor, özellikle çalıştığım okulun bahçesinde bir bayram havası esiyor. Bunun hazırlıkları 3-4 ay önce başlıyor. Şu anda hazırlıklarımıza başlamış bulunmaktayız. Ana dili gününe büyük önem veriyoruz. Büyük coşkuyla kutlanıyor, neredeyse Ramazan ve Kurban bayramlarıyla eşitleşti. Köyümüzün panayırları, Belediye çapında Hıdrellez şenlikleri, buralarda hep varız. Tabii ki, çocuklar sahne aldığı zaman veliler çok mutlu oluyor, büyük heyecan yaşıyor. Örneğin Kırcaali Kültür Evi’nde Ömer Lütfi Derneğinin etkinliklerinde sahne almak çocuklar ve onların ebeveynleri için büyük şeref ve mutluluktur. Kızlarıyla, evlatlarıyla gurur duyuyorlar. Bu bir teşviktir, yani bu Türkçeye sıkı sıkı bağlanmaktır. Biz bizi anlarız, bizim dilimizde konuşuruz. Çocuklar ve tabi ki, bizim çocuklarımız Türkçe konuşmalı, Türkçe düşünmeli, Türkçe üzülmeli, Türkçe sevinmeli. Bunun bilincini çocuklarımıza aşılamalıyız. Kimliğimizi ve kültürümüzü muhafaza etmek için Türkçe okullarımızda okunması gerekiyor, okul dışında değil.

Kesinlikle kursla Türkçe eğitimine karşıyım. Neden? Birinci, okullarda verilen bilgi dışarıda verilemez. Biliyorsunuz müfredat artık Milli Eğitim Bakanlığından onaylandı, şu anda Türkçe dersleri için kitaplar yazılmak üzere. Benim dileğim Türkçe, okullarda okunsun ve Türkçe Milli Eğitim Bakanlığı tarafından takip edilsin, desteklensin. Türkçe için müfettişlerimiz olsun, gelsinler derslerimize girsinler, takip etsinler. Görsünler ki Türkçe, Bulgarca eğitimine engel değil. Tam aksine Türkçe bir temeldir. Ben mesela, gramer saatlerinde, edebiyat saatlerinde iki dili sürekli kıyaslıyorum. “İşte Çocuklar bugün özneyi alıyoruz. Bu Bulgarca podlogdur. Bunu unutmayın”. Bana hiçbir engel yok, bana sınır kimse koyamaz. Türkçe saatinde dersler arasında, diller arasında nasıl bağlantı yapacağımızı anlatıyorum. Bu çok faydalı oluyor, çocuklar bunu mutlaka değerlendirmeli. Diyelim ki, bir kursta nasıl bir disiplin olur, onu kim takip eder?

Türk kültürü özümüzdür. Bizim bölgemize yani Rumeli’ye ait iki üç türküyü daha 1.sınıftaki öğrencilerimize öğretiyoruz. Örneğin “Kızılcıklar Oldu Mu” türküsünü öğreniyorlar. Tecrübeme dayanarak söylüyorum Türkçe ve Türk kültürü çocuklara ne kadar küçük yaşta öğretiliyorsa, o kadar daha kolay ve çabuk kapıyorlar. Benim de amacım bu zaten. Tabii ki, Türkçe dersler buna imkân sağlıyor. Bazı dersleri örf, adetlerimiz, atasözlerimiz, masallarımız ve folklorumuz ile bağlayabiliyoruz. Avrupa projeleriyle ilgili bir grup yaptık. Balkan Folkloru adındaki bir grupla iki sene çalıştım. Bu büyük bir fırsattı. Evet, tekrar söylüyorum. Türkçe’nin okullarda okutulması ne kadar önemli. Gerçekleştirdiğimiz projelerle biz tabii ki, yoğun olarak Türk folkloru üzerine çalıştık. Bunun yanında Yunanca ‘da öğrendik, Bulgarca zaten biliyor çocuklar. Bulgarcayı hiçbir zaman esirgemiyoruz, ama sonuçta yerel kimliğimize dönüyoruz, yerel kültürümüze dönüyoruz. Halk oyunları, dramatize edilebilecek olan masallar. Mesela çeşmeden kız kaçırma olayını kendim yazdım ve çocuklar sahneledi. Büyük alkış aldık. Çünkü bu sefer yaşlılara dokunduk. Kültür faaliyetlerimize velilerden büyük ilgi var, çünkü kapsamlı çalışıyoruz, 3-5 öğrenci ile değil. Bütün Türkçe dersini verdiğim sınıflarla çalışıyorum. Bu her bir anayı babayı, nineyi, dedeyi onurlandırıyor. Geçen hatta köyümüzde panayır vardı. Yaşlılar, orta yaşlılar, benden daha yaşlılar her yıl bu panayırı biliyorlar ve bekliyorlar. Artık gelenek haline geldi.

Bence anadili her dilin temelidir. Benim cani gönülden tavsiyem, Türkçenize dönün, Türkçeyi bilmeyen çocuk, kendini ifade edemez. Ana dilinde kendini ifade edemeyen çocuk, diğer dillerde hiç edemez. Türkçeyi ihmal etmek, çocuğun kimliğini, geleceğini, özgüvenini zedelemektir. Türkçeyi çocuklarınıza okutunuz! Ben Bulgarca dersini de veriyorum. Türkçe mantıklı düşünen bir çocuk, güzel yazı, yaratıcı yazı yazabilen bir çocuk, bunu Bulgarca da başarıyor.

Söyleşi; Müzekki Ahmet

Bakmadan Geçme