YORGUNLUKTAN TRENDE UYUYA KALMIŞTIM
Zürih'te bir Türk kafesinin ikinci katında bir odaya ayna ve koltuk yerleştirerek işe başladım. Hemen çevredeki Türk kadınları ve komşuları müşterim oldu. Tofle Perma uygulamasıyla meşhur oldum. Daha sonra benim kaçak 'kuaför salonuma' bizim gibi mülteci kaçaklar da gelmeye başladı. Deyim yerindeyse, dünyanın her yerinden kadınların saçını kestim ve boyadım.
YORGUNLUKTAN TRENDE UYUYA KALMIŞTIM
Bir önceki sayısında, 1989 yılından öncesi Bulgaristan'ı anlatmıştım. O yıldan sonra, özgür olmasına özgürdük ama yine de çok fakir kaldık, sanki bir daha esir düştük ve bize uzak gurbet yolları gözüktü. Bir anda, kendimi İsviçre'de bir kampta mülteci sığınmacı olarak buldum. Çeşitli gündelik işlerde çalıştıktan sonra, çocuk bakıcılığına başladım. Dadılığın yanı sıra, hafta sonraları iki gün kuaför olarak hizmete başladım. Artık dinlenmeyin ne olduğunu bile unutmuştum. İki haftada bir mülteci kampına gidip, imza karşılığında haftalıklarımı alıyordum ama yine de bizim için hayat çok zordu ve kıl kanat geçinebiliyorduk. Güya dünyanın en zengin ülkesine gelmiştik…
Zürih'te bir Türk kafesinin ikinci katında bir odaya ayna ve koltuk yerleştirerek işe başladım. Hemen çevredeki Türk kadınları ve komşuları müşterim oldu. Tofle Perma uygulamasıyla meşhur oldum. Daha sonra benim kaçak "kuaför salonuma" bizim gibi mülteci kaçaklar da gelmeye başladı. Deyim yerindeyse, dünyanın her yerinden kadınların saçını kestim ve boyadım. Evlere de davet edilmeye başladım ama hep gizli ve kaçak olarak çalışmaya mecburdum. Bu esnada bebeğim bayağı büyüdü, hiç durmadan çalışıyorduk. Küçük oğlum ise Bulgaristan'da yaşıyordu. Bir gün acı haber yetişti. Oğlum, motorla ağır bir trafik kazası geçirmişti. Kaynar sular başıma döküldü. Yanına gitmek için resmi yetkililer pasaportumu vermediler, beni mahkemelere bile sevk ettiler. Bayağı zamanım evrak toplamakla geçti, en sonunda çocuğumun yanına gidebildim ama bütün biriktirdiğim para, oğlumun tedavisi için harcanmıştı. Sonrasında, bir yıl boyunca Almanya'da çalıştım. Dönerci bile oldum, ara sıra yine kuaförlük yapıyordum, akşamları da bir bara bulaşık yıkamaya gidiyordum. Bir gün yorgunluktan trende uyuya kalmıştım. Telefonumun şarjı da bitmiş. Çile bülbülüm çile...
Daha sonraki yıllarda Türkiye'ye yerleştim ama bu sefer ise vatandaş olamıyorduk, çocuklarım bunca yıldır hala ortalıkta kimliksiz dolaşmakta. Bir gün televizyonda Çemberlitaş Hamamı'nın reklamını izledim, bu yerin çok müşterisi olduğunu anladım ve bendeki Kırcaali kurnazlığı konuştu. Gittim ve hamamın yöneticilerine, kuaför salonu açma teklifinde bulundum. On yıl boyunca orada çalıştım. Boş vakitlerimde ise turist rehberliği yaptım. Rusça ve başka dillerde tercümanlık bile ettim. Her şey ekmek parası içindi, buna katlanmak zorundaydım.
Fatme Öztürk,
İstanbul