YAŞARİYE DOĞAN 'ZEVK, DOĞRU PARÇALARI BİR YERE GETİRMEKLE ALAKALIDIR'

Paranın tarz sahibi olmakla alakası olamaz. Çok ucuz parçaları o kadar güzel tamamlarsınız ki, marka dediğimiz parçalardan daha şık bir görünüm elde edebilirsiniz. Tarz sahibi olmak pahalı markalar giyinmek değildir!

YAŞARİYE DOĞAN ;
"ZEVK, DOĞRU PARÇALARI BİR YERE GETİRMEKLE ALAKALIDIR"

Magazin sayfamızın ilk konuğu; Yaşariye Doğan. Modacı, stil danışmanı, sosyal sorumluluk projelerine yer alan bir birey, iş kadını. Stil ikonu ve modanın nabzını tutan bir göçmen kızı, kendisi ayrıca Bursa sosyetesinin aranan yüzü.

Bulgaristan doğumlu. Tasarım eğitimi almış. Yaratıcılık yönü çok yüksek meşhur bir sanatçı ve iş kadını. Çocukluk ve gençlik çağında tiyatro oynuyor, şiirler yazıyor.

Kariyerinin başlarında, erkek giyim üzerine tasarımlar ve moda dizaynı yapıyor. Stanimaka'da gelin çiçekleri üreten bir fabrikada işe başlıyor ama burada, kendisine gelinlik tasarımı üzerine çalışması teklifinde bulunuyorlar. Böylece tasarım gücü keşfedilmiş oluyor ve burada bıraktığı iz sayesinde, günümüzde bu şehir marka gelinlik ve abiye üretim yeri olarak anılmakta...

Türkiye, Yaşariye hanım için yeni bir ülke, yeni insanlar, yeni örf ve adetler, farklı kanunlar, yeni ve çok zevkli bir yaşam diyarı oldu.

1993 yılında, kendisinin oluşturduğu Emelya markası ortaya çıktı. Toptan ve perakende olarak ülkenin birçok şehrine gelinlik ve abiye satışına başladı. Her şey gibi modanın da kendi içinde devinimleri olduğuna göre, o yıllarda Romantiko adı altında bir kreasyonu oluyor. Uçuşan kumaşlar ve soft renklerin sayesinde başarının doruğuna çıkıyor. Şimdi sözü, başarılarından dolayı gurur duyduğumuz Yaşariye Doğan hanımefendiye bırakıyoruz;

- Her sezonun trendleri ve trend renkleri vardır. Bu, tüm dünyada bir akımdır. Önemli olan bu trendleri ve renkleri başka bir boyuta taşımak. Yeni bir nefes getirmek ve hayat vermek. Mesela bir arada hiç düşünmediğiniz renklerin uyumu, farklılığı ve çekiciliği muhteşemdir. Bunu keşfetmek çok önemlidir. Kreasyon tasarımının yanı sıra, renk keşifleri, uygulaması ve aksesuarla birleştirilmesi tasarımın vazgeçilmezidir.

Tarz sahibi olunmasını moda öncülüğü gibi tanımlayabilirim. Stil sahibi olmak hem erkeklerde hem kadınlarda ayrıca bir çekicilik ve hayranlık uyandırır. Moda olan parçaları üzerinizde taşımanız sizi şık yapmaz. Eğer ki, sizin bir tarzınız yoksa, siz istediğiniz kadar moda ve marka giyin şık olamazsınız. Şıklık birazda bakış açısı ve doğru kombinasyonlarla oluşuyor. “Kendinize yakıştırdığınız giymeniz, rahat etmeniz, kendinize güveniniz” bunlar şık olmanın bir bütünüdür. Kombinasyonların tezatla uyumlu bir dansı gibidir… Giydikleriniz size özgüven vermelidir. Buda sizin duruşunuzu, bakışınızı ve kendinize olan güveninizi de arttırır. Bana göre moda bütünleşmektir. Tarz sahibi olmadıktan sonra ancak marka sever olabilirsiniz…

Moda her yerde var aslında. Evimizde, arabamızda, tatilimizde, yaşam alanımızın her karesinde. Moda sadece giyim demek değildir! Yeni bir şeyi sunmak ve takip etmektir. Türk insanı nedense sokakta çok özenli giyinmiyor! Sadece giyinmiş olmak için giyinmiş ve etrafa zevksiz görüntüler yansıtan birçok kişi görüyoruz. Yadırgamıyor muyuz? Elbette yadırgıyoruz. Mağaza vitrinlerinde olan kıyafetleri bire bir giymek modayı ve tarzı yansıtmıyor. İç ruhunuzu yansıtan şeyleri giymeniz gerekiyor. Kendinizi iyi ve mutlu hissedebileceğiniz ve aynanın karşısına geçince “Oldu” diyebileceğiniz şeyler tercih edilmeli, çünkü tercihler ve beden ölçüleri çok farklıdır. Kilolu olan bir fiziği daha ince göstermek, daha narin bir görüntü vermek çok önemlidir. Şöyle örneklendirebilirim; frapan tercihleri olan bir kişi, kendini sade giyimde iyi hissetmez, sade giyinmesini de seven frapanı taşıyamaz. Püf noktaları burada işte. Bursa'nın genç kısmını, hele göçmen kızlarımızı, daha seçici ve daha şık görmeye başlıyoruz. Hatta, bir ara saç tarzları, giyim stilleriyle sokak modasındaki şıklık beni çok mutlu etti. Orta yaş ise daha klasik ve daha kombine yönelik seçim içinde.

Mesela uyumsuz gibi görünen parçalar birleştiğinde çok şık sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu sadece kişinin algısıyla alakalıdır. Doğru parçaları bulduğunuzda siz tarz sahibi olursunuz. Ama şöylede bir gerçek var, tarz sahibi olarak gördüğümüz kişiler aslında tarz sahibi mi? Yoksa sadece o gün gördüğümüz kıyafetler mi tarz? Bir kişiye tarz sahibi dememiz için giyim biçimi her zaman tarzı ve stil olmalıdır…

Bir dergi karıştırırken ayakkabı, çanta her şeyin detayına bakıyorum, uyum arıyorum. Uyum dediğin şey aynı renk tonlarından bütünleşmesinden oluşan bir kombin değildir. Uyumlu olmak bazen alakasız parçaların bir arada çok şık görünmesiyle de elde edilir. Yoksa bana göre bir rengin tonlarından bir kombin ancak sıradan olabilir.

Paranın tarz sahibi olmakla alakası olamaz. Çok ucuz parçaları o kadar güzel tamamlarsınız ki, marka dediğimiz parçalardan daha şık bir görünüm elde edebilirsiniz. Tarz sahibi olmak pahalı markalar giyinmek değildir! Markayı marka diye giymemek lazım. Zevksizlikte burada ortaya çıkıyor. Bu tamamen zevkle ilgili bir durum. Bir yerde okumuştum, ‘'Parası olana zevk, zevki olana para ver'' diye. Ne kadar da doğru bir tespit. Para sizi zevk sahibi yapmıyor. Parayla da zevk satın alınmıyor.

Son dönemlerde daha çok modacı kimliğimi ön plana çıkardım diyebilirim. Belirli meslekler insanların üzerine oturur. Mesela iş kadınları çok sade ve düz giyiniyor. Ya da siyasetçiler genelde tercih ettikleri kıyafetler son derece sıradan. Tarz diyebileceğimiz bir duruşları yok. Mesela Ukrayna'nın başbakanı Yuliya Timoşenko'yu hatırlarsınız, bana göre tarz sahibi diyebileceğim bir kişi. Saç modeli, aksesuarları ile kendine has bir stili var. Resmi dünyanın içinde çok şık görünüyor.

Bir dönem modacı ve iş kadını kimliğim savaştı. “Böyle görünmen lazım sen modacısın” ile “hayır, sen iş kadınısın böyle görünmen lazım” arasında kaldım. Son yıllarda modacı kimliğimi daha özgür bıraktım. Sonuçta benim bir tarzım var. Açıkçası modacılık benim ilk mesleğim, iş kadını tarafım ise sonra geliyor. Bunu biraz şöyle tanımlayabiliriz; makyaj malzemeleri satan birinin son derece kötü bir makyajla karşımıza çıkması gibi bir şey. Zevk aynı zamanda doğru parçaları bir araya getirmekle de alakalı…

Gerçekten hakkı ile üreten bir ülkeyiz biz, fakat biz ekip çalışması yapmayı başaramadığımız için, marka ve marka olma yolunda tıkanıp kalıyoruz. Bireysel hareket ediyoruz. Bir ülkeyi tanıtmanın en kolay yolu, moda, sanat ve spordur. Olimpiyat şampiyonu olduğunuzda sizin bayrağınız sallanır ve ülkenizin tanıtımında önemli bir rol oynarsınız. Bir ülkenin kimliğini taşımak son derece önemlidir. Bizim ülkemizde yapılması gereken şey, moda haftaları düzenlemek ve genç yeteneklere bol bol yer vermek…

Reyhan BAYER,
Bursa

Bakmadan Geçme