UYAN, UYAN ARTIK AZİZ MİLLETİM
Türkü ve Bulgarı, Çingeneyi ve Pomakı, totaliter komünist sistem, birer yumuşak sarı limon gibi, bir kerpetenle acımasızca eziyor ve parçalıyordu.
UYAN, UYAN ARTIK AZİZ MİLLETİM
Türkü ve Bulgarı, Çingeneyi ve Pomakı, totaliter komünist sistem, birer yumuşak sarı limon gibi, bir kerpetenle acımasızca eziyor ve parçalıyordu.
Ve 1989 yılı çattı geldi! İnsanlık dışı muamelelere veda zamanı derken, ilk başta çok sevindik, umutlandık ve çok merak ettiğimiz, tellerin arkasındaki dünyayı keşfe çıktık.
Ne olup bittiğini daha anlamadan, gördük ki, Koca Balkan'ın kuzeyinde ve güneyinde değişen bir şey olmamıştı.
Bu sefer Rusların komünistleri ve emrindeki sadık uşak ordusu, hemen rol icabı mafya, oligark, para aklayıcı, sınır kaçakçısı, uyuşturucu baronu ve her ne kadar yasa dışı uğraşı varsa, bunların sahibi oldular.
Perde arkasında gizlenen bir avuç tanıdık aktör, hemencecik, kendi aralarında güç dağlımı oluşturdu ve öyle bir saadet zinciri kurdular ki, bütün siyasi partiler ve iktidar güçleri, her zaman, bütün emirlerine amadeydi. Kötüler hep kazançlı çıktı, iyiler ise sefilleri oynamaya devam etmekte.
Bize, yani Bulgaristan'daki Türklere ve bunların yurt dışındaki diasporasına, yine ikinci sınıf vatandaşlık biçilmişti.
Bahsettiğim kötü aktörler, bizzat ve yeniden ülkenin milli güvenlik stratejisinin mühendisliğini de üstlenmişlerdi. Aslında bunların tek derdi, uzun vadede, kendi şahsi menfaat ve çıkarlarını garantilemekten ibaretti.
Böylece, ülkedeki Türkler ve onların Anavatanı Türkiye Cumhuriyeti, tahtaya yeniden düşman olarak yazıldı. Hatta, her zaman olduğu gibi, yeniden satın aldıkları Türkler, kucağa oturtularak, kendi öz kardeşi aleyhine körüklenecekti.
Ayrıca bu şekilde, Bulgar ve diğer etnosların karşısında, Türkler, Bulgaristan'daki bütün olumsuzlukların suçlusu ve günah keçisi ilan edilecekti. Amma da “akıllıymış” bu Bay Ganü!
İlk iş olarak, şaibeli bir sözde Türk partisi kuruldu. Bunun tek görevi, ülkedeki Türklerin değil, bahsettiğim mafya bozuntularının ve oligarkların arkasını sıvazlamaktı.
Türk ruhunun her palazlandığı buğday tarlası, anında oraktan geçiriliyordu ve böylece harman yerlerinde, atlar koşturmaz oldu, buğday şinikleri dolmaz oldu…
Ne ilginçtir ki, bizim Türklerimiz, hala ne biçim bir kötü senaryonun birer piyonu olduklarını anlamakta güçlük çekiyorlar.
Türkiye'de ve Bulgaristan'da yaşayan bazıları, hala Jivkov'un bize taktığı isimlerle ortalıkta dolaşmayı ve aynı eli kanlı zalimin has adamlarına oy vererek, bunları ayakta tutmayı bir marifet sanıyorlar, fakat buna asla bir onur ve gurur meselesi diyemeyiz, çünkü şehitlerimizin mezardaki kemikleri sızlamaktadır. Burada rahatlıkla bayağı bir büyük vurdumduymazlıktan ve şuursuzluktan bahsedebiliriz.
Eski sistemin değişmez iktidar partisinin adı BKP'ydi. DPS'de aynı partinin ve karanlık kolluk kuvvetlerinin bir devamıdır. Ülkemizdeki diğer siyasi güçlerin de farklı bir boyutu yoktur.
DPS partisi, BKP'nin mirasına ve günümüzdeki uzantılarına sahip çıkarak, bu partinin önde gelenlerini, koruyarak ve kollayarak, hiç durmadan bunları zenginleştirerek, kimlerin bir uydusu olduğunu çoktan ispatlamıştır. Artık bunları bilmeyen kalmamalı…
DPS'ye Türk partisi denmekte, halbuki, ülkede ne kadar Bulgar etnosuna ait bir parazit ve şaibeli şahıs varsa, bu partinin tepesinde ya yöneticidir, ya da milletvekili.
Acaba, neden hiç bir zaman dürüst ve akıllı Bulgarlar bu partinin tercihi olmuyor? Birer Türk dostu olan disident Petır Boyaciev veya belgeselci Evgeni Mihaylov gibi Bulgarlar, neden DPS'den deputat adayı olarak gösterilmiyorlar? Zaten bu onurlu şahsiyetleri, böyle bir teklifi asla kabul etmezler.
Belli ki, Petır Boyaciev ve Delyan Peevski arasındaki farkı anlamadığımız müddetçe, zaten bir yanlış yolda gittiğimizin farkına varamayız…
Böyle bir Türk partisi mi olur? Böyle bir partinin ülke demokrasisine ne gibi faydası dokunmuştur?
Aynı partinin yeni milletvekili adayı seçim listelerine bir göz atmanızı isterim. Değişen bir şey yok! Patavatsızlık ve şerefsizlik hat safhaya ulaşmış. Ön sıralara yine kalın enseli, basiretsiz ve şaibeli Bulgarlar kondurulmuş ama bu sefer bazılarının seçilmesi bayağı zor görülmekte.
Burada açıkçası Türk insanının gurur, şan ve şerefiyle dalga geçilmekte. Bu bir avuç azınlığın çoğunlukla inatlaşması, dayatması ve it dalaşıdır.
Mitko Gestapoto'nun emsali ruhu canlı tutularak, bu ruhun arkasına gizlenerek, adice ve korkakça davranışlarla, bu ülke nereye kadar sürüklenecek?
Biz neden hala:
– Katranlı ellerle tütün tarlalarında ve inşaat iskelelerinde birer köle gibi karın tokluğuna bizi çalıştıranlara,
– Örf, adet ve geleneklerimizi yok sayanlara, bunlara engel olanlara,
– Dünyada eşi hiç görülmemiş bir vahşeti; isimlerimizi ve etnik aidatımızı zoraki bir şekilde, silah zoruyla değiştirmeye kalkışanlara,
– Bizi evlerimizden ve memleketimizden, malımızdan ve mülkümüzden, uzaklaştıran köhne zihniyete,
– Kasaba ve köylerimizi Türkleşsizleştirerek, gençlerimizi yabancı ülkelere gurbete gitmeyi mecbur kılanlara, yaşlılarımızı, kendilerine kul ve köle edenlere, her seçimde oyumuzu bunlara vermeye devam ediyoruz?
Gayet açık bir gariplik ve şaşkınlık var bu işin içinde!
Sözde Türk partisi DPS'nin millet vekili ve akıl hocalarından Delyan Peevski'nin sigara kaçakçılığı yaptığı belirtiliyor. Bu gibi faaliyetler, Türkiye Cumhuriyeti ekonomisine zarar vermekte.
O zaman neden bu partinin militanları, hafta geçmiyor, Türkiye'ye gelerek ve köşe bucak gizlenerek, seçim propagandaları yapmaya kalkışıyorlar?
Bir taraftan, komşu ve iyi niyetli bir devletin ekonomisine belirli bir ölçüde zarar verecekler, diğer taraftan ise hiç utanmadan aynı devlete gelerek, aynı bu ve buna benzer şaibeli şahısların yeniden milletvekili seçilmesi için propagandalarda bulunacaklar.
Ama şayet günün birinde, bu davetsiz konukların karşısına bir Cumhuriyet savcısı dikilirse, acaba, kendilerini hangi delikte bulacaklar?
Olacak şey değil bunlar!
Brüksel'de Apo lehine oy kullanacaksın, sonra gelip, Bursa'da kızıl general Radev için oy dileneceksin ve akabinde aynı generalin şürekası, meclis protokolünde istihbaratçı ve hain Nedim Gencev'e özel koltuk ayıracak veya Avrupa Parlamentosu'nda, Türkçe konuşma hakkımıza rest çekecekler…
Uyan, uyan artık aziz Milletim!
Mümin TOPÇU,
Bursa