* Arkadaşlarla protokol salonuna girdik. İki yüz kişiye yakın, çok seçkin bir topluluk ve çok tanıdık simalar vardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı ve Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov'un arasında ayrılan protokoldeki yerime oturdum.
PAYLAŞ
TÜRK BÜYÜKLERİMLE İLK KARŞILAŞMAM
* Arkadaşlarla protokol salonuna girdik. İki yüz kişiye yakın, çok seçkin bir topluluk ve çok tanıdık simalar vardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı ve Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov'un arasında ayrılan protokoldeki yerime oturdum.
Yıllar geçse de, yollar ayrılsa da insanların anıları capcanlı kalır. Bende de öyle. Öyle olduğuna da inanıyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun, insanoğlunun en güzel yüküdür anılar. Doğumdan ölüme kadar bu yükü taşır. İyi veya kötü, önemi yoktur. Anıların iyileri ışıktır insanoğluna, kötülerinden de ders alınır. Neticede her insan, bir anı defteridir bir bakıma.
Bu yazımda uzun yıllık meslek hayatımdan anılarımızın bazılarını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyacağım.
1968 yıllarında Bulgaristan'da bir tiyatro turnesindeydim. O gün müdürümüz de bizimle birlikte idi. Oynadığımız temsil bitti, Razgrad'a dönerken, kulağıma fısıldayarak, yarın sabah erkenden tiyatroya gelmemi söylediler. Merak ettim, "Hayırdır, inşallah!" dedim. "Hayırdır, hayırdır!" dediler ve yolculuğumuz devam etti.
Sabah tiyatroya geldiğimde 4-5 kişilik bir gruptuk. Ben, Vasfiye Şabanova ve Kazım Haciev. Müdürün odasına davet ettiler. Bize çok onurlu bir görev verildiğini söylediler. "Bugün Sofya'ya gideceksiniz!" dediler. "Türkiye'den çok önemli bir heyet geldi. Sizler de Bulgrristan'daki Türk kültürünü bu protokole temsil edeceksiniz." Sorumluluğumuzun önemini anlattılar ve bizi yolcu ettiler.
O günün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı rahmetli Sayın Süleyman Demirel, Dışişleri Bakanı rahmetli Sayın İhsan Sbri Çağlayangil ve kalabalık bir Türk heyeti Bulgaristan'a gelmişti.
Benim ve arkadaşlarım için çok onur verici bir görev, ayrıca ilk defa Türk büyüklerimiz ile görüşeceğiz, tanışacağız. Bu duygular içerisinde çok genç ve o kadar da heyecanlı idim. Hayatımda bu günümü hiç ama hiç unutamam.
Sofya'ya geldik. Büyük bir gizlilikle bakanlığın bizlere tahsis ettiği araçla gardan alınıp Moskova Oteli'ne götürüldük. Ben, Vasfiye Hanım'la odamıza çıktıktan sonra, o gece gerçekleşecek olan protokol yemeği için hazırlanmaya başladım. Heyecan dorukta, güç bela hazırlandık. Aman, siz siz olun da böyle bir şey yaşamayın. Saatler hızla geçiyor, biz de zamanla yarış içindeyiz. Bizimle ilgili görevliler protokol salonuna gelmeden nazikçe bir uyarıda bulundular; "Fazla Türkçe konuşmayın!" Bu sözden sonra işin ciddiyeti daha da arttı, tabi ki.
Arkadaşlarla protokol salonuna girdik. İki yüz kişiye yakın, çok seçkin bir topluluk ve çok tanıdık simalar vardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı ve Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov'un arasında ayrılan protokoldeki yerime oturdum. Heyecanımı anlatmaya kelimeler yetmez ve bir o kadar da gerginim. İki başbakanın arasında bazı konuşmaları tercüme ettim. Hayatımın en önemli sınav saatleri idi. Herkes pür dikkat tabii! Bulgaristan Başbakanı'nın övgüleri, "Bizim de böyle değerli sanatçılarımız var!" dediler. Bir alkış ki, hiç ama hiç unutamam! Vasfiye Şabanova da Sayın Süleyman Demirel ile Sayın İhsan Sabri Çağlayangil'in arasında yer aldılar. Biri birimize çok yakın olduğumuzdan ürkek bakışlarla gülümsedik. Sayın İhsan Sabri Çağlayangil, anlamış olacaklar ki espirili bir şekilde bize övgüler yağdırdılar ve biraz olsun rahatladık.
Hazırlanmış olan bir saatlik program başladı. En iyi televizyon sunucularından Anahit Tsoneva programın sunucusu. Ünlü komedyenler, folklor gösterileri, bale gösterisi, opereteler ve şarkıcı Yordanka Hristova sahnede sırasıyla yer aldılar. Sıra bize geldi, Türk sanatçılarına. Biz de Vasfiye ile Rumeli halk türküleri okuduk. Ben de en son "Aman Dayler, Yol Verin A Beyler Ben Sılama Varayım" türküsünü okudum. Daha söyler söylemez büyük bir alkışla salon ayağa kalktı. Türk heyeti zaten ayakta! Alkış, alkış, alkış hala kulaklarımda çınlıyor!
Program bitti. Herkes yerine oturdu. Rahmetle anmak istiyorum, Sayın İhsan Sabri Çağlayangil ayağa kalktılar ve tango dediler, kendilerini o güne kadar detaylı olarak nereden tanıyacaktım ki? Hayatımda bu kadar güzel dans eden, tango, vals yapan birini daha tanımadım. Eh, ben de iyi dans ediyorum, tabii! Dansta bana "Türkiye'ye gelmek ister misiniz" diye sordular. "Bilemem ki!" dedim, zaman ne gösterir belli olmaz. Çok ama çok diplomatik bir cevap verdiğimi söylediler. Allah rahmet eylesin!
Misafirlerle vedalaştıktan sonra grubumuzla otele geldik ve biz Vasfiye ile odamıza çekildik. Heyecanımız halen doruktaydı. O gece anladık ki, Türkiye ile Bulgaristan arasında göç anlaşması imzalanmış.
Sonrasında ne geldiyse başımıza göç anlaşmasından geldi, bunu da bir başka anımda yazacağım. Sevinç ve yorgunluk bir aradaydı, o gece günün ilk ışıklarına kadar hiç uyumadık.
Neticede ben Türkiye'ye göç ettim. Vasfiye, Bulgaristan'da kaldı. Zaman zaman görüşüyoruz...