Toplum mühendisliği, algı operasyonları ve beyin yıkamalar

*** Hiç üzülmedim değil, çünkü dar kılıfa sokulması istenen bizzat bizim kendi insanımızdı, buna ise gönlüm rıza göstermez.*** Türk azınlığının ciddi bir derdi ve sıkıntısı varsa, Doğan ve Peevski bizzat kendileri Ankara'nın yolunu bulurlar...*** Kırcaali gazetesi, bu başlığı atarken neyi amaçlıyor ve neyi pazarlıyor? *** Savunmasız insanlarımıza zaten her seçim öncesi ve sonrası, çağımıza hiç uygun olmayan, birer tipik köle muamelesi yapılmakta.

Toplum mühendisliği diye pek popüler bir deyim var, genelde dar topluluklara veya kişilere karşı yürütülür.

Bu sabah bir Kırcaali medyasında okuduğum bir yazıdan sonra, bu sentezin doğruluk payını kavramış oldum, aynı zamanda hiç üzülmedim değil, çünkü dar kılıfa sokulması istenen bizzat bizim kendi insanımızdı, buna ise gönlüm rıza göstermez.

İlk bakışta bayağı pompoz bir başlık dikkat çekmekte:

Erdoğan ve Karadayı görüşecekler mi?

İlla ki, bir yerlerde görüşmesine görüşürler...

Sonuçta bir cumhurbaşkanı, durup dururken, hangi sebepten dolayı komşu devletin hiç iktidar olasığı bulunmayan bir siyasi partinin başkanı ile neden görüşsün ki? Hele söz konusu şahıs, meşhur Ahmet Doğan ve Delyan Peevski'nin kukla başkanıysa...

Türk azınlığının ciddi bir derdi ve sıkıntısı varsa, Doğan ve Peevski bizzat kendileri Ankara'nın yolunu bulurlar diye düşünmekteyim ama artık ikisi de siyasetten emekli edilmiş...

Bu sefer, bunların Türkiye'ye giriş yasağını unutuyorsun diyeceksiniz. Karma karışık bir durum işte...

Kırcaali gazetesi, bu başlığı atarken neyi amaçlıyor ve neyi pazarlıyor?

Bir tek Sayın Erdoğan'ın ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin isimleri telaffuz edilerek gelecek ay yenilenecek seçimler için hava gazı basılıyor, fakat ortada yerleşmiş başka önemli bir gerçek durmakta:

Doğan ve Peevski ikilisinin isimleri, artık negativizm içeren birer sinonimdir.

Bu bağlamda, artık kimseciklere "bu hava gazını" yutturamazsınız...

Böylece, bahsettiğimiz ucuz algı operasyonunun hareket noktasında sadece fakir, yaşlı, eğitimi yetersiz, sosyal yardıma muhtaç ve savunmasız insanlarımızı görebilirsiniz.

Onlara zaten her seçim öncesi ve sonrası, çağımıza hiç uygun olmayan, birer tipik köle muamelesi yapılmakta.

Belediye başkanları, yanlarına kadrolu fotografçılarını alarak bütün köyleri, mezraları dolaşıyorlar ve fotoobjektiv kapsama alanına o yerleşim yerinde yaşayan herkes sıra sıra diziliyor ve birer birer sayılıyor.

Kontrol sıkı mı sıkı, başkanın sağında veya solunda yer almak adeta zaruri bir hal almış.

Eskiden bizim oralarda insanlar genelde Türkiye'ye göç etmek için aile fotografları yaptırırlardı, şimdilerde ise Peevski'yi, ülkenin oligarşi ve mafya başı olarak yaşatılması için fotograf çektiriyorlar...

Yerleşmiş olan toplum mühendisliğinin sonuç ve etkilerine baktığımızda, uzun süreli beyin yıkamanın faydalarını ve zararlarını görmekteyiz.

Örnek olarak bol köpüklü medya şampoanı ile beynini yıkatmamak isteyenlere sıcak öğlen yemeği verilmiyor - Kırcaali bölgesinde, her gün 10 binden fazla kişiye ücretsiz yemek veriliyor. Dahası fotograf karesine girmeyi pek arzulamayanlara kışlık yakacak odun verilmiyor, başka imtiyazlardan da mahrum bırakılıyorlar.

Bir nevi onlar "antisosyal kişilik bozuklukları" olan vatandaşlar grubuna dahil ediliyorlar.

Bu tür insanlık dışı muameleler, kimse tarafından hoşnut karşılanmaz ve her zaman ters tepecektir.

Herhalde bundandır, göçmenlerin 200 bin oy yerine sandığa sadece 20 bin rey bırakması...

Türkiye'deki iktidar veya muhalefet partilerinin açık bir desteğinden çok daha önemli ve her zaman göz ardı edilen başka bir husus daha var.

Kardeşim, sen önce mertçe ve dürüstçe seçmenin karşısına geç ve bize Bulgaristan'daki Türklerin kazanımlarından bahset.

Bir de göçmen seçmenlere neler bağışladığından bahset.

"Burtçet", bizim macırlar, artık manen ve madden zenginleşti.

Öylesine beleş otobüslerle, köftelerle onları artık biraz zor kandırırsın...

Keltoş Slavi bile göçmen asıllı vatandaşı milletvekili yaparken, gelecek seçimlerde sen kaç tane göçmeni milletvekili olarak listene koyacaksın?

Bunu aklının ucundan bile geçirmiyorsun, dimi Ahmet...

Bakmadan Geçme