SU AYNASINDAKİ KÖPRÜ
* Ne yazık ki, o su aynasında görülmeyen köprü başları, geçmişte bir çok defa havaya uçurulmuştur. Hiçbir suçu olmayan insanlar köprüsüz bırakılmış, kah bu yakada, kah o yakada çırpınıp durmuşlardır. * Rüyasında köprü gören dağlılar, bir çok defa keşke çölde doğmuş olsaydık demişlerdir. Çölde doğanlar ise hiç köprü görmeden, köprülerin ne işe yaradığını öğrenmeden, bu aracın mecazi anlamını bile öğrenemeden, ya da asla köprüyü hayal bile edemeden ömür tüketmişlerdir... * Doğu Rodoplar, engebeli, dereli tepeli, bol yağmur ve kar yağışlı, taşkın seller diyardır. Dağlı insanı ise rüyasında gördüğü köprülere inanır. Düşlerinde köprü gören, acılara ve yıkımlara karşı dik durur.
SU AYNASINDAKİ KÖPRÜ
Adı “Köprü” ya da “Köprüler” olan birçok kitap bilirim. Adına tünel denen, üstü kapalı yeraltı geçitlerinden de çok geçtim. Bu kitapların arasında en fazla beni etkileyen İvon Andriç'in “Drina Köprüsü” eseri oldu. Türküsünü bile dinlerken, köprü inşaatını engelleyenlerin kazığa oturtuluşu gelir göz önüne…
Kırcaalili gazeteci Georgi Kulov'un "Köprü" ( Mostıt ) adlı kitabının ikinci baskısını hazırlaması övgüye değer. Müellif, Veliko Tırnova'da tahsilini tamamlarken, daha sonra Kırcaali'de yaşarken ve aynı şehrin köprülerinin birisinin üzerinden her gün mutlaka geçerken ve su aynasına baktıkça, her defasında geçmişten fazla bugünü görmüştür.
Su aynasına baktığında kendisini, ailesiyle beraber baktığında ailesini, komşularıyla beraber baktığında komşularını ve yine kendisini görmüş, fakat hiçbir zaman, bu şehirde daha önceki tarihlerde yaşanmış olayları, ya da gelecekte yaşanacak olanları görememiştir...
Bu açıdan, kitapta kurduğu köprüyü, geçmiş ve gelecek arasında bir kuruntu olarak yaratmıştır. Ne yazık ki, o su aynasında görülmeyen köprü başları, geçmişte bir çok defa havaya uçurulmuştur. Hiçbir suçu olmayan insanlar köprüsüz bırakılmış, kah bu yakada, kah o yakada çırpınıp durmuşlardır. Aynı zaman kesiminde yaşayan insanların arasındaki bütün manevi kültür ve tolerans köprüleri de dom dom kurşununa dizilmiştir...
Kültür, kökü Latinceye dayanan bir kavramdır. Bulgarların halk dilinde, bu kelimenin bir karşılığı olmadığından dolayı, eserdeki bir köprübaşı hep eksiktir. Burada ancak bir asma köprüden söz edebiliriz. Üstelik Arda nehri üzerindeki asma köprüler de bir gerçektir...
Bir kültürün yaratılma ve oturma mayası en erken üçüncü kuşakta tutar. Doğu Rodoplar'ın Bulgaristan'a dahil olmasından sonra ancak iki kuşağın nesli doğmuştur ve bu insanlar büyük sarsıntılar, kırgınlıklar, parçalanmalar ve bunalımlar görmüştür.
Doğu Rodoplar'ın en bilinen köprüsü, 15. Yüzyılda Eğri Dere (Ardino) yakınlarında inşa edilen ve hala ayakta duran meşhur Şeytan Köprü' dür. Bu köprünün kuruluş efsanesine göre, inşaatında yardım eden şeytanın, köprüden ilk geçenin canını istemesi, sanki son asırda başımıza gelenlerin – katliamlar, sürgünler, isim gasp etmeler, din ve kimlikten değiştirmeler – bir ibret aynası oldu. Böylece, köprülere olan inancımız ve güvencemiz de törpülenmiş oldu...
20. Yüzyılda kimliklerini satıp hain olanlarla, şereflerini koruyanlar arasında göze çarpan farkı görmekte zorlanıyorum. Rüyasında köprü gören dağlılar, bir çok defa keşke çölde doğmuş olsaydık demişlerdir. Çölde doğanlar ise hiç köprü görmeden, köprülerin ne işe yaradığını öğrenmeden, bu aracın mecazi anlamını bile öğrenemeden, ya da asla köprüyü hayal bile edemeden ömür tüketmişlerdir...
Doğu Rodoplar, engebeli, dereli tepeli, bol yağmur ve kar yağışlı, taşkın seller diyardır. Dağlı insanı ise rüyasında gördüğü köprülere inanır. Düşlerinde köprü gören, acılara ve yıkımlara karşı dik durur.
Sözünü ettiğim kuşakların, Bulgaristan'da yaşadığı sıkıntılar, maneviyat yollarının ve köprülerin defalarca çöküşleri, geleceğin önü tıkanması, ruhsal dünyamızın sellere kapılması ve alınan ağır yaralar, hep köprü üzerinde yaşanmış ve yorumlanmıştır...
Hiç kuşkusuz köprüler, dereler, çaylar, nehirler ve büyük ırmaklar üzerine kurulur. İnsanların bir yakadan öte yakaya geçmesini ve geri dönmelerini sağlar, fakat bir kere kültür köprüsünden geçen, kendini kaptırıp ve özüne bir daha erişmeyenin kaderi karanlıktır. Kültür dediğin su aynasında ince bir olaydır. Nedense şairlerimiz her zaman köprülerin kemer ve ayaklarını anlatırlar. Köprü üzerinde, su aynasından belirecek olan sevdalarını beklerler. Bir de şiirlerdeki kader köprüsünden mutlaka geçeceğimize inanırız...
Tarihçi yazar Georgi Kulov'un bölgeye yerleştiği yıllar, komunizm terörinden kurtuluş için köprü aradığımız yıllardı. Kahpe rejim, geçmişimizi ve geleceğimizi çalarken, yolumuzun meşalelerini Avrupa'nın en büyük nehrinin ısız ve karanlık Persin adasına hapsetmişti. Köprü arayan kardeşlerimizi karanlığa hapsedip; sesi her hücre odasında duyulan hoparlörden saat başı nehir suyunun yükselişini bildirmek, hücrelerin su altında kalacağını tekrar tekrar duyurmak; yaşanan bütün bu acı ve ızdırabı paketleyip çöpe atarak, yeni bir hevesle hoşgörü köprüsü hayallerine gazel okumak, eski yara kabuğunun yeniden kanatılacağının bir habercisidir...
Bize şiddet uygulandığı için köylerimiz, yollarımız, köprülerimiz, okul ve camilerimiz harap oldu, mezar taşlarımız kırıldı ve yere serildi. 1989 yılı Göçü kültürel soykırımından bugüne kadar, arkamızda bıraktığımız köprüyü havaya uçurmaya uğraşanlar bizler değiliz...
Irkçı Nazileri taklit edenlere tahammülümüz yok ve olamaz. Bulgaristan, bizim vatanımızdır. Ata - vatanımızdır. Bizim vatan hakkımızı hiçbir kimse, hiçbir güç, hiçbir anayasa ve yasa elimizden alamaz. Vatan hakkımız kutsalımızdır. Hepimiz ata toprağımıza gidip köprüler kurma hakkına sahibiz. Dolayısıyla, köprü başlarını ele geçirip havaya uçurmak isteyenlerle mücadele de bizim hakkımızdır.
Ya kırılan gönül köprüleri ne olacak? Sırtımızdaki cop izlerini, zaman köprüsü silemedi. Yeni köprünün bir ayağı eski, öteki ayağı yeni olamaz. Hesabı görülmemiş katillerle, asla dostluk köprüsü kurulmaz…
Büyük 1989 Göçü bize köprü oldu. Bulgaristan toplumu himaye altında olmayı sever. “Türklere ne yaparsanız yapın, başınıza bela gelmez” sözlerini işitmekten zevk alır ve gurur duyar. İşte bu gerçek, tüm tolerans ve dostluk, uzlaşma ve aynı hedef köprülerini dinamitleyip havaya uçurmakta. Köprülerden geçmek, temiz ruhlu insanlar için büyük bir şereftir.
Rafet ULUTÜRK