Kızıl Ordu'ya alınan Türk soylu askerler

Türk esirlerin akıbeti ise feci idi. Onlar esmer ve sünnetli olmaları dolayısıyla anti-semitist Naziler tarafından Yahudi zannedilerek donmuş toprak üzerinde, tel örgüler içinde çadırsız, aç bilaç ölüme terk edildiler. İlk zamanlarda 600 bin Türkistanlı esirin 400 bini bu şekilde hayatını kaybetti. Ölenler toplu mezarlara gömüldü.

Müslüman ve Türk halkları, Çarlık Rusya'sında da Sovyet döneminde de askere alınmıyorlardı, ancak 2. Dünya Savaşı başlayınca yaşları 18-65 arasında olanların hepsi zorla Kızılordu'ya alındılar. Bazı kaynaklarda sayıları 6-7 milyon olarak verilmektedir.

Sovyetler savaştan sonra onların Nazilerle işbirliği yaptıkları ve Sovyet vatanı'na ihanet ettikleri propagandasını yaptı ve bunda başarılı oldu. Bu tamamen yalandır. Stalin'den nefret etmemeleri ve onun için ölüme severek gitmeleri nasıl beklenebilirdi?

22 Haziran 1941 de Hitler Barbarossa Harekatı ile Sovyetleri işgale başladı. Hitler “Biz sadece kapıyı tekmeleyeceğiz ve tüm çürük bina yıkılacak” demişti. Alman panzer birlikleri kısa sürede Sovyet sınırlarını geçtiler. Kızılordu bu saldırıyı ihtimal dahilinde görmüş ama yeterince hazırlık yapamamıştı. 26 Haziran 1941 de yani 4 gün içerisinde Almanya, Rus cephesini artık yıkılmış addediyordu.

Sovyet Hükümeti tarafından genel seferberlikte çok milletli Kızıl Ordu'ya alınan Türk soylu askerler arasında çok sayıda orta ve yüksek okul talebeleri veya ilk, orta okul öğretmenleri, mühendis, doçent, doktor ve sanatkarlar da bulunmaktaydı. Çoğunluğu birkaç hafta süren kısa eğitimden sonra cephenin en önüne Alman panzer paletlerinin altına sürüldüler. Rus dilini bilmiyorlardı ve özellikle iklime uygun giyim kuşamdan mahrumlardı.

Ayrıca Rus subayları, Türk kökenli askerlerin eline iyi silah vermediler. Elinde yeterli silahı, mühimmatı olmayan ve ayağında delinmiş potini olan askerler adam başı verilen 15 mermiyle cephelerde çok ağır kayıplara uğradılar.

1942 ortalarında Ukrayna, Beyaz Rusya, Don ve Kuban bozkırları (Kuzey Batı Kafkasya), Kırım, Kafkasya'nın büyük kısmı Almanya'nın hakimiyetine girdi. Savaşın başlangıcında önlerindeki Alman ordusunun üstün silah gücü karşısında büyük kayıplar vermeye başlayan Türk soydaşların arkalarında Rus askeri vardı. Yani; iki ateş arasında çarpışmaya mecbur olmuşlardı. Geri kaçamadıkları için teslim olmaya başladılar.

Müslüman ve Türk gençler, askerler zaten kendilerini yıllarca inim inim inleten Stalin'in ordusuna istemeden, zorla alınmışlardı, savaşa devam etmeleri halinde ölüm onları bekliyordu, böylece kendileri için en uygun olanını seçmek zorunda kaldılar, yani Almanlara teslim oldular. Müslüman ve Türk askerlerin, kitleler halinde Almanlar tarafına geçmesinde gaddar, katil Stalin'den öte vatan sevgisi yoksunluğu da ayrı bir etkendi.

Almanya'ya esir düşen asker sayısı 5 milyon civarındaydı. Alman Savaş Esirleri İdaresi tarafından 1943 yılında verilen bilgiye göre, esirlerin 1 milyon 700 bini yaşları 18-60 arası değişen Müslüman Türklerdi.

Türk esirlerin akıbeti ise feci idi. Onlar esmer ve sünnetli olmaları dolayısıyla anti-semitist Naziler tarafından Yahudi zannedilerek donmuş toprak üzerinde, tel örgüler içinde çadırsız, aç bilaç ölüme terk edildiler. İlk zamanlarda 600 bin Türkistanlı esirin 400 bini bu şekilde hayatını kaybetti. Ölenler toplu mezarlara gömüldü.

Almanlar sadece Ruslarla savaştıklarını sanıyorlar, ilk zamanlarda Sovyetler'de Türklerin varlığını bilmediklerinden kamplarda Türk olabileceğine de inanamıyorlardı. Bunu öğrendiklerinde de birşey değişmemişti, zira Almanlar Asyalıları aşağılık ırk olarak kabul ettiklerinden insafsızlıkları azalmıyordu.

Öte yandan Stalin, savaşta esir düşmeyi Sovyet anlayış ve kanunlarına göre vatana ihanetle eşdeğer kabul ediyordu ve cezalarını ölüm olarak tayin ediyordu. Stalin, benim askerim esir olmaz diyerek, Cenevre Konvansiyonu'nu da imzalamamıştı. Bu yüzden ne Hıristiyan esirlere yardım eden Kızılhaç, ne de başka kuruluşlar Müslüman Türk esirlere yardım etmedi...

Zarema MEMETOVA,

Akademik Mütercim

Bakmadan Geçme