SOSYALİZME EN AĞIR DARBEYİ İNDİREN GÜZEL İNSAN
Madalyonun bir de öbür tarafında neler var? Kahramanımız, bütün Dünya'ya bedel bir Türk'tür, fakat en önemlisi o bir candır. Göçün ve gurbetin yarattığı çileyi yaşamayan insan azdır. Zaten hayatımız bu kavramlardan ibaret değil mi? Meyve veren ağaç taşlanır derler. Göçmen camiasının dışından, bazı kendini bilmez medya kalemşorları yine yapacağını yaptılar.
SOSYALİZME EN AĞIR DARBEYİ İNDİREN GÜZEL İNSAN
( Bu yazının yazılış ve yayımlama tarihi 3 Ağustos 2009 yılı. Büyük şampiyon ve insan Naim Süleymanoğlu bugünlerde yine ağır hasta. Bundan dolayı bu eski yazımı yeniden sizlerle paylaşıyorum.) Biliyorum, geçenlerde hepimizi endişelendiren o flaş haberin yarattığı etkiden hala kurtulamadık. En ünlü hemşehrimiz, büyük övünç kaynağımız ve adeta taptığımız Naim Süleymanoğlu, ağır bir sağılık rahatsızlığı atlatmıştı. Rabbimize şükürler olsun ki, dualarımızı ve acil şifa dileklerimizi kabul etti! Herkül'ümüzü bizlere bağışladı. Geçmiş olsun, Naim kardeş! Şu bir gerçek, Balkanlılar ve bütün Türk Dünyası, kendisini çok sever. O acı günlerde, bunu bilinçli olarak yeniden test etmiş olduk. İnternetten, dünya medyasını ve Türklerin haberleşme sitelerini araştırdım. Her yerde, Naim'den saygı ve sevgiyle söz ediliyordu. Bu çok gurur vericiydi, zaten başka türlü de olamazdı. Madalyonun bir de öbür tarafında neler var? Kahramanımız, bütün Dünya'ya bedel bir Türk'tür, fakat en önemlisi o bir candır. Göçün ve gurbetin yarattığı çileyi yaşamayan insan azdır. Zaten hayatımız bu kavramlardan ibaret değil mi? Meyve veren ağaç taşlanır derler. Göçmen camiasının dışından, bazı kendini bilmez medya kalemşorları yine yapacağını yaptılar. Kahramanımıza dil uzatanlarının esamesi bile okunmaz. Naim, mert ve vatanperverdir. Onlar ise hayatının gayesini yemek, içmek ve cinsel tatminden ibaret görürler. Fesat ve kıskançtırlar. Gücü eline geçirdiğinde Firavun kesilen, ama zoru gördüğünde saklanacak sıçan deliği arayan bu tipler, Halil Mutlu'nun spor hayatını noktalamadılar mı? Halter Milli Takımı'mızın hocası Enver Türkileri'yi görevinden kimler uzaklaştırdı? Şuursuzlar ve milli çıkarları hiçe sayanlar bilmiyorlar ki, Enver Abimiz kariyeri boyunca, yetiştirdiği sporcularına toplam 13 Olimpiyat madalyası, Dünya şampiyonalarından ise 20 Madalya kazandırmıştır. Türkiye'de başka hangi antrenörümüz bu başarıya ulaşabilmiştir? Onun Kazakistan çöllerinde ne işi olabilirdi? Enverlerin, Naimlerin ve Halillerin parayla pulla işi yoktur. Onlar mutluluğu yaşamış ve yaşatmış kişilerdir. Onlar bizim bayrağımızdır… Biz Naim'in sağlıklı ve mutlu olmasın dileriz. Son yıllarda siyasette nabız yokladı. Yeni kulvarında, başarılı olabilmesi için, yine göçmen camiasını arkasına alması gerekmez mi? Biz onu vekil de yaparız, Spor Bakanı da olur. Naim Süleymanoğlu, spordan sorumlu bakan olamaz mı? Şu an eski bir foto kare gözlerimin önüne geliyor. Eski bir Spor Bakanımız Naim'e plaket sunuyor. Daha sonra öğreniyorum ki, meğer, bu şahıs bir asker kaçağı. Bir asker kaçağına mı kalmış bu ülkeyi temsil etmek? Burada önemli olan, sahip olduğumuz gücü ve zamanı, faydalı işler uğurunda tüketebilmek. İstanbul'da o kadar çok Rodoplulu, Deliormanlı, Dobrucalı ve Bulgaristan'ın her köşesinden hemşerimiz yaşıyor ki, İzmir'de Koşukavaklılar çoğunlukta, Bursa'daki Ardinolular ve Cebelliler en büyük kitle… Sonuçta kaç tane bizim vekilimiz ve belediye başkanımız vardır? Her zaman büyük hayallerimiz var, aslında ise beraberliğimiz ve hedeflerimiz hep yok sayıyor. Öküzün altında buzağı arayacağımıza, kendi insanlarımıza sahip çıkmalıyız. Bakın, Enver Türkileri, Naim için neler söylüyor; "Naim'in Avustralya'da Türkiye Büyükelçiliği'ne sığındığı haberi beni çok mutlu etmişti. Sevincim ise, Bulgaristan'da zülüm gören milyonun üzerinde Türkün kaderinin dünyaca ünlü bir sporcunun ağzından anlatılacak olmasıydı. İkinci sevincim ise, Naim'in sayesinde Türkiye halterde çağ atlayacak olmasıydı. Ben Naim'in Avustralya'da iltica edeceğini biliyordum. 28 Kasım 1986 tarihinde, hiç beklemediğim ve unutamayacağım bir olay yaşadım. Naim, yanıma yaklaşarak, “Bu dünya kupasına katılmak için Avustralya'ya gidiyoruz. Biliyorum ki, orada da başarılı olmamı isteyeceksin. Bunun için sizinle vedalaşmak istiyorum. Artık bu son görüşmemiz. Emeğini helal et!” dedi bana. İlk başta, bu çocuk ne saçmalıyor diye, kendi kendime soruyordum. Ancak birkaç dakika sonra ne demek istediğini anladım. “Sen bunun için daha fazlasına laiksin!” dedim. Naim'in sesi iyice değişti, gözleri yaşla doldu ve yanımdan uzaklaştı… Daha sonra, Bulgar emniyet yetkililerinden biri, Kırcaali'de konuyla ilgili şu cümleleri sarf etmekten çekinmedi; “Bugün Bulgaristan'dan Türkiye'ye 500 000 Türk iltica etmiş olsaydı, Bulgaristan'da rejime Naim'in ki kadar ağır darbe indiremezdi. Onun için o bir vatan haini ve sosyalizme ihanetinden dolayı ölmesi gerekir...” İşte böyle, nerelerden nereye geldik… Mümin TOPÇU
( Bu yazının yazılış ve yayımlama tarihi 3 Ağustos 2009 yılı. Büyük şampiyon ve insan Naim Süleymanoğlu bugünlerde yine ağır hasta. Bundan dolayı bu eski yazımı yeniden sizlerle paylaşıyorum.) Biliyorum, geçenlerde hepimizi endişelendiren o flaş haberin yarattığı etkiden hala kurtulamadık. En ünlü hemşehrimiz, büyük övünç kaynağımız ve adeta taptığımız Naim Süleymanoğlu, ağır bir sağılık rahatsızlığı atlatmıştı. Rabbimize şükürler olsun ki, dualarımızı ve acil şifa dileklerimizi kabul etti! Herkül'ümüzü bizlere bağışladı. Geçmiş olsun, Naim kardeş! Şu bir gerçek, Balkanlılar ve bütün Türk Dünyası, kendisini çok sever. O acı günlerde, bunu bilinçli olarak yeniden test etmiş olduk. İnternetten, dünya medyasını ve Türklerin haberleşme sitelerini araştırdım. Her yerde, Naim'den saygı ve sevgiyle söz ediliyordu. Bu çok gurur vericiydi, zaten başka türlü de olamazdı. Madalyonun bir de öbür tarafında neler var? Kahramanımız, bütün Dünya'ya bedel bir Türk'tür, fakat en önemlisi o bir candır. Göçün ve gurbetin yarattığı çileyi yaşamayan insan azdır. Zaten hayatımız bu kavramlardan ibaret değil mi? Meyve veren ağaç taşlanır derler. Göçmen camiasının dışından, bazı kendini bilmez medya kalemşorları yine yapacağını yaptılar. Kahramanımıza dil uzatanlarının esamesi bile okunmaz. Naim, mert ve vatanperverdir. Onlar ise hayatının gayesini yemek, içmek ve cinsel tatminden ibaret görürler. Fesat ve kıskançtırlar. Gücü eline geçirdiğinde Firavun kesilen, ama zoru gördüğünde saklanacak sıçan deliği arayan bu tipler, Halil Mutlu'nun spor hayatını noktalamadılar mı? Halter Milli Takımı'mızın hocası Enver Türkileri'yi görevinden kimler uzaklaştırdı? Şuursuzlar ve milli çıkarları hiçe sayanlar bilmiyorlar ki, Enver Abimiz kariyeri boyunca, yetiştirdiği sporcularına toplam 13 Olimpiyat madalyası, Dünya şampiyonalarından ise 20 Madalya kazandırmıştır. Türkiye'de başka hangi antrenörümüz bu başarıya ulaşabilmiştir? Onun Kazakistan çöllerinde ne işi olabilirdi? Enverlerin, Naimlerin ve Halillerin parayla pulla işi yoktur. Onlar mutluluğu yaşamış ve yaşatmış kişilerdir. Onlar bizim bayrağımızdır… Biz Naim'in sağlıklı ve mutlu olmasın dileriz. Son yıllarda siyasette nabız yokladı. Yeni kulvarında, başarılı olabilmesi için, yine göçmen camiasını arkasına alması gerekmez mi? Biz onu vekil de yaparız, Spor Bakanı da olur. Naim Süleymanoğlu, spordan sorumlu bakan olamaz mı? Şu an eski bir foto kare gözlerimin önüne geliyor. Eski bir Spor Bakanımız Naim'e plaket sunuyor. Daha sonra öğreniyorum ki, meğer, bu şahıs bir asker kaçağı. Bir asker kaçağına mı kalmış bu ülkeyi temsil etmek? Burada önemli olan, sahip olduğumuz gücü ve zamanı, faydalı işler uğurunda tüketebilmek. İstanbul'da o kadar çok Rodoplulu, Deliormanlı, Dobrucalı ve Bulgaristan'ın her köşesinden hemşerimiz yaşıyor ki, İzmir'de Koşukavaklılar çoğunlukta, Bursa'daki Ardinolular ve Cebelliler en büyük kitle… Sonuçta kaç tane bizim vekilimiz ve belediye başkanımız vardır? Her zaman büyük hayallerimiz var, aslında ise beraberliğimiz ve hedeflerimiz hep yok sayıyor. Öküzün altında buzağı arayacağımıza, kendi insanlarımıza sahip çıkmalıyız. Bakın, Enver Türkileri, Naim için neler söylüyor; "Naim'in Avustralya'da Türkiye Büyükelçiliği'ne sığındığı haberi beni çok mutlu etmişti. Sevincim ise, Bulgaristan'da zülüm gören milyonun üzerinde Türkün kaderinin dünyaca ünlü bir sporcunun ağzından anlatılacak olmasıydı. İkinci sevincim ise, Naim'in sayesinde Türkiye halterde çağ atlayacak olmasıydı. Ben Naim'in Avustralya'da iltica edeceğini biliyordum. 28 Kasım 1986 tarihinde, hiç beklemediğim ve unutamayacağım bir olay yaşadım. Naim, yanıma yaklaşarak, “Bu dünya kupasına katılmak için Avustralya'ya gidiyoruz. Biliyorum ki, orada da başarılı olmamı isteyeceksin. Bunun için sizinle vedalaşmak istiyorum. Artık bu son görüşmemiz. Emeğini helal et!” dedi bana. İlk başta, bu çocuk ne saçmalıyor diye, kendi kendime soruyordum. Ancak birkaç dakika sonra ne demek istediğini anladım. “Sen bunun için daha fazlasına laiksin!” dedim. Naim'in sesi iyice değişti, gözleri yaşla doldu ve yanımdan uzaklaştı… Daha sonra, Bulgar emniyet yetkililerinden biri, Kırcaali'de konuyla ilgili şu cümleleri sarf etmekten çekinmedi; “Bugün Bulgaristan'dan Türkiye'ye 500 000 Türk iltica etmiş olsaydı, Bulgaristan'da rejime Naim'in ki kadar ağır darbe indiremezdi. Onun için o bir vatan haini ve sosyalizme ihanetinden dolayı ölmesi gerekir...” İşte böyle, nerelerden nereye geldik… Mümin TOPÇU