Sizlerin, bütün bu gerçekler karşısında şimdi vicdanlarınız rahat mı?
* Ne var ki, bütün bu gelip gitmeler, buluşmalar ve törenler, çoğu kez zengin ikramlı sofralarda bitiyor ve unutuluyor. Bizim kimsenin içtiğinde ve yediğinde asla gözümüz yok, fakat bu tür etkinliklerin bizim toplumumuza neler kazandırdığını da birazcık irdeleyelim. * Başımızın üzerinde yeriniz bulunmakta! Ama şimdi nerelerdesiniz, bizim acilen ve yeniden yol göstericilere ihtiyacımız var? * Bir topluluğun kimlik davasında birinci madde onun anadilidir. Hani bizim var olan Türkçemiz nereye uçtu gitti? 'Seçmeliymiş geçmeliymiş' diye ıvır zıvırlar ortalıkta dolaşmakta ama gızanlar dilimizi es geçmekte ve okumamakta...
Her yıl belli bir tarihte, eski siyasi mahkumlar ve Belene mağdurlarımız Bulgaristan'da toplanıyorlar. Böylece bazı cezaevi ve temerküz kampları ziyaret edilip, acı dolu anılar tazeleniyor.
Bu arada bazı gazete sayfaları ve sosyal medyada öfkeli sesler yükseltiliyor ve o artık mazide kalmış unutulmaz günleri yeniden kınamış oluyoruz.
Bu gayet normal bir haykırış, uyarma ve hatırlatma.
Yüce Allah'ımız, kimseciklere bu tür zor anları bir daha yaşatmasın!
Bulgaristan'daki Türk topluluğu olarak, bizler de onlarla beraber totaliter komünist rejimin halkımıza karşı işlediği suçları, hakaretleri, işkenceleri ve haksızlıkları lanetlemiş oluyoruz...
Ne var ki, bütün bu gelip gitmeler, buluşmalar ve törenler, çoğu kez zengin ikramlı sofralarda bitiyor ve unutuluyor.
Bizim kimsenin içtiğinde ve yediğinde asla gözümüz yok, fakat bu tür etkinliklerin bizim toplumumuza neler kazandırdığını da birazcık irdeleyelim.
Bir de gelen giden kardeşlerimiz sürekli bizi bilgilendirme zahmetinde bulunuyorlar.
"Filanca sahil boyunda yazlığım var, fişman yere birkaç katlı bina kondurdum, şirketimde işler gıcır, çocuklar şuan Puket adasında tatilde...”
Tabi ki, bunlar gayet normal şeyler, yaşam koşulları sürekli hareketlilik kazanmalı, revah düzeyimiz yükselmeli.
Dolayısıyla kafamı bu tür konular meşgul ederken, beyin hücrelerimi ise bambaşka bir soru hiç aralıksız kurcalamakta.
Şimdi sayın büyüklerim, ben size şu sorumu yöneltiyorum;
- Sizler, totaliter rejim esnasında canınız pahasına Türk toplumunun haklarını gasp edenlere, hakaret ve zulümden yan olanlara karşı koydunuz! Başımızın üzerinde yeriniz bulunmakta! Ama şimdi nerelerdesiniz, bizim acilen ve yeniden yol göstericilere ihtiyacımız var?
Geçen yüzyılın sonlarında, güya bizler sahte bir demokrasiye kavuştuk, hak, hukuk ve özgürlük sağlandı diye birtakım fırtınalar estirildi, fakat gerçek anlamda bizim buralarda tamamen hala ne insan haklarımıza, ne de özgürlüğümüze ulaşmış durumdayız.
Umarım, her memleket havası koklamaya geldiğinizde, sizler de ülkedeki bu feci duruma tanıklık ediyorsunuzdur...
Bir topluluğun kimlik davasında birinci madde onun anadilidir. Hani bizim var olan Türkçemiz nereye uçtu gitti?
"Seçmeliymiş geçmeliymiş" diye ıvır zıvırlar ortalıkta dolaşmakta ama gızanlar dilimizi es geçmekte ve okumamakta...
Bir dil eğitimi karnelerde yer almıyor mu, zorunlu ders değil mi, geri kalanı yalnız boş lakırdı ve aldatmaca.
Sizlerin, bütün bu gerçekler karşısında şimdi vicdanlarınız rahat mı?
Demek ki, sizlerin başlattığınız dava yolu yarım kalmış, ve tamamlanmamış. Oysa, bugün için en önemli dava konusu, Bulgaristan'daki kardeşlerinize kucak açmak ve yardım eli uzatmaktır...
Hatta, neden yeniden gelip memleketinize ve baba ocağına yerleşmiyorsunuz?
Türklük davamızı sahiplenecek, bizlere önderlik edecek şahsiyetlere acilen ihtiyacımız bulunmakta.
Rahmetli Nuri Turgut Adalı beyefendi, vaktinde aynı bu yolu tercih etmedi mi?
Emel BALIKÇI,
Ustina köyü