***NSO'nun mutra kılıklı subayları nasıl da gaddarca böbürlenip ülkenin milli bayrağını bile bir paçavra bezi gibi tenha bir köşeye fırlattılar. *** Bulgaristan'ın en uç doğu yakasında, belli ki, 30 yıldır değişen bir şey yoktu.***Nerede kaldı şimdi o siyah gözlüklü sopacılar? Hangi delikte burnundan soluyor o herkese dayılanan ve avaz avaz tecavüzcü var diye bağıran?***Doğruların veya yanlışların, haram veya helalin, mafya mutralarının veya hür ruhlu özgür insanların yanında mı saf tutacağız?
PAYLAŞ
Sadece birkaç hafta öncesi Otmanli sahilinde, NSO'nun mutra kılıklı subayları nasıl da gaddarca böbürlenip ülkenin milli bayrağını bile bir paçavra bezi gibi tenha bir köşeye fırlattılar.
Bu subay bozuntularına, sanki kendilerini bir milli sembolden daha üstün görmeleri için adeta aşılanmışlardı. Halbuki, bir Türk asıllı kardeşimiz, aynı bayrağı bu şekilde fırlatmış olsaydı, bunun kavgası en az daha beş asır boyu sürüp giderdi...
Hele bir de bizimgillerden dayılanan ve gözü dönmüş bir tip vardı, özel mülkiyete tecavüz var diye, avaz avaz sesi çıktığı kadar bağırmayi bir türlü abes görmüyordu.
Hasan Çavuş'un Kırcaalileri ise devletin limanına yaklaşan büyükçe bir tekneye tekme sallıyorlardı, hem de araçtaki vatandaşlara küfür etmekten hiç çekinmeden.
Düne kadar sıradan vatandaşa, Bulgar veya Türk etnosundan olsun, bu bölgedeki Allah'ın, daha doğrusu devletin, yolundan geçmek bile yasaktı.
Bulgaristan'ın en uç doğu yakasında, belli ki, 30 yıldır değişen bir şey yoktu.
Kurulmuş olan antidemokratik düzen, bir avuç saraylının hakkını savunmak ve korumak peşindeydi, saraysızların ise buradaki plajda bir nebze serinlemeye veya yoldan geçme hakkı bile yoktu.
Ya bu hengamenin karışıklığından, bütün toz dumandan sonra neler oldu dersiniz?
Vatandaşın hiç sokulmadığı, horlandığı ve iteklendiği sahil bandı, meğer, devletin olduğu ortaya çıktı. Zaten bütün sahiller devletindir.
Tipik bir NATO askeri üssü gibi bariyerler ve kameralarla donatılmış bahsettiğim Allah'ın yolu, o da devletin ve belediyenin çıktı. Zaten öyleydi, bir takım akılsızların aç gözlüğü, bütün bu trajikomediyi sahnelemeye yeltenmişti.
Yakın günlerde o saray dedikleri, organik ürün seraları, domatesler ve hıyarlar, bakmışsınız onlar da vatandaşın hizmetine sunulmuş...
Nerede kaldı şimdi o siyah gözlüklü sopacılar?
Hangi delikte burnundan soluyor o herkese dayılanan ve avaz avaz tecavüzcü var diye bağıran?
Nerede şimdi o vatandaşın teknesine tekme çalımları atan bizim amcalar?
Şimdilerde, bizim açımızdan, kendi vicdanımızı sorgulama zamanı çattı geldi.
Doğruların veya yanlışların, haram veya helalin, mafya mutralarının veya hür ruhlu özgür insanların yanında mı saf tutacağız?
Sonuçta o saray dediğimiz, yine devletin ve halkın parasıyla inşa edilmiş hiç bir yasal dayanağı olmayan kaçak bir yapıdır.
Umarım bizim amcaoğulları ( bunların çoğu kasaba ve köy muhtarı) bir daha aldanıp cümle aleme bu denli rezil olmazlar.
Aslında perde arkasındaki gücün planı bambaşka yöndeydi, gerekirse yine Türkler suçlu bulunup aforoz edilecekti; bütün gayeleri bir iç etnik kargaşaya zemin hazırlamaktı.
Beyaz şapkalıların bu limana akınından önce ise medyada başka bir furya estirildi. Güya koskoca Türkiye, işini gücünü bırakıp, Bulgaristan'daki bir zatı öldürmeye yeltenecekmiş. Artık NSO'lular uzay mekiğine bindiklerine göre, herhangi bir tehdit de bulunmuyordur.
Görüldüğü gibi, yakın tarihte Bulgaristan rotasını yeni bir yöne çevirecek. Galiba, bu sefer mutralar hiç kaale alınmayacaklar gibi duruyor.
Bizim ne yapacağımız ise şimdiden hiç belli değil...