* Bizim burada bahsedeceğimiz şahıslar genelde Rodoplar'ın 'başıbozukları' olarak anılır.* Bulgarlar, bu yiğitlerimize karşı savaştılar, bir kısmını şehit ettiler fakat yazdıkları kitaplara bazılarının adlarını not ettiler.
* Benim sözünü edeceğim kahramanlar, Rodoplar'daki Türk varlığı için kanlarını akıtmış olsalar da, ne Türk tarihinde bir yer aldılar ne de başka kaynakçalarda gereken şekilde tanıtıldılar...* O dönemde, Bulgaristan Ordusu'na karşısına mertçe savaşan, günümüzde ise unutulmaya yüz tutmuş kahramanlarımız kimlerdir? Bugün kaç kişinin onlardan haberi var, acaba?
PAYLAŞ
Geçmişini bilmeyen ve doğru bilgi kaynağından beslenmeyen, gün gelir sizlere kötüler iyi, iyiler de kötü olarak tanıtılır, tıpkı hikayemize konu olacak kahramanlar gibi.
Hele Bulgaristan'da yaşıyorsanız, gerçeğe ulaşmak için yazılan ve çizilenleri bazen tersinden okumanız gerekebilir; çünkü ülkede neşredilen bütün yazılı kaynakçalarda, bizim burada bahsedeceğimiz şahıslar genelde Rodoplar'ın "başıbozukları" olarak anılır.
" Başıbozuk" sözcüğü, aslında masum bir sözcüktür; fakat milliyetçi ruhta yetiştirilen ve eğitilen Bulgarların beyninde kötü çağrışımlar yaratamakta; adeta kin ve öfkeye dönüşmekte.
İşte aynı bu başıbozuklar, Birinci Balkan Savaşı esnasında işgal güçlerinin baş belası olmuşlardı. "Yiğidi öldür ama hakkını da ver!" diye güzel bir deyimimiz vardır. Bulgarlar, bu yiğitlerimize karşı savaştılar, bir kısmını şehit ettiler; fakat yazdıkları kitaplara bazılarının adlarını not ettiler.
Benim sözünü edeceğim kahramanlar, Rodoplar'daki Türk varlığı için kanlarını akıtmış olsalar da, ne Türk tarihinde bir yer aldılar ne de başka kaynakçalarda gereken şekilde tanıtıldılar...
Onlar, utanç verici Birinci Balkan Savaşı'nda ellerindeki silahlarla ölümüne mücadele ettiler ve birer kahraman oldular. Tarih sayfalarında isimlerini bulamazsınız; fakat icraatlarıyla zaman içinde halkımızın dilinde birer efsaneye dönüştüler.
Komünist rejim esnasında, isimlerini bile anmak yasaktı. Şimdi o büyük ateşin küllerini biraz eşelim ve bir kez daha o " kötü adamları" analım.
O dönemde, Bulgaristan Ordusu'na karşısına mertçe savaşan, günümüzde ise unutulmaya yüz tutmuş kahramanlarımız kimlerdir? Bugün kaç kişinin onlardan haberi var, acaba?
Mestanlı Yöresi Direnişçileri:
Şerif Çavuş ve Ali Onbaşı (Göçler köyünden) gibi yiğitler, Kırcaali- Mestanlı anayolunun Söğütlü çayı köprüsünü, Bulgar Ordusu askerlerine geçilmez kıldılar. Günlerce düşmanın keşif birliklerinin korkulu rüyası oldular. Bir kısmını pusuya düşürüp perişan ettiler, bir kısmını da 21 Ekim 1912 yılında işgal edilen Kırcaali'ye kadar kovaladılar...
4 Kasım'da büyük çatışma yaşandı ve ne yazık ki, Mestanlı da kaybedildi. İşgalden sonra roller değişti. Bulgarlar, keşif timi subayını öldürüp beyaz atına el koyanın Şerif Çavuş olduğunu öğrenmişlerdi. İzini sürdüler, gün intikam günüydü. Göçler köyünü basıp Şerif Çavuş'u, oğlunu ve 7 yakın silah arkadaşını Dağ Tarla yakınlarında şehit ettiler...
Mehmedali Çavuş, Mandacılar köyündendi.1897 yılındaki Yunan Savaşı'na katılmış; gösterdiği cesaretten dolayı göğsüne Sultan Abdülhamit tarafından kahramanlık nişanı takılmıştı. 4 Kasım 1912 y. Dambalı Dağı, Umur Oğulları tepeleri ve köyleri, Yarbay Protogerov' un azılı Makedon- Ermeni lejyonerleri tarafından sarılmıştı. Karşılarına kale gibi ilk dikilen Mehmedali Çavuş oldu; ama güçler eşit değildi ve Mehmedali Çavuş ile otuza yakın silah arkadaşı, bu çatışmada şehit düştüler...
Dambalı Dağı'nın batıya bakan yamaçlarında ise Şahveli ve Turgutlar köylülerinden oluşan bir başka fedai grubu bulunuyordu. Hacılar Grubu olarak da bilinen direnişçilerin sayısı 35 kişiydi. Karşılarında ise deneyimli savaşçılardan oluşan Ermeni ve Makedon Taburu bulunuyordu; fazla direnemediler ve sabah saatlerinde Bakacak sırtlarında başlayan çatışmalar, ikindi vakti Turgutlar yakınlarında son buldu. Görgü tanığı bir direnişçinin anlatımına göre, kıstırılan grup esir alınıp sorgulandıktan sonra lime lime edilir, Türklerin gözleri oyulup uzuvları doğranır...
Şikemler köyünden Mehmet Bölükbaşı, Kırcaali Kolordu Komutanı Yaver Paşa'nın emri ile köy köy dolaştı; bölgede eli silah tutabilecek kişilere, katır sırtında günlerce dolaşarak Martin marka tüfekler ile cephane dağıttı, atış eğitimi verdi. Çatışma günü gelince, Mehmet Bölükbaşı ve gönüllü fedaileri, Miralay köy sırtlarında pusuya yattı, mertçe direndiler, fakat Anadolu'dan gelen azılı Ermeni eşkıyalarını durduramadılar ve Kanlıköy sırtlarında bir kısmı can verdi, şehit düştüler... Hızını alamayan katiller, Suludağ köyüne ulaştıklarında, öçlerini masum yaşlı kadın ve çocuklardan aldılar. İnsanları bir samanlığa doldurup topluca yaktılar. Köyde yakalanan 12 direnişçi şehit edildi, 7 kadın boğazlandı. Samanlıkta yakılanların sayısı ise 18 kişi idi. Bu vahşeti yapanların başında, köylülerle Türkçe konuşan ünlü Ermeni çete başı Antranik Uzunyan'ın katilleri idi. Anadolu insanı, onların vahşiliklerine bir kez daha Birinci Dünya Savaşı günlerinde, Erzurum, Kars, Ilıca ve Van'da, Türk ve Kürtlere karşı işledikleri cinayetlere tanıklık edecekti.
Söz Mestanlı'dan açılmışken, direnişçilerin Somuncu Babası'nı da anmadan geçemeyiz. Asıl adı, Adil Ağa olup Yaver Paşa tarafından direnişçi gruplara yemek hazırlamakla görevlendirilmişti. Mutfağı Mestanlı'nın yakınındaki Emirler köyünde bulunuyordu. Her gün, Mestanlı'nın doğusunda ve batısında faaliyet gösteren direnişçi gruplara, katırlarla peksimet ve somun gönderiyordu.
Şeyh Cuma Yöresi Direnişçileri:
Bu yöremizde mert, cezur ve cengaver direnişçileri ile bilinir. Balkan Savaşı'nın bütün aşamalarında yer almışlardır. İşgal günleri öncesinde ve sonrasında, Bulgarlara rahat nefes aldırmayan en önemli direnişçi topluluğu, Salim Ağa komutasındaki 250 kişilik direnişçi grubuydu. Başka bir mıntıkada, 150 kişilik Mustafa Hacı Yunus tarafından komuta edilen bir mücadele grubu daha faaliyet gösteriyordu.
Bulgarlar tarafından, kötü adamlar ve başıbozuklar olarak nitelendirilen bu mücahitlerimiz Osmanlı Ordu birlikleri ile koordineli savaşıyorlardı. Cephane ve yiyecek sıkıntısı çekmiyor, ordunun bir parçası gibi hareket ediyorlardı.
Eğridere Yöresi Direnişçileri:
Bulgar belgelerinde, Yunus Mustafa, Köroğlu Halil ve Koçoğlu Ahmet Beyler, başıbozuk grup liderleri olarak kayıtlara geçmiş. Bunlar, Eğridere'deki Osmanlı Alay Komutanlığı tarafından desteklenen direnişçi gruplardı. Eğridere yönünde keşif faaliyetleri sürdüren Bulgar askerlerine saldırıyor, bazen de Kırcaali'ye sızarak karakol binalarını basıyorlardı. Bulgar askerlerine epeyce zayiat vermişler. İkinci Bulgar Ordu Komutanı General İvanov'un yönlendirmesiyle, Eğridere köylerini içine alan, geniş bir baskın planı hazırlanıyor. Yüzbaşı Stanev komutasındaki özel birlik ve ona eşlik eden Peyü Şişmanov çetesi, geniş yetkilerle donatılır.
"Bölge halkını silahsızlandırmak ve gözünü korkutmak için ne gerekiyorsa yapılsın!" emri üzerine, bölgede oluk gibi kan akıtılır. Evler ateşe verilir ve yağmalanır. Kadınlara ve küçük çocuklara saldırılır. Eğridere'nin gözü pek fedaileri, bu birliklere karşı direnseler de sonuç değişmez.
Bugün Halaçdere'de, Tosçalı'da, Çandır, Sırtköy, Elmalı'da ve diğer her köyde bulunan şehitlik kitabeleri, özel birliklerin ve Bulgar çetelerinin katlettiği şehitlerimizin bir kısmını bizlere hatırlatmakta.
Bölgede benzer katliamlar Susuz, Karatarla ve Karaman köylerinde de yaşanmıştır. Bu yörede, kayıtlara geçen İbrahim Murat komutasındaki 200 kişilik Kemikler Çetesi faaliyette bulunmaktaydı.
Koşukavak - ve Ortaköy Yöresi Direnişçileri:
Bulgar işgaline karşı, önemli direniş gösteren yörelerimizdendir. Koşukavak Alayı'nın, Edirne'nin savunması için Ekmekçi köy hattına çekilmesinden sonra, bölge savunmasız kalmıştır. Arda'nın kuzeyine konuşlanmış II. Bulgar Ordusu'na bağlı 8. Tümenin taarruzları ve gönüllü çeteler, her geçen gün işledikleri cinayetlerine yenilerini ekliyorlar. Sınır muhafız birliklerinden destek alan bazı Türk yiğitleri, köylerini ve yurtlarını işgalcilere karşı korumak için direniş grupları oluşturdular. Onlardan en ünlüsü Emekli Osmanlı Subayı Hacı Selim Bey komutasındaki 800 - 1000 kişilik silahlı direnişçi birliği idi. Günlerce Bulgar askerine kan kusturmuştu.
Haftalarca takibe alınan fedailer, Gazallar mevkiinde sıkıştırıldılar. Çok şiddetli çatışmalar yaşanır ve birlikler dağıtılır. Hacı Selim'in akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz. Bu bölgede çok etkili direniş gösteren, efsane olmuş iki yiğit direnişçi komutanı daha vardı. Onlardan biri Kara Ali, diğeri de Adil Efendi idi. Arda nehrinin iki yakasında da etkindiler. Sadece köylerini savunmakla kalmıyor, Edirne cephesini güneyden kuşatmaya çalışan Bulgar ve Sırp birliklerine zaman zaman saldırılarıyla zor anlar yaşatıyorlardı. Karargahları Karatepe'de bulunuyordu ama her gün başka bir yerde vuruşuyorlardı. İmha edilmeleri için, 8. Tümenden özel birlikler görevlendirildi. 3- 4 Kasım tarihinde Karatepe civarında şiddetli çarpışmalar yaşandı. İki Sırp süvari bölüğü ve bir sınır birliği de bu harekata katılmıştı. Kuşatmaya alınan direnişçilerin kurtulma şansı yoktu. Bir rivayete göre, Kara Ali şehit düşmüş, cesedi gizlenmişti. Adil Efendi ise kaçamıyor ve yaralanır, 18 fedaisi ile birlikte hunharca idam edilir.
O ve onun gibi yüzlerce, binlerce direnişçi, Balkan savaşlarında vatanını toprağını savunurken şehit düştüler. Binlerce Türk katledildi veya Anadolu'ya göç etmeye mecbur bırakıldı.
Kırcaali bölgesinde, günümüzde her yıl, Balkan savaşını anımsatan " Kurtuluş Günü," bayram havasında kutlanmakta.
Ne yazık ki, bu törenler, Türk asıllı yöneticiler tarafından tertiplenmekte. Ne hazin ne acı bir durum değil mi?
Halbuki, bayramlar ve kutlamalar, hele hele Rodoplar'da, yoğun Türk nüfusunun yasadığı yerlerde, birleştirici ve kaynaştırıcı ruhta olmalı.
Siyasetçilerin ve yöneticilerin görevi, sadece ortak tarihimizin bütün gerçeklerini anlatmaktan ibaret olmalı.
Balkan Savaşı felaketinin, 109'cu yıldönümünde, bütün şehitlerimizi minnet ve şükranla anmak boynumuzun borcudur. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor ve mekanlarının cennet olmasını diliyorum!
Allah, bir daha milletimize benzer acılar yaşatmasın!
Balkan Savaşından sonra Bulgarlara teslim edilen Kırcaali ilinde başta çoluk çocuk ve kadınlar olmak üzere binlerce masum sivil Türk bu şekilde katledilmiştir. 21 Ekim tarihinde bu şehre giren ve teslim alan General Delov ismindeki katilin yaptıkları mini Soykırımı ölümsüzleştirmek için Kırcaali Belediyesinin Türk Belediye Başkanı ve Meclis Üyelerinin almış olduğu bir kararla bu gün Kırcaali'nin Kurtuluşu ve Bayramı ilan etmişlerdir. Muhtemelen bundan dolayı Türkiye'deki bazı Yöneticiler, Yüksel Özkan, Emin Balkan, Turan Gençoğlu, Hasan Öztürk gibi STK Temsilcileri bu kararları alan DPS'ye bu kadar fütursuzca destek veriyor. Bu gelişmeler karşısında insan Fatih Altaylı gibi "Biz ne zaman ADAM olacağız" sorusunu sormadan edemiyor.