Türk adı taşıyor ama Bulgarca yazıyor. Koskoca doktor olmuş, kendi dilinin yazın özelliklerini öğrenmeye de pekala akıl erdirebilir. Belki de öğrenmiştir, ama hiç sanmam! Bulgar Edebiyatı derslerinde hiç bir Türkün yer almamasına rağmen (Zaten buna hiç gerek yok!), kendisi ısrarla Bulgar yazarı olarak anılmak iştahına kapılmış. Siz, hiç Bulgar bir yazarın, Türkçe yazdığını gördünüz mü?
PAYLAŞ
PES DETİRTEN YABANCI HAYRANLIĞI
Türk adı taşıyor ama Bulgarca yazıyor. Koskoca doktor olmuş, kendi dilinin yazın özelliklerini öğrenmeye de pekala akıl erdirebilir. Belki de öğrenmiştir, ama hiç sanmam! Bulgar Edebiyatı derslerinde hiç bir Türkün yer almamasına rağmen (Zaten buna hiç gerek yok!), kendisi ısrarla Bulgar yazarı olarak anılmak iştahına kapılmış. Siz, hiç Bulgar bir yazarın, Türkçe yazdığını gördünüz mü? Ben bu tür eser daha okumadım, çünkü yok! Türk Dünyası'nda 300 milyondan fazla Türk yaşarken, ben gidip yabancı ve kıytırık bir dilde edebiyat eseri neden yaratmalıyım?
Küçükken, dedesi ona büyülü Deliorman masalları anlatırmış. Şimdi bunu yansıtırken bile yabancı dili kullanmakta. Öz ana diline karşı sergilediği bu hazımsızlığın sebebi nedir ? Bunu da asla anlamış değilim! Sonuçta, ne isterse onu yapsın! Jivkov değilim ki, kendisine “çujd ezik” yasağı koyayım. Benim asıl başka bir husus dikkatimi çekti.
Edirne'de yaşayan bir takım ileri derecede entelektüel geçinen bir göçmen tayfası, geçenlerde aynı bu “Bulgar” yazarı, gizli kapaklı bir şekilde konuk ettiler. Sanki, kendi aramızdan çıkan bunca şair ve yazarı çoktan hatim etmişler de, sıra ana dilinde yazmaktan utanan ve çekinen birisine gelmiş. Ayol, Türkiye'ye geleli 28 yıl geçmiş, sen daha yeterince Türk Edebiyatı'yla bile özdeşleşmemişin ama Bulgarca yazan bir Türk'e ve onun kullandığı yabancı dile bile hala hayranlık besleyebiliyorsun.
Madem ki, Bulgar diline bunca tapıyordunuz, o zaman meşhur “Ayrılma Zamanı” (Vreme Razdelno) kitabının yazarı Anton Donçev'i barem ciğer yemeye davet etseydiniz ve beraber beyaz somunlar üzerinde tepineydiniz. Filimde olduğu gibi. İnsan, Edirne tepesinden bakan Türkan'ın gözlerinden barem biraz utanırdı. O, Bulgar olmamak için şehit düşmüştü...
Buna benzer başka bir kötü örnek. Ülkemizdeki bir festivale, Bulgaristan'dan bir folklor grubu katıldı. Her yıl buralara onlarca grup gelip döner. Ama bahsettiğim folklor grubunun ayrı bir özelliği bulunmaktaydı. Bütün üyelerinin ve hatta, yöneticisinin bile Türk olmalarıydı. Sanmayın ki, bunlar Arda boylarından veya Deliorman'dan bizim eski türkü ve dansa örneklerimizi icra ettiler? Hayır! Tek becerileri, Bulgar türküleri ve oyunlarından ibaretti. O zaman neden Türkiye'ye gelmişlerdi? Bizim Bulgar geleneklerini unutmamamız için mi? Ayıp şeyler bunlar! Bulgarlar buralara gelip, Türkçe şarkılar söylüyor ve Türk dansları oynuyor ama öz kardeş bildiklerimiz kimlik ve benliklerinde suratla uzaklaşmaya devam etmekte...