ÖZ VE BİÇİM DEĞİŞTİRME ZAMANI GEÇTİ...
* Bulgaristan'da 'Türk yaşamıyor' demekle, Türklerin vergi ödedikleri devletin okullarında anadillerini (Türk dilini) okuma ve geliştirme olanağı bulamaması, inkar etmekle çözülebilecek bir sorun değildir. * Kafadan atma, keyfi uygulamalar devlet çökertir, halkları bitirir, çünkü hiçbir halk süregen düşmanlık içinde yaşayamaz, asimilasyon ise ancak öfke, kin ve düşmanlıklar yaratır.
Ana dili, milli kimlik, azınlık hakları, etnik kültür gibi değerler modern dünyanın olmazsa olmazlarıdır. Bunların varlığını ve gelişme hakkını tanımayan hiçbir devlet ulusal kültür ve huzurlu yaşam tarzı oluşturamaz.
Bulgaristan devletinin sorunlarının sorunu etnik, dil, din ve kültür azınlıklarının anayasal ve yasal haklarını tanımamasından kaynaklanıyor.
Bulgaristan'da “Türk yaşamıyor” demekle, Türklerin vergi ödedikleri devletin okullarında anadillerini (Türk dilini) okuma ve geliştirme olanağı bulamaması, inkar etmekle çözülebilecek bir sorun değildir.
Bulgaristan Türkleri bu ülkenin temel unsurudur ve anadillerini, öz tarihlerini, topluluk kültürlerini, edebiyat ve sanatlarını, halk bilgilerini öğrenip nesilden nesile aktarmak zorundadır.
Bu, Bulgaristan'a yapılacak Türk yatırımlarına bağlı bir olay değildir, Bulgaristan bu haklarımızı tanımak zorundadır, bu konuda birçok ikili ve uluslararası antlaşma imzalamıştır ve bunlara uymak zorundadır.
Evrensel insan haklarından kopmaz bir öge olan anadilde eğitim ve öğrenim hakkı, azınlık haklarının özünde ve başında gelir. Türk kimliğimizin özünde Türkçemiz bulunur ve ona sahip çıkıyoruz.
Bulgaristan kültür ve medeniyet yaratmış bir devlet, ülke ve millet değildir. İşte bu gerçeğe parmak basan Papa “siz bir köprüsünüz”dedi.
Bu köprüden kültür ve medeniyetler Doğu'dan Batıya ve Batı'dan da Doğu'ya geçmiştir.
Burada Bulgaristan'ın rolü köprü başında haraç toplamak ya da çalışan tol sistemi kurup hazinesine para akıtmaktır.
Bu sözleri başka açıdan değerlendirmek yanlış sonuçlar doğurur. Aynı zamanda tarihsel statükoyu değiştirmek, transformasyonlar yapmak, özellikle de ülkede yaşayan halk topluluklarının, azınlıkların, din ve dil gruplarının, kimliklerin özüne saldırmadan onları yaşatmak, serpilip açmalarına olanak sağlamaktır.
Öz ve biçim değiştirip, kimlikleri eritip asimilasyon yapmak Bulgaristan'ın hak ve ödevleri kapsamında değildir.
Berlin 1878 Konferansında yer almadığı gibi, ondan sonra da hiçbir uluslararası foruma konu olmamıştır. Tam tersine 1985 Helsinki Senedi, Paris AGİT 1989 Kararları, Paris 2000 İnsan Haklarını ve Azınlık Hakları Çerçeve Anlaşması ve Birleşmiş Milletler kararları inkar etmeyi ve asimilasyon siyasetini kesinlikle reddederken, azınlık haklarının bütünsel tanınmasını istemiştir. Dünya kamuoyunun yaratmak istediği kardeşlik, dayanışma ve özgürlük kültürü budur.
Bulgaristan 1944-1989 arası zulüm kültürü, 1990'dan sonra da gurbetçilik kültürü yaratmıştır. İçinde zulüm olan hiçbir şey “kültür” olamaz ve uygarlık olarak kabul edilemez. Bizim için zulüm cehalet olarak, akıl ve bilim düşmanlığı olarak tırmandırılarak uygulanırken, bir etnik hak topluluğu olarak köreltilerek yok edilmek istendiğimiz ortadadır.
Bu gidişi destekleyen tüm siyaset adamlarının, partilerin ve rejimlerin karşısındayız ve mücadelemiz devam ediyor ve edecektir.
Kafadan atma, keyfi uygulamalar devlet çökertir, halkları bitirir, çünkü hiçbir halk süregen düşmanlık içinde yaşayamaz, asimilasyon ise ancak öfke, kin ve düşmanlıklar yaratır. Yaşadığımız ve durduramadığımız çöküşün sebebi ve temelinde olan budur. Hiçbir kültür etnik kökeni değiştirmeyi hedefleyemez, çünkü bu uygulama öz ve hedef olarak çarpıklıktır. Her çarpıklık özürlüdür.
Bu bakıma biz 1878'den bu yana Bulgar tarihinin yanlış ve çarpık olduğunu iddia ediyoruz ve köklü yenilenmeye, bunun yasal kişisel haklara dayalı aile kültürüne, eğitim ve öğretim sistemine, anadil ve din eğitimine dayalı kolektif insan haklarına dayandırılmasına, geleneklerden su alarak yaratılacak yeni ahlakın tarih yazımına ve edebiyata girmesinde ısrar ediyoruz.
Papa, Bulgaristan ve Makedonya ziyareti ile milli ve etnik hakların tanınmasını hem ulusal hem de uluslararası sahneye taşımıştır. Hedefimiz 26 Mayıs günü seçim sonuçlarıyla bizim için can alıcı olan bu olayları Avrupa meclisine taşımaktır. Türkiye'nin Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy'un Kırca Ali'de yaptığı konuşma olayın ne kadar güncel ve ateşli olduğuna yeni kesin kanıtlar sundu.
Oya CANBAZOĞLU