OSMANLI ORDUSUNDA'Kİ AVUSTRALYALI GÖNÜLLÜ

Avustralyalı doktor Çharles Ryan ve Amerikalı gazeteci Dzhanuraius Makgahan buluşuyor. Yeni kurulan Kızılay Cemiyeti'nde görevli Dr. Çharles, İngilizce konuşan birisiyle akşam yemeğini paylaştığına sevinçli. Uzun zamandır anadilinde konuşmamıştı. Türkçesi ise henüz zayıftı. Bu ikili Sofya'da bir Yunan hanında bir araya gelmişlerdi.

“Hür Avrupa” Radyosu'nun eski New York muhabiri Sn. Konstantin Mişev, bu yazıyı MİSYON GAZETESİ için özel kaleme almıştır, kendisine çok teşekkür ederiz!

OSMANLI ORDUSUNDA'Kİ AVUSTRALYALI GÖNÜLLÜ

1877 yılının erken baharında, Sofya şehri Osmanlı İmparatorluğu'nun küçük bir taşra kasabasıdır. Bu sıkıntılı dönemde, Osmanlı - Rus Harbi'nden haftalar öncesi, yakında kurulacak olan Bulgaristan Prensliği'nin başkenti ilan edilecek bu şehirde, Avustralyalı doktor Çharles Ryan ve Amerikalı gazeteci Dzhanuraius Makgahan buluşuyor. Yeni kurulan Kızılay Cemiyeti'nde görevli Dr. Çharles, İngilizce konuşan birisiyle akşam yemeğini paylaştığına sevinçli. Uzun zamandır anadilinde konuşmamıştı. Türkçesi ise henüz zayıftı. Bu ikili Sofya'da bir Yunan hanında bir araya gelmişlerdi. Makgahan, bu Avustralyalı gönüllüye, yaklaşan askeri konflikleri anlatıyordu. Amerikalı, "New York Herald Tribune" ve Londra'da çıkan "Daily News" gazetelerinin muhabiri olarak, Bulgaristan konulu yazılarıyla bayağı isim yapmıştı. Nisan ayaklanmaları için yazdığı kitaptan dolayı, Osmanlı İmparatorluğu topraklarından "persona non grata" edilmemişti ve Osmanlı-Rus Harbi'nin sonuna kadar buralarda kalıyor. Rus askerlerinin Osmanlı topraklarına girdiği andan itibaren, bütün Batılı gazeteciler saf değiştiriyor ve bir tek İngiliz gazetesi "Daily Telegraph" muhabiri Drew Gay Osmanlıyı desteklemeye devam ediyor...

Ben bu iki şahsın görüşmesini tesadüfen öğrendim. 1883 yılında kurulan Kızıl Haç cemiyetinin tarihçesini araştırırken, bundan beş yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda Kızılay cemiyetinin kurulduğunu okudum. Şimdilerde bu iki örgüt, Dünya çapında hala ortak hareket etmeye devam ediyorlar. Pratikte, Kızılay ilk kez Osmanlı - Rus Harbi'ndeki yaralı askerlere yardım ediyor. Bu konuda daha fazla bilgiyi, Avustralyalı doktor Çharles Ryan'ın anlarında buldum. 19'cu asrın sonlarında, İngiliz yayın evi "Con Mıri", daha sonra da Amerikan yayınevi "Skribnır", onun "Kızılay bayrağı altında - Bir İngiliz cerrahın Osmanlı ordusundaki Plevne ve Erurum'daki maceraları" anı kitabını yayımlıyorlar. Bu başlık pek doğru sayılmaz, çünkü yazar Avustralyalı. Geçen asırda ise "Plevne'de bir Avustralyalı" adıyla ilk kez bu kitabın Türkiye baskısı gerçekleşiyor. Kitapta Plevne'deki üç büyük savaş anıları yer alıyor. Bunların birisinde Dr.Çharles Ryan ölümden kıl payı kurtuluyor. Bu değerli kitabın henüz Bulgarcaya tercüme edilmemesi dikkat çekiyor. Hiç bir Bulgar tarihçi bunu anmıyor ve kaynakça olarak göstermiyor. En azından ben böyle bir bilgiye rastlamadım. Avustralyalı yazar Osmanlının bakış açısına sadık kalıyor ve Bulgarlara karşı pek de olumlu davranmıyor. Ne olursa olsun, bu tür tarihi belgeler göz ardı edilmemeli...

Savaş tarihi uzmanı değilim ama o zamanın tarihsel gerçekleri için başkaları da görüş bildirmeli. Osmanlı taşrasının atmosferine dalmam beni mutlu etti.Örnek olarak, Dr. Ryan, Sofya'ya atının yuları elinde, yürüyerek girdiğini yazıyor, çünkü önceki gece bir Çerkez atının semerini çalmış. Ayrıca, Osmanlı subayları ile beraber yer sofrasında oturmakta zorlanıyormuş. Ama bir Noel gecesinde, başka İngiliz doktorlarla beraber, kendilerine has bir kutlama yapmışlar. Harbin başlamasından önce Dr. Ryan, Ohraniye (Botevgrad), Vraça (Vrtasa) ve Vidin'i ziyaret ediyor. Hele, Vraça kasabasının manzarasına hayran kalıyor. Yol boyunca geçtiği köyler için izlenimlerini aktarıyor. Okuyucuya kolorit Osmanlı subaylarını, İtalyan ve Fransız doktorları, Osman Paşa'nın Polonyalı yaveri Prens Çetvertinski'yi, Alman ressam Viktor Lori'yi anlatıyor. Yazara göre, ressam Viktor Lori, savaş hareketleri çizimleri yapan meşhur birisiymiş. Hatta, kendisi Mısır'daki İsmail Paşa'nın hareminde bile bulunmuş. "Standart Fitcerald" gazetesinin muhabirinin ricasını kırmayarak, bir kaç gün süreyle bu gazeteye haberler bile yazıyor. Tuna kıyısında bulunan Vidin şehrinde, Ermeni Zara Dilber ile arkadaşlık kuruyor, kendisi buradaki ticaret borsasının yöneticisi ve Osman Paşa'nın yakın arkadaşı oluyor. Osman Paşa'nın ricası özerine, Zara Dilber, Sırbiya ile antlaşmadan sonra bu kasabada bir balo düzenliyor. Aslında bu fikir, burada bulunan Alman doktorlar - Dr.Buş ve Dr.Kronberg'in hanımları tarafından geliyor. Paris'te eğitim görmüş Osman Paşa, bu fikri benimsemiş ve Dr. Ryan'ın anılarına göre, tecrübeli Zara Dilber, bir Bulgarın evinde muhteşem bir Avrupayi balo düzenliyor.

Büyük bir paradoks olarak, ömrünün sonlarına doğru, Birinci Dünya Savaşı esnasında Dr. Ryan Osmanlı İmparatorluğuna karşı Çanakkale'deki savaşlara iştirak ediyor. Halbuki, kendisi "Mecidiye" ve "Osmaniye" madalyalarının sahibidir. Bu esnada artık Dr. Ryan Avustralya ordusunda bir albay ve bu savaştan sonra general rütbesine yükseltiliyor.

Konstantin MİŞEV

Editörün notu;

PLEVNE'DEN GELİBOLU'YA UZANAN YOL

Plevne ve Erzurum savaşlarında büyük kahramanlıklar ve fedakarlıklar gösteren bu meşhur Avustralyalı doktor, Osmanlı Orduları'nda tam 17 ay gönüllü görev yapmıştır ve göğsünde her zaman, kendisine verilen iki nişanı ve bir madalyayı gururla taşımıştır. Ülkesine döndüğünde bir müddet Osmanlı İmparatorluğu'nun Melbourne Konsolosu görevinde bulunuyor. Gelibolu savaşında, artık 61 yaşında olmasına rağmen, Avustralya Ordusu saflarında bir cerrah olarak katılmıştır. Aynı zamanda iyi bir fotograf ustası olarak, bu savaş esnasında yaptığı bir sürü fotograf hala korunmakta ve tarih değer taşımakta.
Alttaki satırlar, Avustralyalı cerrah Dr. Charles Snodgrass Ryan tarafından 1897'de yazılmıştır. Osmanlı Devleti hizmetinde geçen yıllarını anlattığı anılarını yazarken, 1878'de İzmir'den ayrıldığı sırada Osmanlı topraklarına
ebediyen elveda dediği sahneyi böyle tasvir etmişti. 1897'de anılarını yazarken, on yedi yıl sonra, 1914'te yeniden Osmanlı topraklarına seyahat edeceğini aklının ucundan bile geçirmediğini tahmin etmek güç değildir.

"Savaşın bütün fırtına ve sıkıntılarından sonra kendime bir dinlenme dönemi vermek zamanının artık gelmiş olduğunu hissediyordum. Bu sırada İngiltere'de bulunan annemden mektup alınca, beni birden bire saran bir şevk ile eşyamı toplayarak Messageries şirketinin Gamboge vapuruna atladım. İzmir'de Zara Dilber Efendi'ye, yani Vidin'de Osman Paşa'nın verdiği o unutulmaz baloyu düzenlemeye memur edilmiş kişiye rastlayınca hatıralarım canlandı. Bir öğleden sonrasının tamamını beraber geçirdik ve uzun uzun konuştuk. Bu çok medeni ve saygın centilmenle konuşmak, beni Türkiye'ye ilk geldiğim zamanlara geri götürdü. Tekrar vapura binip de, bu büyük ve garip imparatorluğa "Ebediyen Allahaısmarladık!" dediğim sırada neredeyse son gördüğüm çehre Zara Dilber Efendi'nin yüzü idi..."

Bakmadan Geçme