'ÖMÜR DEDİĞİN, BEŞİK İLE MUSALLA TAŞI ARASINDA...'

Günümüz Bulgaristan Türkleri Edebiyatı'nda ve Türk aydınları arasında çok önemli yer tutan, sevilen şair, yazar ve gazeteci Naim Bakoğlu'nu (1947 – 2023) kaybetmiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim.

Oysa, yaklaşık iki ay önce; Burgaz şehrinde, bu yıl yedincisi düzenlenen Türk Dili, Kültür, Din ve STK Çalıştayı'na birlikte katılmıştık.

Ani vefatıyla, arkasında çok sevdiği bir aile, kendisini sevip sayan binlerce okur bıraktı.

Sanal ortamda, Türkçemizi canlı tutmak uğruna, o tüm güzel insanları bir çatı altına toplayarak köprüler kurduğu, örf ve adetlerimizin dile getirildiği ve yaşatıldığı “Naim'in Köşesi - 2 ” sayfası da öksüz kaldı.

Aynı edebiyat sayfasında “Mart ayı, dert ayı. Ne hikmetse, ben hep Mart ayında kaybettim sevdiğim şair abilerimi; Latif Ali Yıldırım, Naci Ferhadov, Zahit Güney, Mehmet Cavuş, Galip Sertel ve bu yıl da... Naim Bakoğlu'nu!” - diyor, kısa şiirin nadir temsilcilerinden, saygı duyduğum şair İbrahim Kamberoğlu.

Ve akabinde, Hatice Zafer üyemizin dilinden dökülen: "Naim Baba, sen de mi?" ifadesi, kelimelerin tamamen kifayetsiz kaldığı bir yer...

Hayat işte, sürekli devinim içinde sonsuz ve sınırları olmayan bir süreç!

Şair, yazar ve gazeteci Naim Bakoğlu, 25 Nisan 1947 yılında, Bulgaristan'ın Deliorman yöresi Şumnu ili, Kulakova (Dolina) köyü doğumludur. İlk ve orta okulu doğduğu köyde, daha sonra öğrenimini Şumnu Tarım Meslek Lisesi'nde tamamladı. Askerliğini yaptıktan sonra, Yeni Pazar ( Novi Pazar ) şehrinin porselen fabrikasında, dekoratif ressam olarak çalışmaya başladı.

Milli ruhu yüksek olan şair, ilerici görüşleri ve aydın düşünceleri yüzünden, yerel yöneticilerin dikkatini çekti ve izlenmeye alındı. Fabrikada “tehlikeli” görülünce işten atıldı. İşsiz kalan Bakoğlu, önce inşaatlarda, sonra da Devne'deki çimento fabrikasında çalıştı. 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutularak Türkiye'ye göç etti. Bir yıl İzmir / Aliağa'da yaşadı. 1991 yılında, Bulgaristan'a dönerek, faal olarak “Hak ve Özgürlükler Hareketi”ne katıldı. Hareketin yayın organı olan Hak ve Özgürlük gazetesinin Kuzeydoğu Bulgaristan muhabirliğini üstlendi.

Naim Ömer Bakoğlu, yazmaya küçük yaşlarda şiirle başladı. Bulgaristan'da o dönemde Türkçe yayımlanan Yeni Işık gazetesi ve Yeni Hayat dergisinde, Sofya Radyosu'nun Türkçe yayınlarında sesini duyurmaya başladı, edebiyat yarışmalarına katılarak ödüller aldı.

Bugüne kadar elimizde, sağlığında yayımladığı Sokaktaki Adam ve Bizim Sokak başlıklarını taşıyan iki şiir kitabı, anılar ve kısa öykülerden oluşan Bülbülün Yuvası ve Azman (Türkçe ve Bulgarca) adlı romanı kaldı.

Şiirlerinde ve diğer çalışmalarında özellikle Deliorman Türklerinin geçim sıkıntılarını, göç acılarını ve totaliter Bulgar yönetiminin baskılarını dile getirdi. Ayrıca röportajlar yaptı, siyasi makaleler ve yol / gezi notları yazdı. Eserleri, Bulgaristan'daki Türkçe basın organlarında yayımlandı.

Kuzey Kıbrıs, Ankara, İstanbul, Marmaris, Datça ve Elazığ gibi değişik şehirlerde düzenlenen şiir şölenlerine katılarak Bulgaristan Türkleri şiirini temsil etti.

Bulgarca da bilmekte olan şair, evli ve iki kız çocuğu babasıdır.

Naim Bakoğlu ile görüşmelerimizde, zihnimde son derece mütevazı, ölçülü, dengeli, hoşgörülü ve Bulgaristan'da yaşayan Türklerin kültürel kimliğini koruma misyonuna bilinçli olarak bağlı bir insan imajı oluştu. Sohbetlerimizde bir kez olsun ötekiliştirmeye yönelik olumsuzlukları dile getirmedi.

Dönemin totaliter rejimi tarafından, “soya dönüş” başlığı altında yürütülen baskıcı politikalara karşı yaşadığı haksız aşağılanma konularından ihtiyatlı bir şekilde kaçınmıştır. O, kin besleyebilecek ve intikam arzusu taşıyabilecek bir insan değildi.

Ölümünden sonra bize sadece 4 yayımlanmış eserini miras bırakmış olması, onun Bulgaristan Türkleri edebiyat tarihindeki yerini azaltmaz ve değersiz kılmaz.

Şiirleri, yalnızca ele aldığı konuların önemi nedeniyle değil, aynı zamanda ana dilimizin söz varlığını kullanarak yarattığı zarif, zengin, etkili şiirsel söylemiyle, yaratma yeteneğiyle, yüksek bir sanatsal değere sahiptir.

Şiirsel söz dağarcığının özgünlüğünden, şiirlerinin ritmik ve melodik doğasından, imgelerden her zaman etkilenmişimdir.

Bakoğlu'nun düzyazı eserlerindeki dilde, gerekse lirik eserlerindeki nazım düzeninde, Türk folklorunun etkileri açıkça hissedilmektedir. Onun dizeleri Bulgaristan Türklerinin şiirini her tür uluslararası platformda bizleri hakkıyla temsil etmektedir.

Roman türü, başlı başına Bulgaristan Türkleri Edebiyatı'nın çok verimli olmadıkları bir türdür. 1970'lerden sonra ise ayrıca belirgin bir durgunluk yaşayan bu edebiyat dalına Naim Bakoğlu “Azman” adlı romanıyla bireysel katkı sağlamıştır.

1990 yıllı sonrasından vefatına dek, Bulgaristan'da yaşayan Bakoğlu'nun güçlü şair yönü ve deneyimli gazetecilik kimliği sayesinde roman türünü deneyen temsilcilerden biridir.

“Azman” (2006) romanında Naim Bakoğlu, hazır bir malzeme üzerinde roman kurgusuna girişir. Uzun yıllar şiir türünde kalem oynatan şair, Deliorman Türk folklorunda bilinen bir efsaneyi romanlaştırır.

2006 yılında, Silistre'de yayımlanan kitap, uzun yıllar şiir türüyle yetinen Bulgaristan Türk okuyucusu üzerinde, tıpkı diğer romanlar gibi ilgi uyandırır. Azman adlı genç ile Cemile adlı bir ağa kızının, hüsranla biten aşk hikâyesi üzerinde temellenir. Oğlu olmayan Deli İsmail Ağa, Azman'ı evladı gibi bilir; ama zamanla Azman ile kızı Cemile arasında aşk doğar ve evlenmek isterler. Bu süreçte Hacca giden Ağa, kızını bir başka ağanın oğluna verir. Aşıklar bu duruma direnseler de bir araya gelemezler. Bu evliliğe dayanamayan Azman, canına kıyacak, bir müddet sonra Cemile de veremden ölecektir...

Yazar, şiire bağladığı Azman'ın kararını, şu duygusal dizelerle nokta koyar:

”...Yitirmiş aklını, fazla dayanamamış Azman

Armut ağacına yürümüş, çıldırmış bir anda.

Davul zurna sesleri gelirken aşağılardan

Yıpranmış bedeni yaprak gibi sallanmış dalda!”

Özellikle bu romanda dikkati çeken ayrıntı, yazarın kendi aile tarihi ve anıları üzerine, Deliorman yöresine özgü, bolca folklorik malzemelerden beslenmesidir. Uzun süren araştırmaları neticesinde, efsaneye dayalı kurguyu zenginleştiren bu özellikler, yardımcı unsurlar olarak kullandığını söyleyebiliriz...

Bakoğlu'nun eserlerindeki iç konuşma ve diyalogların özgünlüğü, Kuzeydoğu Bulgaristan yöresinde yaşayan Türklerin ve bugüne kadar korunan lehçelerinin dil özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda eserlerinde, yerine göre çağdaş Türk dili normlarına uygunluğu dikkat çekmektedir.

Dil olmadan, edebiyat olmadan, folklor olmadan hiçbir etnik topluluğun veya halk kimliklerini korumanın yolu yoktur.

Naim Bakoğlu'nun, bu insani davaya çok fazla enerji ve emek sarf ettiği, çevresi tarafından da bilinir. İmliğine dayalı hak ve özgürlüklerini, kültürel farklılıklar karşısında korunması, toplumsal çeşitliliğe ve ötekilek gibi kavramlara saygı, etnik ve dini olarak kendi kaderini tayin etmesi, kim olduğunu bilme hakkı ve atalarından miras kalan ahlaki ve manevi değerleriyle gurur duyması, her birey için olduğu gibi, onun da en tabi hakkıydı.

Naim Bakoğlu, çok önceden yolunu belirlemiş olmalı ki, 53 yıl önce yazdığı “Bir Şairin Duası” başlıklı serbest nazım şiirinde şöyle seslenmişti;

“...Sıva kollarını işçi dayı; Vur, vur, vur!

Ağır yumruklarınla kısır başımı kır.

Nasırlı ellerini uzat, perdeli gözlerimi oy!

Çıkarıp at, avare kalbimi. Yerine, insan kalbi koy!..”

Ve bugün, yüreği deryalar kadar geniş, kalbi hayat ve neşe dolu, cana yakın bir Deliorman insanı olan Naim Bakoğlu'nu uğurladık.

Artık, Sokaktaki Adam kitabında dile getirdiği “yastık altı” şiirlerine de ihtiyacı yoktu.

Seçimi de zaten hep sanat ve edebiyat yönünde olmuştur. Sanat onun hayatıydı. Yıllarca kan kaybeden Bulgaristan Türkleri edebiyatı, yeni bir kalkınma dönemine girdiği ve günümüzdeki demokratik koşullar içinde, totaliter rejim döneminde aldığı yaraları sarmaya başlamışken, ana dili olan Türkçeye sahip çıkma uğuruna, büyük bir azimle çalışmalarını sürdürmekteydi. Kendini ifade etmek için bıraktığı eserler bir girişimin, bir yatırımın parçası olduğu bilinciyle daha sevgi dolu, daha insan olmanın bir yolu seçtiğinin peşindeydi.

“İnsan” adlı şiir derlemesi kitabının ön sözünde şöyle demişti:

“Ömür dediğin, beşik ile musalla taşı arasında, hiç farkına varmadan geçiverir. Ve insan, bundan sonra ya iyilikleri, ya da kötülükleri ile anılır. Ben ardımda iyilikleri, hoşgörümle hatıralarımı bırakmayı tercih ettim!"

Çünkü, sanat (özellikle edebiyat) yoluyla iletilebilecek ve gelecek nesillere miras kalabilecek çok önemli araçlar olduğuna göre, Naim Bakoğlu bu gerçeğin farkındaydı. Dolayısıyla, zaman içinde onun bıraktığı eserleriyle, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin manevi değerlerinin taşıyıcısı olacağına inanıyorum.

Yahya Akbulut,

Razgrat, 04.04.2023

Yorumlar 1
Rakif Yıldız 05 Nisan 2023 00:16

Bu haber değerli şair yazar Naim Bakoğlunu mücadelesini ve emeklerini çok güzel anlatmış.Böylekıymetli değerlerimizi tanımak ve tanıtmak ve eserleriyle yaşatmak çok önemli.Bu haberi değerli buluyorum. Degerli şair ve yazarımız Naim Bakoğlu'nu unutmayacağız.Mekânı Cennet olsun.

Bakmadan Geçme