NİHAT ALTINOK'UN YARATICILIĞI...

   Kırcaali'nin Durabeyler köyünde doğan Nihat Altınok'un özgeçmişini ve yaşamındaki değişimleri, gelişmeleri, ayrışmaları ve kendi içine doğru akan bir yalnızlık nehri olan özgeçmişine ait bilgileri kitaplarında ve çeşitli kaynaklarda sizler de kolayca bulup okuyabilirsiniz.

NİHAT ALTINOK'UN YARATICILIĞI... Kırcaali'nin Durabeyler köyünde doğan Nihat Altınok'un özgeçmişini ve yaşamındaki değişimleri, gelişmeleri, ayrışmaları ve kendi içine doğru akan bir yalnızlık nehri olan özgeçmişine ait bilgileri kitaplarında ve çeşitli kaynaklarda sizler de kolayca bulup okuyabilirsiniz. Burada ben özellikle onun yazdıklarından ve edebi kişiliğinden sözetmek istiyorum. Çünkü bana göre, bir yazarın edebiyatı özgeçmişinin önüne geçmelidir. Bana göre edebiyatın yazara yüklediği misyon da budur zaten. O nedenle kalıcı edebiyat yapıtı vermeyi isteyen her yazar, bunu kanıtlamak için çok çalışmalıdır. Kalıcı yapıtlar verirken de her zaman ve her yerde karşılaştığımız, “Neden yazıyorsunuz?” sorusunu sık sık kendimize sormalı ve en doğru yanıtı verebilmeliyiz.Yazdıklarından yola çıkarak da Nihat Altınok'un bu soruya en doğru yanıtı veren yazarlardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Onun yazdıklarından sözetmeden önce, bu soruyu yanıtlayacak bir anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum. Şair Kemal Özer'i iki binli yılların başında Hollanda'ya davet etmiştik. Birlikte çeşitli kentlerde edebiyat üzerine konuşmalar yapıyor, şiirler ve öyküler okuyorduk. Kemal Özer, şu havai fişek depolarında çıkan yangınlar ve patlamalar nedeniyle bir mahallesi harabeye dönen Enschede(Enşgedey) kentindeki etkinliğimizi açış konuşmasına başlayıp, selamlama faslını geçtikten sonra, “Şimdi diyeceksiniz ki, neden yazıyorsunuz? Neden bir duvar ustası değil, bir iş adamı değil, bir kalaycı değil, bir öğretim görevlisi değil de, bir şair oldunuz? Niye şiir yazıyorsunuz? Bunu sizlere daha kolay anlatabilmek için bir anımı anlatmak istiyorum. Dedi ve kısa bir soluklanmadan sonra da, “ Yıllar önce bir grup arkadaşla biz Sofya'ya gitmiştik, bir festivalinin çağrılısı olarak. Bir gün kenti çıkıp, bahçeler ve ekili tarlalar arasındaki patika yollarda yürümeye başladık. Yürürken de Fahri Erdinç'le, Türkçe konuşuyorduk. Bir süre yürümüştük ki, Türkçe konuşmamız, o anda yanımızdan geçen orta yaşı geçmiş bir adamın dikkatini çekti. Dönüp bize nereden geldiğimizi ve kim olduğumuzu sordu. Biz de Fahri Erdinç aracılığıyla, kendimizi tanıtıp, şair ve yazar olduğumuzu söyledik. Sohbet epeyce uzadı. Nasıl olduysa, konuşmalar esnasında arkadaşlardan birinin aklına geldi. Bize bunca soruyu soran adama; ‘Eh beyim biz kendimizi tanıttık, ya siz kimsiniz?' diye bir soru sordu. Adam önce bize baktı. Sonra kente doğru döndü. Daha sonra da elini uzatıp, Vitoşa Tepesi'nin eteklerini göstererek, “Şu yamaçtaki evleri görüyor musunuz, aşağıdakileri de, ovadakileri de değil, yamacın en yukarısındakileri.' Dedi. Hepimiz o yöne bakıp, yamaca sıralanmış bahçeler içindeki yeni yapılmış evleri gördüğümüzü söyledik. Adam tekrar parmağıyla o evleri göstererek, ‘ Ben işte o evleri yapan ustayım' dedi ve yürüyüp gitti. Adamın arkasından bakarken, söylediklerini düşündüm ve şöyle bir sonuca vardım. İnsanlar hep bir şey olmak için bir işi yaparlar. Çünkü insanın bir şey olabilmesi çok önemlidir. Bir şey olmak için de bir iş yapmak gerek. Sanırım biz şairler, yazarlar da bu dünyada bir şey olmak için şiirler, öyküler yazıyoruz. Bir de belki dünyamızda olanlar karşısında sessiz kalmamak için.” Dedi. Ben de Kemal Özer'in bu anlatısından yola çıkarak diyorum ki, yazar Nihat Altınok da bu dünyada varlığını kanıtlamak ve bir şey olmak için öyküler ve romanlar yazıyor. Öncelikle söylemem gerek ki, onun roman ve öykülerinin çoğunda Rodoplar'ın serin, Anadolu'nun sıcacık esintilerini kolayca hissedeceksiniz. Elbette bu özellik sadece Nihat Altınok'a özgü bir şey değil. Bu sanırım tüm yazarların bir ortak yanı. Eğer okuyucu okuduğu kitaplardaki metinlerin ayrıntılarına dikkatle bakabilirse, yazarın doğduğu coğrafyanın oradaki ayrıntılarda saklı olduğunu kolayca görebilir. Sanırım yazarlar de çocukluklarının geçtiği coğrafyaya minnet borçlarını böyle ödüyorlar. Bana göre, Nihat Altınok da doğduğu ve çocukluğunu bıraktığı Kırcaali'ye, Ardino'ya ve Durabeyler'e borcunu böyle Rodoplar'ın serin soluğunu paragraflara üfleyerek ödemiş. Ayrıca o yıllarca turist rehberi olarak adım adım gezdiği Anadolu'ya da aynı yöntemle minnet borcunu ödemiş, çeşitli öykü ve romanlarındaki betimlemelerinde. Onun metinlerindeki bu özelliği hemen hemen tüm yapıtlarının betimlemelerinde bulabilirsiniz, fakat Labirent Çığlıkları adlı öykü kitabındaki Müderris öyküsünde adeta hissedersiniz. Nihat Altınok'un diğer yazarlar gibi doğduğu topraklara minnet borcunu ödemesine böylece dikkat çektikten sonra, onun yazarken roman kuramlarına da sıkı sıkıya bağlı olduğunu söylememiz gerek. Altınok, metinlerinde ünlü roman kuramcısı George Lukas'ın roman kuramı olarak belirlediği “olabilirlik” özelliğine de alabildiğine dikkat etmiş. Ayrıca onun metinlerinde her yazarın kendine has özelliklerinin belirleyicisi olan ayrıntılar da, karakterlerin nitelik ve özellikleri de kendine özgü. Bana göre bu da onun kendine özgü üslubunu yaratmasının en önemli kanıtı. Nihat Altınok, kalıcı edebiyat ve yazarlık sorumluluğuyla, yaratılarında ayrıntılara dikkat ederek yazdığı öykü ve romanlarında, gezip gördüğü yerlerin tanıklığını da yapıyor. Bizi oralarda yaşamış kültürlerden de haberdar ediyor. O bunu bir anı yazarı, ya da günlük tutan biri gibi yapmıyor. Gittiği gördüğü yerleri yazarken, oraları çevresiyle güzelce öykülüyor. O öyküleme de anlatılan yerlere bir anlatım zenginliği katıyor. İşte bu zenginlik hem karakterlerinin yaşamına bir zenginlik katıyor, hem de anlatımlarını genişletiyor, öykülemeye de bir kalıcılık kazandırıyor. İşte bütün bunlar da bana göre Nihat Altınok'un anlatıcılığını ayrıcalıklı kılmaya yetiyor. İnanıyorum ki gelecekte onun yazdıklarını değerlendirecek edebiyat tarihçileri, onun bu özelliğine daha çok dikkat çekeceklerdir. Nihat Altınok, öykü ve romanlarındaki dil özelliğiyle de diğer yazarlardan farklıdır. Çünkü onun kullandığı dil, anlatıma zenginlik kattığı kadar, konuları da genişleticidir. Bunu biraz açacak olursak, Altınok'un yazarken kullandığı dilin geniş coğrafyası gelmeli aklımıza. Çünkü o hem Anadolu'da, hem de Trakya coğrafyasında konuşulan dilin zenginliklerini taşımaktadır öykü ve romanlarına. Çünkü o Anadolulu yazarlardan da, Trakyalı yazarlardan da daha zengin bir sözcük dağarcığına ve dil kullanımı çeşitliliğine sahiptir. Bu özellikler de onun anlatımına hem zengin bir ahenk katmakta, hem de anlatılara genişleme fırsatı vermektedir. Onun metinlerinde kullandığı sözcüklerin çoğu da doğurgan olduğu için de, okuyucuda derinlemesine, bir ufkun genişlemesine yol açmaktadır. Kullandığı sözcüklerin türetilebilir olması da onun bir başka yazarlık artısıdır. Dil ve anlatıda ulaştığı bu yetkinlik, Nihat Altınok'un kalıcılığı ve yapıtlarının zaman duvarını aştığının en iyi kanıtıdır. Bir yazara kalıcı edebilik unvanını kazandıran da bu özelliklerden başka nedir ki? Burada belirtmemiz gereken, onun bir başka özelliği de o karakter yaratmıyor, karakterlerle yaşıyor, yaşlanıyor. Onlarla birlikte yaşadıklarını da kısa öykülerinde işliyor, ya da uzun öykülerine konu ediniyor. Onun gezip gördüğü her yere karakterleri de gidebiliyorlar. Ya da o karakterlerinin gittiği her yere gidebiliyor. Örneğin İdamlık Masum'daki Tolga, hem yazarla bir seyyah gibi geziyor, hem de bir rehber gibi okuyucuyu gezdiği yerlerde gezdiriyor. Çeşitli öykülerindeki çeşitli kahramanlar da aynı Tolga gibi örneğin, Ziya da, Kaan da, Murat da, Vera da, Svetlena da, Bay İvan da ... Elbette sadece karakteriyle bizi dolaştırmıyor Altınok, bize kendi gezdiği yerleri de güzelce tanıtıyor. Öyküyü okuduktan sonra, okuyucu da oraları görme arzusuyla doluyor. Fakat bununla birlikte, Nihat Altınok okuyucusunu karakterlerinin yaşamına hapsetmiyor. Zaman zaman onlara dinlence olanağı verdiği kadar, karakterleri de kendi yaşamlarına katma olanağı da veriyor. Nihat Altınok'un işlek kalemi, düzyazının her alanında ürün veriyor. O roman ve öykü alanında olduğu gibi, mizah alanında da başarılı. Murat TUNCER


Bakmadan Geçme