KURBAN DERİSİ PARASIYLA YAPILAN  KIRCAALİ MEDRESESİ

* Düşünüp taşınmışlar ve sancak kasabamızda bir okul, bir medrese olmasını kararlaştırmışlar. Ama ardı arkası kesilmeyen savaşlardan sonra, bu yararlı iş için insanımızda, elde avuçta beş kuruş bile yoktur. * Akil adamlarımız kesin bir karar alır Sancağımız da kesilen bütün kurbanların derileri toplanıp satılacak ve bu dava uğruna değerlendirilecek! Böylece geceli gündüzlü hummalı uğraşılar sonucu bina dikilir ve eğitim için kapılarını geriye kadar açar...' * Ne var ki, bundan birkaç zaman önce burayı ziyaretimde, giriş kapısının ne sağında, ne solunda bir asıl tabela göremedim. Bu binanın yıllar önce bir eğitim mekanı veya Medrese olduğunu anlatan bir yazıya rastlamadım.

Bilenler vardır, bilmeyenler vardır. Kurban Bayramı deyince, benim ilk aklıma Kırcaali'deki Medrese gelir.

Rüştiye okulundan mezun olunca, bu kadarlıkla yetinemezdim ve kafamda büyük büyük planlar vardı. Nerede okumalıydım?Kırcaali'deki Pedagoji Okulu benim için en elverişli fırsatlardan biriydi...

Okula başlamıştım. Buna aile efradından en çok da dedem sevinmişti. Bir zamanların Medrese binası hem yurdumuz, hem de meşgale mekanımızdı.

Dedem beni şöyle dizinin dibine oturttu ve gözlerimin içine bakarak;

“ Oğlum, dedi, o medrese binası için ne biliyorsun?”

“ Hiç, dedim, çok büyük bir bina, geniş, güzeeeel...”

“ Doğru, büyük bir binadır! Nasıl bu hale getirildi, bilmiyorsun, değil mi?”

Meraktan gözlerimi dikmiş dedeme bakıyordum. O sürdürdü açıklamasını.

” Bundan otuz - kırk yıl önceydi, o zamanın akıllı ve gün görmüş adamları, düşünüp taşınmışlar ve sancak kasabamızda bir okul, bir medrese olmasını kararlaştırmışlar. Ama ardı arkası kesilmeyen savaşlardan sonra, insanımızda bu yararlı iş için elde avuçta beş kuruş bile yoktur.

Akil adamlarımız kesin bir karar alır; Sancağımız da kesilen bütün kurbanların derileri toplanıp satılacak ve bu dava uğruna değerlendirilecek! Böylece geceli gündüzlü hummalı uğraşılar sonucu bina dikilir ve eğitim için kapılarını geriye kadar açar...”

Benim okuduğum ve bizi barındıran bina üstüne bu bilgileri alınca çok sevinmiştim. Daha sonraları da bu görkemli yapı hakkında başka yerlerden de malumatlar edinince, gerçekten Rodoplar insanımızın bilgi ve iman uğruna yapmış olduğu fedakarlıkların haddi hududu olmadığını anladım.

Komünist rejimi, pek tabii ki, bu binanın eğitici görevlerini tahammül edemez ve kaldıramazdı. 1970- 1980'li yıllarında insanlarımızın canı, kanı ile vücuda getirilen ve mimari açıdan da eşine rastlanmayan bina müzeye dönüştürüldü.

Buna kim karşı koyabilirdi? O vakitler, gözü kanlı insanların astığı astık, kestiği kestikti.

Ne var ki, bundan birkaç zaman önce burayı ziyaretimde, giriş kapısının ne sağında, ne solunda bir asıl tabela göremedim. Bu binanın yıllar önce bir eğitim mekanı veya Medrese olduğunu anlatan bir yazıya rastlamadım.

Küçücük bir hatırlatma, kimin başını ağrıtır ki?

Mehmet ALEV

Bakmadan Geçme