KİMSE BANA GELİP, NASIL BİR MÜCADELE VERDİĞİMİZİ SORMADI
* 1989 yılı öncesi, komünist rejime karşı verdiğimiz mücadele esnasında verilen onlarca şehit ve gazimiz var. Bunları tanımamamız için bazı odaklar elinden bütün geleni yaptı. Bu sebepten dolayı, kimler tarafından nasıl bir mücadele verildiği genelde bilmiyor. * Çok sevdiğim halkım, benim anlattıklarım, 1989 yılları öncesi ve sonrası için bir aydınlatma olacaktır. Sizlere yardımcı olabilmek için, olaylara sırası ile fazla uzatmadan gireceğim, onları yaşadığım gibi net anlatacağım. * Türk olan arkadaşlarımı bir yere topladım ve eğer isimlerimize dokunmaya kalkışırlarsa, kamyonlarımızı sınıra kadar sürecektik ve uçurumdan aşarı doğru Yunanistan'a geçmeyi karar aldık... * Türk makamlarına durmadan, acilen tedbir alınsın, bize yakın zamanda saldıracaklar diye uyarılar gönderiyorduk. Hatta, komünist partinin bu yönde aldığı gizli bir kararın fotokopisini bile göndermemize rağmen, her zaman bizi rahatlatıcı cevaplar aldık.
KİMSE BANA GELİP, NASIL BİR MÜCADELE VERDİĞİMİZİ SORMADI
Çok sevdiğim halkım, arkadaşlarım ve dostlarım!
Bilindiği gibi amansız bir hastalığın pençesindeyim. Bu hasta yatağımdan, ebediyete göç etmeden, sizlere söyleyecek, anlatacak çok şeylerin olduğunun farkındayım.
1989 yılı öncesi, komünist rejime karşı verdiğimiz mücadele esnasında verilen onlarca şehit ve gazimiz var. Bunları tanımamamız için bazı odaklar elinden bütün geleni yaptı. Bu sebepten dolayı, kimler tarafından nasıl bir mücadele verildiği genelde bilmiyor.
Kitaplar yazıldı, gazete ve dergi baskıları var, derneklerimiz var, parti teşkilatları kuruldu. Türkiye devletimiz var, onun medyası var, fakat bu zamana kadar kimse bana gelip, nasıl bir mücadele verdiğimizi sormadı.
Anlaşılıyor ki, sanki 1984 yılı öncesi Bulgaristan'da o kadar çok kurulmuş illegal örgüt varmış ki, sıra bir türlü bana gelmedi... Halbuki, mahkeme kayıtlarına göre, üyelerinin yüzde kırkı yakalanmasına rağmen, bu zamana kadar kurulmuş olan illegal örgütlerden Uzun Kış örgütü, bütün Bulgaristan'ı kapsayan en büyüğü ve en uzun süre faaliyet göstermiş olanı. Bulgaristan istihbaratı DS, bizim bu cesaretimize ve etkinliklerimize çok şaşırmıştı. Sadece bu tespit bile ne kadar soru işaretleri doğurmakta...
Ömrümün son günlerinde, zamanım yettiği ve elimden geldiği kadarıyla, gerçekleştirdiğimiz bu amansız mücadelemizi ve yaşadıklarımızı herkesin öğrenmesini arzuluyorum. Sorularınıza cevap vermeye bütün samimiyetimle hazırım. Aslında bütün anılarımı yazmak isterim. Aslında bunu çoktan yapmalıydım, birçok kardeşimin bunu benden rica etmişti ama ben hep ertelemiştim...
Bu anılarımı yazmak, halkıma ve bu kutsal saydığımız dava içine sürüklemiş olduğum arkadaşlarıma karşı son görevim olacaktır.
Sofya ceza evinde şehit düşen Liderimiz Ömer EFENDİOĞLU ( Büyük fotograftaki) ve öğretmen Halilibrahim YAĞCI dışında hepsi şimdilik sağ hoş ve ayaktalar, her yazdığımı teyit etmek hakkına sahipler. Unuttuklarım olursa, hatırlatma hakkına da sahipler. Anılarımı, sizleri sıkmama şartıyla kısa tutacağım.
Çok sevdiğim halkım, benim anlattıklarım, 1989 yılları öncesi ve sonrası için bir aydınlatma olacaktır. Sizlere yardımcı olabilmek için, olaylara sırası ile fazla uzatmadan gireceğim, onları yaşadığım gibi net anlatacağım. Sorgulama ve kavramada sizlere iş düşecek, o sebepten sorular sorabilir, konuyu açabiliriz.
Milliyetçi duygularım daha çocukluk yıllarımda başladı diyebilirim. Evimizin yakınında metruk bir kilise vardı. Vaktinde köyümüze tayin edilmiş Bulgar kökenli memurlar için yapılmıştı. Ana okula giderken, her gün ben bu kilisenin ne işi var köyümüzde diyerek, belirli sayıda camını kırıyordum. Orta okuldan sonra beraber takıldığımız arkadaşlar, genelde ağabeyimin akranıydılar ve benden on yaş büyük ve çoğu Türk milliyetçi ruhu taşımaktaydılar.
Küçük yaşımıza rağmen, 1971 yılında Pomakların ve Çingenelerin isimlerinin dönüşmesinden dolayı tepkimizi bir şekilde gösterdik. 1974 yılındaki Kıbrıs olaylarında ise gönüllü olarak savaşa katılmak için Filibe'ye gittik. Konsolosluğun önünde polis köpeklerinin, copların ve itfaiye araçlarının şiddetine maruz kaldık. 1975 yılında Smolyan şehrinde askerdim. Herkesin isimleri değiştirilecek diye, yeni isimler seçmemiz için elimize birer liste verdiler. Şoför olarak kamyonlarla Yunanistan sınıra malzeme taşıyorduk. Türk olan arkadaşlarımı bir yere topladım ve eğer isimlerimize dokunmaya kalkışırlarsa, kamyonlarımızı sınıra kadar sürecektik ve uçurumdan aşarı doğru Yunanistan'a geçmeyi karar aldık...
Bu arada Dospat, Gövren ve Borinovo olayları yaşandı ve sadece onlarla sınırlı kalınacak diye söylendi. Kısa bir zamandan sonra, aramızdan birisi beni ihbar etti ve böylece sınırdan kaçma niyetimiz deşifre oldu. Askeri mahkemede yargılanmak için sorguya çekildim ama Allah'ın ve komutanımın yardımı ve iyi niyetiyle bu beladan kurtuldum.
Askerlik bitti. Bir süre Darıdere'de şoför olarak çalıştım, akabinde, 1982 yılının başlarında uzun zaman dostluk ettiğim ve birbirimizi iyice tanıma sürecinden sonra, rahmetli gazimiz Halilibrahim Yağcı ile bir araya geldik. Todor Jifkof'un, sık sık "Edinna natsiya" ( Tek ırk) demesinden ve Boris Deribeyef 'in kitabından çok rahatsız olmuştuk.
Yakında Bulgaristan'daki Türklerin de isimlerine saldıracaklar diye bayağı uzun bir mektup hazırladık. Halilbram ağabeyin Almanya'da çalışan bir akrabasından, bu mektubumuzu Türk resmi makamlarına gönderdik. Bir ay içinde geri cevap aldık. Bizden istenenler vardı, onları hemen yerine getirdik ve böylece bağlantı sağlandı, ilk adım artık atılmıştı...
1983 yılında Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı devlet araç denetleme kurumunda çalışmaya başladım. Güvendiğimiz Mümin Efendioğlu'nu da yanımıza aldık..
Türk makamlarına durmadan acilen tedbir alınsın, bize yakın zamanda saldıracaklar uyarıları gönderiyorduk. Hatta, komünist partinin bu yönde aldığı gizli bir kararın fotokopisini bile göndermemize rağmen, her zaman bizi rahatlatıcı cevaplar aldık. "Sakın korkmayınız, Türkiye Cumhuriyeti devleti sizlerin arkasında!" deniliyordu.
Her defasında sabırlı olmamız söylendi. Böylece 1984 yılının sonunda, 26 Aralık'ta Kara ve Uzun Kış üstümüze çöktü.
Bizlerde gizli görevimizin başına geçtik. Bu tarihten sonra her attığımız adım tehlike dolu ve cesaret gerekiyordu...
Allah, nasip ederse, bu yazımın devamını diğer sayıda okuyacaksınız. Takatim ve yazacak gücüm olursa yakında görüşmek üzere! Sizleri çok seviyorum! Destek ve önerilerinizi bekliyorum...
Gazi Mehmet AYYILDIZ,
İstanbul