İSTANBUL'DA KUDUZ
O gece, her zaman olduğu gibi, işe gitmek üzere evden çıktım. Beni getirip götüren taksicinin başka bir işi çıktığı için, durağa kadar yürüyüp, oradan başka bir arabaya binmem gerekiyordu. Sokaklar bomboştu. Boğucu bir hava vardı. Ruhlar sokaklara dökülmüş gibi, ölüm kokusu esiyordu...
Milenyumdan önceki kıştı. İstanbul'u büyük felaket sarmış, her yerde kuduz salgını vardı. Büyük küçük demeden, sokaklarda yüzlerce insan telef olmuştu. Bir türlü önüne geçilemiyor, her gün bir kaç kurban daha alıyordu sokak köpekleri. Özellikle İstanbul'un tarihi surlarında, eski tarihi yapıların diplerinde daha çok dolanırlardı...
Babam yeni ölmüştü. Aklıma hiç korku falan gelmiyordu. Sokaklarda baliciler, tinerciler ve şarapçılar bile azalmıştı. İnsanlar korkudan çarşıya bile çıkamaz oldu. Geceleri İstanbul'da ölüm kokusu esiyordu. Herkes bir korkuyla yaşıyordu...
O gece, her zaman olduğu gibi, işe gitmek üzere evden çıktım. Beni getirip götüren taksicinin başka bir işi çıktığı için, durağa kadar yürüyüp, oradan başka bir arabaya binmem gerekiyordu. Sokaklar bomboştu. Boğucu bir hava vardı. Ruhlar sokaklara dökülmüş gibi, ölüm kokusu esiyordu...
Daha yirmi adım atamadım ki, karşımda beş kocaman köpek. Ağızlarından salyalar sarkmış, gözleri fal taşı gibi açılmış, ağır, ağır bana doğru geliyorlardı. Nefes alıp verişlerini bile çok yakınımda hissettim. Ürperdim, korktum ama kaçamazdım. Elimde küçük bir çanta. Geri dönemezdim. Kalbim durmuştu sanki. Yere çöktüm. Başımı kollarımın arasına aldım. Gözlerimi kapattım. Son duamı ederek, Allah'ıma sığındım. Bir ara biraz öteden geçen bir erkek ile, bir kadının seslerini duyar gibi oldum;
- Salak şey, niye kaçmıyor ki? dedi kadın.
- Hayır! En doğrusunu yapıyor. diye cevap verdi erkek.
Onlar geçti gittiler. O anda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu pek düşünemiyordum, gözlerim kapalı, başım yere doğru eğilmiş öylece duruyordum. İstanbul'un merkezinde, Topkapı ve Çapa arasında bulunan sokakların birinde idim.
Dua ediyordum, fazla uzun sürmeden, inşallah, çabuk can veririm diye düşünüyordum... Gelen giden yoktu, saniyeler saatlere dönüşmüş, zaman adeta geçmek bilmiyordu. Artık beklemekten sıkılmış, başımı kaldırarak, sağa sola bakındım. Her tarafa göz attım, ama köpekler yoktu. Onlar kendiliğinden gitmişti. Kim bilir, belki kendiliğinden değildi. Yüce Rabbime şükrettim. Gözlerimden yaşlar boşalmıştı. Güzel Allah'ım sen büyüksün! En doğrusunu sen bilirsin, dedim. Başımı önüme eğdim ve yoluma devam ettim...
Öykü Gençay DÜLGER,
Pravda Köyü