* Mukaddes Nalbant gibilerini milletvekili seçerek, Bulgaristan'daki bütün şehitlerimize ve gazilerimize, Kuzey Makedonya'daki rahmetli Yücelcilere, Batı Trakya'daki Sadık Ahmetlere, Bosna'da ve Kosova'daki kahramanlarımızın anısı önünde büyük bir saygısızlık etmiyoruz mu?
PAYLAŞ
Bulgaristan'da gerçekleşecek olan parlamento seçimleri için partiler seçim listelerini artık dikkatimize sundular.
DPS'nin Kırcaali ilinin milletvekili aday listesinde kimlerin yer aldığını gördüğümde istemeyerek de olsa o acılarla dolu 1984 - 1989 yıllarına geriye döndüm.
1987 yılında, despotik komünist rejimin birer siyasi mahkumu olarak yüzlerce masum Türk evladı, Eski Zağara ceza evinin ikinci müfrezesinde haksız yere yatıyoruz.
Tamamen "beyin yıkama" amaçlı, bazen haftada bir veya iki haftada bir kere iş çıkışından sonra, bizler - devletin zoraki "soya dönüş" dayatmasına karşı koyanlar, toplu halde sinema salonuna götürülüp rejimin hazırladığı propaganda filmlerini izlemeye mecbur kalıyorduk...
İşte böyle bir günde yine sinema salonunu mecburen doldurmuştuk. Bu sefer izleyeceğimiz film güya belgesel niteliği taşımaktaydı. Konusu da bir takım satılmış sözde Türk asıllı "entelektüellerin," rejimin silah zoruyla gerçekleştirdiği isim değişimini "haklı ve doğru" çıkarma çabalarıydı...
Ama bütün bunlar bizim için çok ucuz numaraydı ve bunu yutmamız ise mümkün değildi.
Sahnenin birisinde konuşan kadın tanıdık çıkmıştı. Kasaba parkında, ağaçların gölgesinde bulunan banka oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, bu çok rahat tavırlı kadın, güya nenesinin sandıklarını karıştırırken eski Bulgar elbiseleri görmüş ve böylece İslamlaştırılmış Bulgarların torunu olduğunu ve bundan büyük mutluluk duyduğunu uzun uzadıya kamera önünde anlatıyordu...
Komünistlerin bülbülü olmayı tercih eden bu kişi Mestanlı lisesinde öğretmen olarak çalışan Mukaddes Nalban'tın ta kendisiydi...
Bu denli tamamen deli zırvalıklarını dinlememek için hepimizin hemen sinema salonunu terk etmemize rağmen, bir hafta sonra iş çıkışından sonra, bizleri yine aynı sinema salonuna götürdüler. Bu sefer her ik-üç mahkum arasına birer gardiyan oturtuldu.
Ekranda, daha önce izlememek için boykot ettiğimiz aynı film çıktı. Bazı arkadaşlarımız yine salonu terk etmek için hamlede bulundular, fakat kalın enseli gardiyanlar buna asla müsaade etmiyorlardı. Bu sefer filmi izlememek için başka bir boykot çaresi bulduk. Sandalyelerimize ters bir şekilde oturduk ve ekrana karşı sırtlarımızı döndük. Böylece cezaevi yönetimi de verdiğimiz mesajı almış oldu...
Karanlık aylar ve yıllar geldi geçti. Günün birinde komünist rejim yıkıldı ve bizler özgürlüğümüze kavuştuk.
Bizim Türkler, güya kendi partisini kurdular ama bu sefer Ahmet Doğan gibi eski rejimin sadık muhbirleri DPS'nin başına geçirildi ve milletvekili yapıldılar. Vaktinde o seyretmek için mecbur bırakıldığımız belgesel filminde bülbül gibi ötenler de vardı aralarında...
Mukaddes Nalbant gibilerini milletvekili seçerek, Bulgaristan'daki bütün şehitlerimize ve gazilerimize, Kuzey Makedonya'daki rahmetli Yücelcilere, Batı Trakya'daki Sadık Ahmetlere, Bosna'da ve Kosova'daki kahramanlarımızın anısı önünde büyük bir saygısızlık etmiyoruz mu?