İsimler Kütüğü Ve Öfke Hezeyanları

* 'Hanımefendi, biri size gelse başka bir isminiz var mı? Diye sorsa, siz ne derseniz acaba? Ayrıca bütün dünyada her ülkenin kendi vatandaşlarının bir ismi ve soyadı var, bunu siz de biliyorsunuz. Türk vatandaşıyım, benim niye iki ismim olsun!?' diye çıkıştım.

Oldukça köklü ve kalabalık bir aile olmamıza rağmen, zorunlu göçle birlikte parçalanarak annem, babam ve beşkardeşim ile birlikte Türkiye'ye göç ettik.

Bulgaristan'da kalan dört kardeşimi zaman zaman ziyarete gidiyorum. Benim gidemediğim zamanlarda da onlar Türkiye'ye geliyorlar.

Aradan yıllar geçmesinde rağmen, bu böyle devam edip gidiyor. Bir elmanın iki yarısı gibi kalmıştık. Bir yarımız Bulgaristan'da diğer yarımız burada ana vatanda.

2000 yılında, kardeşlerimi görmek için Bulgaristan'a gittim. Birkaç gün hasret giderip dinlendikten sonra, evrak işlemlerimin takibine başladım.

Bulgar hükümetinden birkaç evrak talebim oldu. Kız kardeşimle birlikte gittim ve gerekli müracaatları yaptım.

Görevli bir bayan, kocaman, kara kaplı bir deftere baktı ve:

“İsminiz ne?” diye sordu.

“Hafize Beysimova Mustafova” dedim.

“Sizin Bulgar isminiz ne?” diye sordu.

“Benim Bulgar ismim yok!” dedim.

Giderek ses tonu yükseliyordu ve kabalaşıyordu.

“Nasıl olmaz. Bu defterde kayıtlı herkesin bir Bulgar ismi var, sizin niye yok?”

“Benim yok da, ondan…”

“Peki sizin ayrıcalığınız ne?”

“Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım!”

“Beni ilgilendirmez, annenizin, babanızın adı Bulgarca, sizin isminiz niye değişmemiş? Ya Bulgarca, isminizi söylersiniz ya da bu durumda ben size buradan evrak veremem. Buradaki anne baba adınız da tutmuyor, sizin söylediğiniz isimlerle.”

“Hanımefendi, biri size gelse başka bir isminiz var mı? Diye sorsa, siz ne derseniz acaba? Ayrıca bütün dünyada her ülkenin kendi vatandaşlarının bir ismi ve soyadı var, bunu siz de biliyorsunuz. Türk vatandaşıyım, benim niye iki ismim olsun?” diye çıkıştım.

Görevli bayanın kafası iyiden iyiye karıştı, bir yandan da sinirlenmeye başladı. Olanlardan sonra benim de sinirlerim gerildi. Ama sabırdan başka yapacak bir şey yoktu…

Derin derin soluklandım sustum, sustum ve:

“ Maalesef, Bulgaristan'da yapılan asimilasyon döneminde yüz kızartıcı insanlık dışı bu uygulamaları ben yaşayamadım,” dedim.

Aman, Tanrım, demez olaydım, kadın kovandan çıkan arı grubu gibi saldırdı, deliye dönmüştü.

“Konuşmalarınıza dikkat edin, burada soruları ben soruyorum, siz bana soru soramazsınız!” demeye kalmadı, o koca kara kaplı defteri bir kenara fırlatıp attı.

Her taraf toz duman oldu. Biz tartışırken bir kenardan korkuyla bizi izleyen kız kardeşim” Aman abla, sakin ol, önemli olan bizim buradan bu evrakları almamız” diyordu.

Gözlerimde şimşekler çaktı. Sinirimden kimseyi görmüyordum. Nevrim döndü, derler ya, aynen öyle oldu.

Uygulanan yanlış ve son derece çirkin yüz kızartıcı politika döneminde, Bulgaristan'da kalan dört kardeşimin de zorunlu olarak isimleri değiştirildi. Haliyle ana baba adları da değişti. Ne acıdır ki, annem ve babamın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarına rağmen ve üstelik vefat etmelerine rağmen, Bulgaristan evraklarında isimleri zorbaca değiştirildi…

Biraz kendime gelip de” Müdürünüzün odası nerede?” diğer memurlara sorunca, bir ikisi gelip beni sakinleştirmeye çalıştırdılar. Az önce büyük bir gürültüyle ortalığa fırlatılan o koca kara kaplı defteri alıp hızlıca odadan çıktılar…

Aradan birkaç dakika geçtikten sonra, müdürle birlikte görevli biri gelip benden kibarca özür dilediler.

İstediğim evrakları, sessizce bana verdiler. Teşekkür edip oradan ayrıldım.

Yaşanan bu trajikomik olayı, bende derin bir iz bırakan tatsız ve son derece çirkin bir davranış olarak ömrüm boyunca hiç unutamayacağım.

Kendi yanlış politikaları nedeni ile yaptıkları hataları görüyorlar; ama hala daha bu kargaşanın içerisindeler.

Neyi nasıl yürüteceklerini dahi bilmiyorlar. Kendi kazdıkları çukurun içinde anlamsızca bocalamaktadırlar.

Bütün tavırlarından belli oluyor zaten.

Şu anda her ne kadar da iki devlet arasında yumuşak bir politika gidilse, bir ağızlarından tek bir kelime çıkıyor:

“Yanlış, çok yanlış bir politikaymış!” diyorlar.

Belki de, yanlış politika ve kargaşayı, kendi insanı vatandaşı görüyor; ama bu olanların bedelini göç etmek zorunda kalan Türkler çok acı ödüyor ve olanlar çocuklarımıza oluyor...

Hafize GÜN ( Beysimova)

ALEV Dergisi

Bakmadan Geçme