En kötüsü kırılma anı sonrasında derin bir öfke yaşayıp gemileri yakmaktır. Kırılmayı bir savaş ilanı gibi algılayıp silahlanmaktır. İki taraf da daha çok yaralanacak, daha derin kırılacaktır böyle bir durumda. İletişimin sıfırlandığı yerde karşılıklı şiddet devreye girecektir. Bu hınç kimseye zafer getirmeyecek her iki taraf için de zayiata ve yıkıma neden olacaktır yalnızca.
PAYLAŞ
GERÇEK HAYALİN ÖRGÜTLEYİCİSİDİR
Ne çok unutuyor ve ne çok unutmuyor insan… Hiçbir şey silinmiyor aslında bellekten… Silikleşiyor yalnızca. Çok gerilere itilmiş bir kayıt birden beliriveriyor. Kırılınca mesela… Kırıldığın şey pek çok eski kırılmaların hatıralarını davet ediyor. Akmasına engel olamadığın göz yaşları yalnızca o son olay için değil senin özel tarihinin gerilerine doğru yol alan pek çok farklı an için de akıyor. Kırılma hayatına, kendine dair algını değiştiriyor birden… Karşındakini değil de kendini, hatta ikisini de değil de bütün bir hayatı suçlayabiliyorsun.
Karşındaki sen bilmeden onu kırdığın için seni kırmaktadır belki de… Belki de tamamıyla bir iletişim hatasıdır yaşanmakta olan. Bir öfke anında yayını germiş ve okunu fırlatmıştır da başka bir hedefe gitmesi beklenen ok gelip tam kalbine, hatta Aşil topuğuna saplanmıştır.
“Ben bunu hak edecek ne yaptım?” diye sorarsın kendine ve eğer bir empat isen gerilimi tırmandıran kendi yanlışlarını daha kolay görebilirsin. Kendine ikinci bir haksızlık bile yapabilirsin. En kötüsü de budur işte. Suçu üstüne alıp seni üzene hissettiğin sevgi ve hayranlığı aklamak… Kırılma anının yarattığı şoktan uzaklaşıp bunun yaşanmamış olduğu zamana dönmek. Kırıkları toplayıp çöpe atmak ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak, çok uzaklara savrulmuş, fark etmediğin bir küçük cam parçası yeniden kanatana dek seni…
Oysa kırgınlık bir ilişkiyi sağlamlaştırmanın aracı da olabilir pekâlâ. Hassas noktaları görüp onları korumaya alabilir, oraları güçlendirebilirsin. Gelecekte yaşanacak daha derin kırılmalara karşı önlem almak için bir işaret bile kabul edebilirsin bunu. Kendine çeki düzen vermen için de bir sinyaldir bazen kırılma.
Kırılabiliyorsan sevmiş ve güvenmişsindir öncelikle… Gözden çıkardığın, gözden düşürdüğün birine pek de kırılmazsın. Kırılmışsan kendini onun yanında korunmasız bırakacak kadar güvenmişsindir zaten ona. Çırılçıplak olduğun için acıtmıştır darbe. Gardını almadığın, savunmasız durduğun için acıtmıştır. “İyilerdir en kötü yaralayan” demiştim bir şiirimde. İyilik kendine ihanet eder çünkü çoğu zaman. İyilik kötü bir dünyanın gazabına karşı koruyamaz kendini.
Duyduğun bir sözü, kalbine saplanan bir sözü nasıl tercüme ettiğin de önemlidir. Bazı insanlar kendilerini iyi ifade edemezler. O söz ardındaki hikâyenin özeti değildir çoğu zaman.
Ne olursa olsun, sonradan barış, görüş bile olsa belleğin kırılmalar kompartımanına yüklenmiştir o an. Hava soğuyunca sızlayıp kendini hatırlatır kırılan yer. Bu hayatı hissetmektir ama. Acı duyuyorsan felç değilsindir. Acı duyuyorsan sağlıklısındır bir anlamda.
Sorunlar onları çözmek ve daha ileriye sıçramak için birer fırsattır kimi zaman. Ağrıyan bir diş ele alınıp tedavi edilmesi gereken bir çürüğü haber verir. Ağrıyan bir kalp hissedilen bir kalptir.
En kötüsü kırılma anı sonrasında derin bir öfke yaşayıp gemileri yakmaktır. Kırılmayı bir savaş ilanı gibi algılayıp silahlanmaktır. İki taraf da daha çok yaralanacak, daha derin kırılacaktır böyle bir durumda. İletişimin sıfırlandığı yerde karşılıklı şiddet devreye girecektir. Bu hınç kimseye zafer getirmeyecek her iki taraf için de zayiata ve yıkıma neden olacaktır yalnızca.
Birisi bize kızgınsa neden kızgın olduğunu bakmalı öncelikle… Her şey insan olmaya dairdir. Bir bebek için anne bile bir yabancıdır. Sevdiğimiz de bir yabancıdır. Bu yabancılık bize acı verdiği için onunla aynılaştırmaya çalışırız kendimizi ama bu hem mümkün değil hem de gereksizdir.
Bizden farklı olanda anlarız biz olduğumuzu ve biricikliğimizi. Bizi acıtmışsa biz de onu acıttığımız için böyle yapmıştır belki de… İyi ki acıtmış ve kendimizi, ilişkimizi sorgulamamıza vesile olmuştur. Kırılmışsak seviyoruzdur zaten. Kırılmışsak inceliklerle doludur ilişkimiz.
Birini yitirme korkusu onu sevdiğimize dair bir işarettir. Çok sevdiklerimizle olan ilişkilerimizi mitleştirir, kutsallıklar atfederiz onlara. Oysa gerçektir bize gerekli olan. Gerçek, hayalin örgütleyicidir çünkü… Sahte pırıltılar gözümüzü alsa da gerçek bir sevgi bizim ihtiyacımız. Belleğimizi yoklarsak görürüz geçmişteki yanılsamalarımızın hayatımıza attığı düğümleri. Üzülmüşsek, kırılmışsak ağlayalım ki gözyaşlarımızın nehri sevginin denizlerine kavuştursun bizi. Gerçeği teslim edelim ki açılabilsin hayale giden yol.