Duygu ve Düşüncenin Derinliğine Dokunan Şair

Şiirleriyle, duygu ve düşüncenin derinliğine dokunan şair Firdevs Büyükateş, günümüz Kuzeydoğu Bulgaristan'ın Deliorman topraklarında doğmuş ve Türk Edebiyatı'nda yer edinmiş, Balkanlar'ın ve Türkiye'nin önemli şair ve yazarlarından biridir.

İlk ve orta okulu doğduğu Yenipazar ilçesine bağlı Kaykı (Stoyan Mihaylovski) köyünde, lise eğitimini ise merkez şehri Şumnu'da tamamladı.

Daha çocuk yaşlarında, kendi deyimiyle ‘edebiyatın en büyülü dalı olan' şiire, merak sardı. Öğrencilik yıllarında, şiirde yeteneğini ilan etmiş ve çalışma hayatına atıldığında muhabirliğini de yaptığı; Bulgaristan'da haftada üç sayı çıkan ve Türkçe yayımlanan ‘Yeni Işık', ‘Filiz', gençlik teşkilatının Türkçe yayını ‘Halk Gençliği' gazeteleri ve aylık ‘Yeni Hayat' dergisinde şiir ve yazıları sıkça yer almaya başladı. Zaman zaman, Sofya Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü'ne misafir sanatçı olarak katıldı. Şiir, röportaj ve mizah programları hazırladı.

“Onu diğer kadın şairlerden ayıran bir önemli fark da onun hiciv ve mizah şairimiz olmasıdır. Mizah ve hiciv yüklü şiirleri, epigramları, manilere ve halk türkülerine hiciv ve mizahlı mısralar ekleyerek toplumdaki düzensizlikleri tenkit etmesi, şiirimize yeni bir ses getirdi.

Ancak, Bulgaristan'da eserlerini yasaklar yüzünden kitaplaştıramadı. Çağdaş Türk kadınının iç dünyasını iyi tanıyan ve onun duygularını sıcak, canlı ve renkli imgelerle terennüm eden kadın şairlerimizdendir.” (Şair ve araştırmacı Dr. Şaban M. Kalkan)

“Altın Çağı'nı” yaşayan Türk Edebiyatı, 70'li yılların sonuna kadar ve dönem sonrasında, çağdaş Bulgaristan şairlerinin var olma mücadelesinde büyük etkisi olan şairlerimiz: Mehmet Çavuş, Naci Ferhat, Osman Aziz, Sabahattin Bayram, Şaban Kalkan, Sabri İbrahim vs. gibi değerlerimiz ile, şair Firdevs Büyükateş tanışma ve çalışma fırsatı yakalamıştır.

Yakından ilgilendiği ana dili ve kültür ilişkisi bağlamında; sözcüklere katılan değere ve estetik bakışa önem vererek, sevdiği o edebiyatın büyülü dalına yönelik, kendini sürekli geliştirmiştir. Edebiyat yarışmalarına katılarak birçok ödüller almıştır.

Totaliter rejimi tarafından yürütülen asimilasyon politikaları sonucu, 1989 yılında, şair ve yazarların büyük çoğunluğu ağır baskılardan bunalıp “ötesi” dedikleri Türkiye'ye sığınmışlardır.

Bu zorunlu göçe tabii tutularak, Firdevs Büyükateş de ailesiyle birlikte, belirli bir süre Edirne'de, daha sonra Kırklareli'ne yerleşti.

Önce özel bir şirkette muhasebecilik yaptı. Beş yıl, Kırklareli Gazi Evleri Kütüphanesi'nde çalıştı, belediyede çevirmenlik yaptı.

Bu arada şiir yazmaya da devam etti. Şehirdeki Kültür, Sanat ve Edebiyatçılar Derneği'nin ( KIRKSEDER ) kurucu üyesi olmakla birlikte, yıllarca yönetim kurulunda görev aldı.

Trakya Bölgesi, Kırklareli'nin yerel basın öncülerinden “Önadım” gazetesinde 14 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı ve zaman içerisinde 6 ayrı antolojide şiirlerine yer verildi. 10 yıldan bu yana İLESAM üyesidir.

Şair Firdevs Büyükateş'ten bahsederken, aynı yılda ve yörede doğan kalem arkadaşı, bir yıl önce aramızdan ayrılan gazeteci, şair ve yazar, merhum Naim Bakoğlu:

“Türkiye Cumhuriyeti'nde, yüreğinin aslına yakışan soyadıyla, birden ortaya çıkıverdi. Ardı ardına bir değil, iki değil, tam altı kitaba imza attı. Bunlardan beşi duygu yüklü şiir bahçesi, bir de düzyazı incisi…”- demişti.

Bu vesileyle geçmiş zaman olur ki, kitapların baskı tarihlerine göre 8 adete ulaştığı ve aynı zamanda şiire göre daha esnek bir anlatım biçimi olan ikinci düzyazı kitabı dahil olmak üzere yayınladığı bu yapıtların başlıklarını yıllara göre sıralayalım: “Ben Ağlarken Gülümserim” - şiir (2005), “Yüreğime Ektim Seni” – şiir (2009), “Ağlatan Şarkı” – şiir (2012), “Damla, Damla Balkanlar” - şiir (214), “Kalemin Dili” – düzyazı (2014), “Ateşi Öpünce” – şiir (2015), Gönlümün Yankıları” – düzyazı (2019) ve “Birkaç Asır Bende Kal” – şiir (2023).

Doğrusu, 34 yıla sığdırılan ve takdire değer bir edebi birikimi olduğunu belirtelim. Uzun soluklu ve yorucu bir yolculuğa da adım atmış olup, önceden alınan ciddi bir karar olduğunu sezinliyorum. Çünkü, hayatımızda toplumsal ve kültürel değerleri, halk bilincini canlı tutmasında arayış içerisine giren her edebiyatçının yolu, maraton koşuçuluğu olarak nitelendirdiğimiz ve özellikle şiirde başarıya giden, ulaşılabilecek tek yol olduğu bilinir.

Rejim değişikliğinden sonra, Bulgaristan'dan birçok şair ve yazarımız Türkiye'ye sığındıklarında, 70'li yıllarda ve sonrası; kategorize edilemeyen “toplumcu gerçekçilik” adı altında ve araç olarak kullanılan, politik amaçlı slogancı şiirin etkisinden sıyrılarak eserlerinde; baskıların ruhsal etkileri, gelenek ve göreneklere bağlılık, yaşam sevincini, Türkiye sevgisi gibi önde gelen konu ve temalarını gündeme taşıdılar.

Bu bağlamda, şair Firdevs Büyükateş, gündeme taşınan konularla ilgili; duygu denkliğiyle, geliştirmekte olduğu dili ve üslûbuyla, kendi düşüncelerini aktardığı şiir ve düzyazı yapıtlarında örnek teşkil ederek, okurları ile eserlerini paylaşmaya devam etmektedir.

Birçok şair suskunluğunu şiirle bozar; konuşamadıklarını, yüreğinde yıllarca biriktirdiklerini, söyleyemediklerini şiir diliyle anlatır.

"Ben, kendimi pek fazla ifade edenlerden değilim. Benim dünyamda kişiyi eserleri anlatır!” – diyor kendisi, “Birkaç Asır Bende Kal” başlıklı kitabının ön sözünde.

Ama, okurlara hitaben verdiği kısıtlı bilgiler dahilinde, aldığı ödül ve plaketlerden bahsetmiyor, bahsetmeyi de sevmiyor, anladığım!

Oysa, 23-24 Eylül 2016 yılı tarihleri arasında, Romanya'nın Braila İlçe Meclisi, İlçe Kütüphanesi ve Romanya Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen bir etkinliğe katıldı. Balkan ülkelerinin katılımıyla, festival havasında geçen bu etkinliğin amacı, Balkanlar'da Türk Edebiyatı ve kültürlerarası bir diyalog başlatmaktı. Davet üzerine, her yıl bölge ülkelerinin temsilcileri, kendi kültürünü ve edebi eserlerini tanıtmaya yönelikti.

Balkanoloji ilminin kültürel gelişimine katkıları nedeniyle, Türk Şiiri dalında, şair Firdevs Büyükateş'in kazandığı birincilik ödülü ile çok önemli bir başarı elde ettiğini hatırlatmış olalım.

Firdevs Büyükateş'in, “Birkaç Asır Bende Kal” başlıklı en son kitabının editörlüğünü yapan ve yerel gazetede yayınlanan köşe yazılarını kitaplaştırmaya yönlendiren Kırklarelili şairimiz Hasan Öztürk'ün kısa bir değerlendirmesindeki:

“Betimlemelerine hayranım! Bir insan; bu kadar mı yüreğinin kıyısını, köşesini, bilinemeyen, bulunamaz duygularla bu kadar süsler de, köşe bucak, kıyı kenar arar tarar, bu betimlemeleri bulur buluşturur da şiirinde kullanır?” - ifadesine katılmamak mümkün değil.

Genel hatlarıyla, yapıtın bir özeti olarak şiirsel eklemeleri de ihmal etmemiş: “Acımı yatırdım iki dizime Dikerim gönlümün kırıklarını…”

mısraları şiirin harcı olan örnek betimlemelerdir. Ve isyan çağrışımı olarak nitelendirdiğim örnek bir kıta eklemiş: “Asaletti sözde bizim yolumuz Yalan dolana boyun eğmezdik Paramparça kanadımız kolumuz Bir kimseyi hatır için sevmezdik.”

Örneğin, “Yaprak Dökümü” şiirinde de olduğu gibi, esas ana konu, kaybettiğimiz insani değerler üzerine bazı gerçeklerin dışa vurum özelliğini taşımaktadır.

İşte bu kadar kısa ve öz, ancak şair anlatabilir demekten, alamıyorum kendimi.

“Ateşi Öpünce” başlıklı bir diğer yapıtındaki ele aldığım eserlerinde ise, sade ve yalın bir dille ruhunun aynalarında, şu mısralarla yüzleşiyor şair: “Huzur veresiye, acılar peşin Sönmüyor yüreğim, denize dalsa Değişmez adresi hasretin, kesin! Üstüme vuslatın yağmuru yağsa.”

Sayfaya odaklandığımda, bilhassa şiirin gelişim bölümünde ve kıtanın 2 ayrı mısralarında “…yanığa kokuyor umudun sesi” “elimin ucunda gurbet ötesi”

- sözleriyle, tüm diğer şiirlerinde de olduğu gibi, duraksıyorum.

Eğer edebiyatın çıkış noktasını ele alırsak; şairin kendi ruhundaki sezi özelliklerine, öz ve inandığı değerlerini sade bir dilde anlatımla, okurun yüreğine dokunma çabası olgusunu sezinliyorum. Örneğin, “Sözü az söyle, güzel söyle!” kuralının bir çağrışımıdır adeta, ki “Ruhumun Aynalarında” başlıklı bu şiir sadece 3 kıtadan ibaret ve diğer eserleri gibi, “minyatür şiiri” hatırlatmaktadır.

Örnekler paralelinde, birçok eserlerinde olduğu gibi, şairin son kitabındaki orta sayfalarında yer alan “Yeşil Sızı” başlıklı şiirin ikinci kıtasında mısraları ile şair, duygu ve düşüncenin derinliğine dokunuşu çabasında olduğudur: “İçinde bir ateş yanar boyuna Gözünde her damla bir deniz olur Sonrası, hasretin çelik kolunda Peşinde koşmaktan, yıllar savrulur…”

mısraları, okurun hayallerini zorlayarak “ayrılıkların, susuz çöllere benzerliğini” tasvir ederken, tüm şiirlerinde aynı duygu çalkantıların serzeniş özellikleri dökülüyor kaleminden.

Zaten bu düşünsel derinlik, kişisel anlam taşıyan mısraların, okuyucuda etki yaratması amaçlı değil midir? Kişiliği ile eserleri arasında oluşturduğu sıkı bir bağ izlerini taşımaktadır. Her şiir bir hikâyeye götürüyorsa insanı ve hayatın inişli çıkışlı kırıklarıyla yüz yüze geliyorsa, içsel bir dürtüden kaynaklanan bu yapıtlar, hayatın ta kendisi ve bir parçasıdır.

Bir şiirde, okurun kendi duygularına dokunulduğunu hissediyorsa eğer, yaşadıklarını istemsizce kıyaslamaya başlar, hayat bakış açısı genişler ve gelişir. Mısralar arasında kaybolur insan. Ve daha birçok örnekleri tüm yayınladığı eserlerinde benzeri örnekler mevcuttur.

Şair Firdevs Büyükateş, hayattan örnekleriyle ve tüm yapıtlarında evrensel konular zenginliği bakımından çok renklilikten yanadır:

Türkiye sevgisi (”Türkiye'm”, “Ben Bir Türk Kadınıyım“, “Vatan Bölücülerine”), göç olgusunun bıraktığı ruhsal etkiler (“Kader”, “Sürgün”, “Gülistan Yurdum”, ”Yaralı Mevsim”) aşkları (“Aşk Masalı, “Mucize”, “Mücevher Gibi”, “Gözlerin”, “Sana”), hüzünleri, sitemleri, özgürlüğün tadını, sıla hasretini, doğa güzelliklerini, merhameti, neşesini, tutkularını vs. anlatır şair.

Ancak, nasıl bir tutkudur ki, anlam bütünlüğü içerisinde etkileyiciliği ve şiirselliği hep bir arada yakalayabilmiştir. Şair işçiliğinin en belirgin özellikleri; kişisel söz, beyinleri zinde tutan dilsel deneyimlerin öncelikli oluşu değil midir?

Dolayısıyla şair, kendi yüreğinde yoğurduğu uyum içindeki sözcükleri, hece ölçülü kalıplara sığdırmış ve içerik yeniliklerine de yer vererek, duygu yoğunluğunu derinlere taşımıştır. Özellikle de ele alınan konuları farklı biçimde ve kendine has bir üslupla ifade etmektedir.

Sadece şiirlerinde değil, yayınladığı düzyazılarında, sözcüklerle haşır neşir olması ve anlatım biçimini farklı boyutlara taşıdığı o ifadeler, düşüncenin zenginliğini de açıkça ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda şair Firdevs Büyükateş, şiirin harcını oluşturan betimleme, düşlemeler, tunç uyaklarla ve duygu denkliğiyle geliştirmekte olduğu üslûbuyla, yaşamın amacı ve anlamı üstüne düşüncelerini eserlerinde okurları ile paylaşmaktadır.

Bugüne kadar yayımladığı 6 şiir ve 2 düzyazı kitaplarıyla ilgili, Balkanlar ülkeleri, uluslararası yazarlar ve şairler toplantılarına katılmış, Türkiye'de ve Bulgaristan'ın birçok şehirlerinde yayın tarihlerine göre tanıtımlar yapılmış, şu ana kadar söylenenlerin yanı sıra, yaratıcılığı konusunda okuyucuların desteğini almıştır.

Sonuç olarak, “Kalemin Dili” ve “Gönlümün Yankıları” düzyazı kitaplarından sadece bahsetmekle yetinmiş olup, şiire göre daha esnek bir anlatım biçimi ve akıcı bir dille taşımasıyla, kişiliğine özgü bir dille, özlü sözlerini hatırlatalım: “Suskunluklarım vardır benim, kusura bakma! Dilim, kalemim kadar konuşkan olamadı, hiçbir zaman. Bazen düşünüyorum da, belki de, bu benim en güzel yanım! Kalemim, kelamın en dik halidir. Onu getirirse, sadece sevgi getirir dize!”

Yahya Akbulut

Çorlu, 10.05.2024

Bakmadan Geçme