* Sözde Türk partisi DPS'nin tepesinde barınan medya magnatı ve dağtıcısının imparatorluğunun finans kaynakları arasında Rusların bulunması, Bulgaristan'ın bile bir otokratik rejim olarak damgalanmasına yol açtı.
* Karadayı, ABD'de Trump ile aynı kahvaltı masasında kruvasan kemirse ne yazar, çünkü ülkesi bir otokratik rejim olarak anılmakta ve yaklaşan seçimlerde, Sofya'nın satranç tahtasında Rusların ayar çekmesi beklenmekte.
* Lütvi Mestan'nın partisi, boşlukta bulunan ve kendilerine güvenilir yeni bir Türk partisi arayan 250 000'lik bir seçmen kitlesine, kendisini sevdirebilecek mi? Zaten bu büyük kitlenin daha fazla artık DPS'ye oy vermesi beklenemez...
PAYLAŞ
DAVULU KİMLERİN ÇALACAĞI BELLİ DEĞİL
Sofya'daki bazı bol kepçeden ödenek hortumlayan yorumculara bakılırsa, GERB VE DPS arasında yaklaşan seçimler öncesi bir koalisyon kurulması beklenmekte. Ama doğruyu söylemek gerekiyorsa, ülke yönetiminde böyle bir gizli birliktelik zaten yıllardır mevcut.
Geçenlerde The conversation'da Riçarhd Karn'ın kaleme aldığı bir yorumda, otokratik rejimlerin, birer demokrasi imitasyonu olduklarından bahsedilirken, bunların ayrıca bütün dünyaya için tehlikeli olduklarının da altı çizildi.
Bir çok örneğin yanı sıra, otoriter ve otokratik bir lider olarak, Bulgar deputat Delyan Peevski de gösterildi.
Otokratik oligarkların elinde tuttukları, sözde Türk partisi DPS'nin tepesinde barınan medya magnatı ve dağtıcısının imparatorluğunun finans kaynakları arasında Rusların bulunması, Bulgaristan'ın bile bir otokratik rejim olarak damgalanmasına yol açtı.
Birazcık şu otokratik kelimesini de açalım;
"Otoriter veya otokratik lider olarak adlandırılan bu liderlik tipinde, otorite liderde toplanmıştır. Olumsuz bir liderlik tipi olabilir, çünkü astlarla lider arasında iletişim tek yönlü olup, sadece liderin emirlerini iletmesi biçimindedir ve izleyiciler işler hakkında haberdar olmazlar. Grup, liderin otoritesinden korkmaktadır."
Bu bağlamda, Karadayı, ABD'de Trump ile aynı kahvaltı masasında kruvasan kemirse ne yazar, çünkü ülkesi bir otokratik rejim olarak anılmakta ve yaklaşan seçimlerde, Sofya'nın satranç tahtasında Rusların ayar çekmesi beklenmekte. Herifler, ABD'de bile aynısını yapmadılar mı?
DPS'nin mevcut AB milletvekilleri son günlerde pek de aktifleştiler ve birer körpe kız gibi yeniden görücüye çıkarak, karış karış memleketi dolaşmakta ama Peevski'nin ve Rusya'nın faktöriyel hesaplarına göre, aday olarak çok farklı yüzlü şahıslar öngörülmekte.
Eh, nihayetinde Peevski'nin ve Rusya'nın parasını yiyeceksen, bunun sonuçlarına da katlanacaksın. Ya bizim acar göçmen dernekçi başlarının defterini kimler dürtecek? Delyanço'nun finansörlüğünde gerçekleşen ballı Brüksel seyahatlerinin hesabı da birilerine fatura edilmeli. Cumhuriyet'in ve Atatürk'ün askerlerine kurşun sıkanlara destek çıkanlar bizden olamazlar...
DPS, seçmeninin yarısını kaybetmişken, ya DOST partisi aynı bu seçmenlerin gönlünü kazanabilecek mi?
Lütvi Mestan'nın partisi, boşlukta bulunan ve kendilerine güvenilir yeni bir Türk partisi arayan 250 000'lik bir seçmen kitlesine, kendisini sevdirebilecek mi? Zaten bu büyük kitlenin daha fazla artık DPS'ye oy vermesi beklenemez...
DPS'nin arkasını, eğer, Rusya sıvazlıyorsa, DOST'un arkasında ise kesin olarak Ankara durmakta.
Her zaman olduğu gibi, Türkiye, Bulgaristan'daki mazlum Türk toplumunun haklı davasını desteklemeye devam edecektir.
Seçimlere ramak kala, DOST ve Lütvi Mestan suskun kalmamalılar. Umarız en yakın zamanda, AB Parlamentosu seçimleri için izleyecekleri stratejiyi açıklamış olurlar.
Şimdilik, AB Parlamentosu'nda davulu kimlerin çalacağı belli değil.
Ama şimdiye kadar bavulu dolduranlar aramızda dolaşmaktra. Tokmağı kimlerin kafasına vuracağımız da ortada...