Canım, Rodoplar
Battal'da bir balta koca kayına vurur durur.
Sesi dalgalanır, uçar gider karşıdaki Aşki düz'e, Göle, Alçaktepe'ye ve Deveboynu sırtına doğru.
O ses, Büyükdere'nin fısıltısına karışıp ta ovaya doğru yankılanır…
Bir de Drebak'ta inci gibi dizilen koyunların dümbelek çınlaması, Çar güne yol tutmuş, Şeytan Köprüsü
'nün soğuk sularında nefes alıyor.
Sürü, doya doya su içer ve Avanlı (Av hanlığı) düzlerine yolu tutar.
Anadan doğma gibi yüksek ardıçların gölgesi, onlar için öğlen sıcağı korucusu olur.
İkindi saatlerinde çoban ıslığı, koyun sürüsünü kaldırır.
Yürüklerin Saksağan Köyü yanından adımlayarak, ta Tilkili yaylasında nefes alırlar.
Ağaçlar, ardıç ve çamla çevrelemiş yaylayı korurlar.
Uzaktan da tırpancıların ard arda dizisi gözüküyor. “Şuit, şuit”, yılan sesi gibi birbirini izler.
Biçilmiş kocamanan ot kümeleri, sıra sıra dizilirler.
Bir de ot kokusu! Nefis, oksijen dolu!
Yatasım geliyor seyircinin içinden. Boy uzatıp otlar üstünde kol ayak gerip, havadaki pamuk bahçesi bulutları seyretmek...
Hey gidi, Cennet ortası! Hey gidi, doğanın en güzel sesi, kokusu, nefesi!
Etrafta kelebekler ve çekirgeler, büyüleyen bir müzik semfonisi çalıyorlar...
Bir ara etraf birden sus pus oluyor. “Tak-tuk, tak-tuk,” tüm yayla yankılanıyor.
Bu da, tırpancıların brusta çekiç ile körlenen tırpanları bilemektir.
Art arda çekiç sesleri, sanki birbirine türkü söyleyerek yankıyı sıralarlar.
Kelebekler de bu ses uyumu ile allı pullu, sarı ve mavi renkleri ile dans ediyorlar.
Bunlarla yarışan çekirge ve sinek vızıltısı da ayrıca onlara eşlik ediyor.
Ardıç ormanın sonuna doğru, pınarbaşında geyikler, insana alışkan, tıpış tıpış yaklaşırlar.
Bir an için başlarını sağ-sola sallayarak durup bol bol su içip giderler. O gidiş bu gidiş…
Tam da doğa güzelliği mucizesinin büyüsü insanı sarıp sarmalar ve bambaşka bir dünyaya alıp götürür seni...
Emel Balıkçı,
Çelikli Köyü