'Birleşme' değil 'işbirliği' denmeliydi

Totaliter rejimin yıkılmasından sonra, soydaşlarımızı temsil etme iddiası ile kurulan parti, beklentileri karşılamaktan uzak kalınca, kaçınılmaz bölünmeler meydana geldi. Burada bu partinin kurulmasının arkasında kimlerin olduğunu, amaçlarının ne olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Çok fazla yazıldı çizildi.

"Birleşme" değil "işbirliği" denmeliydi

Son aylarda camiamızda bir “birleşme” konusu almış başını gidiyor. Sabah, akşam birleşme de birleşme...

Başından beri zaten mümkün olmayacağı belli olan şey, her geçen gün daha net ortaya çıkmakta. Birlik sadece kişilerin bir araya gelmesi demek değildir. Birlik, düşüncelerin her şeyden öte, hedeflerin bir olması demektir. Bunun ötesinde bu yönde her türlü uğraş nafile uğraştan, vakit kaybından başka bir şey değildir.

Totaliter rejimin yıkılmasından sonra, soydaşlarımızı temsil etme iddiası ile kurulan parti, beklentileri karşılamaktan uzak kalınca, kaçınılmaz bölünmeler meydana geldi. Burada bu partinin kurulmasının arkasında kimlerin olduğunu, amaçlarının ne olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Çok fazla yazıldı çizildi.

Ama birleşme hayalleri peşinde koşanlar için şunun altını çizmekte fayda var. Zira öyle anlaşılıyor ki, bölünmeye götüren sürecin sebeplerini hala iyi anlayamayanlar var: Eski partiden kopmalar, orada izlenen politikalara karşı bir tepki olarak meydana gelmiştir. Yeni kurulan partinin yönetim kadrosunun peşinden gittikleri için değil. Bu denklem iyi anlaşılamamış olacak ki, birileri hala olmayacak işlerin peşinde koşuyor. Ki aslında bu gayretlerin arkasında kimlerin olduğunu, yani, yeni kurulan partinin yönetimindeki bazı kişilerin olduğunu artık bilmeyen kalmadı.

Her ne kadar son haftalarda konfederasyon onursal başkanı böyle girişimler içinde olsa da, aslında o da çok iyi biliyor ki, bu işin mümkün olmadığını. Onun amacının farklı olduğunu, önceki haftalarda yazmıştık. Ama her ne kadar, kendisine bu amaç doğrultusunda, “birleşme” değil “işbirliği” konuşulmasının daha doğru olacağını vurgulasak da anlatamadık...

İşbirliği, söylem ile hedeflenen amaca çok daha kolay ulaşılacaktı. İşbirliği veya ittifak veya stratejik ortaklık.Adına ne derseniz deyin. Görüşmeler bu yönde yapılsaydı, işi bozan karşı taraf olacaktı. Çünkü birleşme konusuna şiddetle karşı çıkan, yeni kurulan partinin tabanıdır.

Ama işbirliğine bu defa eski parti karşı çıkacaktı. Şimdi görüşmeler birleşme üzerinden yapıldığından, karşı taraf, özünde onlar da birleşmeye karşı olsa da, bu defa ellerine şunu deme fırsatı geçecektir; “Bak, biz iyi niyetle görüştük ama öteki taraf bunu bozdu” diyeceklerdir...

Ve bu da, bu işlerin iç yüzünü bilmeyen insanımızın nezdinde, yeni parti bozguncu olarak görünecekti. Aslında bu bozgunculuk değil, doğrusu da bu da işlerin iç yüzünü pek bilmeyenlerin gözünde öyle algılanacaktı. Ama “işbirliği” çıkışı ile böyle bir girişimde bulunulsaydı, yani her parti kendi tüzel kişiliğini korusun, ama seçimlerde veya soydaşımızı ilgilendiren konularda ortak hareket etme hususunda girişimler yapılsaydı, mesela belli bölgelerde belediye başkanlıklarının paylaşılması veya son günlerde çok konuşulan azınlıklar konusunda ortak kampanya düzenleme gibi önerilerle gidilseydi, çok daha stratejik hamle olacaktı.

Yani şu olacaktı: Bu tür önerilerin hiç birini eski parti kabul etmeyecekti. Hani işbirliği de aynen birleşme gibi olacak şey değil de ama burada soydaşımızın nezdinde işi bozan taraf karşı taraf olacaktı.

Ama hepsi bunlar akıl fikir, zekâ işi. Akıl oyunlarıdır. Bundan dolayı, daha parti kurulurken, yönetimlere aydın kesimden, kafası basan insanlar alınmasını özellikle tavsiye etmiştik.

Mücadeleler, asıl masada geliştirilen stratejilerle kazanılır, sahada değil. Ama ne diyelim. Ne kadar kıyma, o kadar köfte. Yani, ne kadar malzeme o kadar başarı...

Gürçay CEM

Bakmadan Geçme