* Bu konularda birçok kitap yayınlandı, bizim kendi araştırmacı - yazarlarımız ve öğretmen tarihçilerimiz yok mu, bu konular hakkında kimlerin ne zaman, hangi bölgeden gelip, nerelere yerleştiğini ayrıntılı olarak yazsın. Evet, birçok kitap ve yayın var ama bu yayınlarda bazı çelişkilerin de olduğu ortada.
* Geçtiğimiz hafta embesilin biri camiamızı hedef alan bir paylaşım yaptı ve daha önce benzer olaylarda olduğu gibi insanımız buna gereken reaksiyonu gösterdi ama bu tür söylem ve paylaşımlar geçmişte defalarca yaşanmıştır, ileride de yaşanmaya devam edecektir.
* Adamlar, çıkıp en fazla yanlış anlaşıldım deyip dalgasına bakmaya devam edecek. Ne zamana kadar? Manyağın biri çıkıp, yine aynı şeyleri yapana kadar. Sonra yine aynı terane. Ben kınadım, sen kınamadın. Benim kınamam seninkinden daha iyi idi, gibi kendini avutmaktan başka bir işe yaramayan saçma sapan kısır tartışmalar.
PAYLAŞ
Çarşamba yazıları...
1.
BALKAN GÖÇMENLERİ VE KARAMANOĞULLARI EFSANESİ
Bizim soydaşlarımızın arasında soylarının Karamanoğulları'na dayandığı efsanesi almış başını yürümüş. Bir kaç gün önce bu konuda bazı arkadaşlarımızla tartışma yaşadık. Aslında bu tür tartışmalar başka zaman da yaşanmıştır.
Peki, gerçekten Balkanlar'daki Türkler Karamanoğulları'nın soyundan mı geliyor? Bu konularda çok fazla kitap, makale veya bilimsel yayınlar var ama bu algı kırılabilmiş değil.
Evet, geçmişi Karamanoğlları'na dayanan bir kitle olduğu tartışılmaz ama ikide bir sanki Balkanlar'daki Türk topluluğunun büyük çoğunluğu Karamanoğlları'ndan gelmiş demek, bize göre de gerçeği yansıtmıyor. Biraz tarih bilgisi olan bunu çok rahat idrak eder zaten.
Osmanlının Balkanlar'a 13. yüzyılları ve 14. yüzyılın ortasından sonra yerleşmeye başlamış ve öncelikle Akıncılar olmak üzere, değişik Türkmen grupları oraları kendilerine iskan edinmişlerdir.
Bu konuda çok derin bilgim yok ama mesela bizim Cebel'i de kapsayan yerleşim bölgemizin temelleri, bildiğimiz kadarıyla önce Akıncılar tarafından atılmış veya Karamanoğulları Bulgaristan'ın kuzeyine ve Deliorman bölgesine hiç gitmemiş.
Kaldı ki, Karamanoğulları 15.yüzyılın ikinci yarısından sonra Balkanlar'a sürülmüş. O zaman Balkanlar'daki Türk nüfusumuzun sadece Karamanoğulları soyundan gelmediği aşikar...
Bu konularda birçok kitap yayınlandı, bizim kendi araştırmacı - yazarlarımız ve öğretmen tarihçilerimiz yok mu, bu konular hakkında kimlerin ne zaman, hangi bölgeden gelip, nerelere yerleştiğini ayrıntılı olarak yazsın. Evet, birçok kitap ve yayın var ama bu yayınlarda bazı çelişkilerin de olduğu ortada.
Bizlerden olan tarihçilerimiz, bunu kapsamlı araştırarak, kitap yazsınlar ki, artık bu tür tartışmalar yaşanmasın. Bizlerden birilerinin böyle bir kitap yazmasının, insanımızın arasında ilgi göreceği de kesin...
2.
KOCAELİ'DEKİ AKIL TUTULMASI PAYLAŞIM VE "NE KADAR SALLARSAN SALLA DONDA KALIR SON DAMLA" MESELESİ
Geçtiğimiz hafta embesilin biri camiamızı hedef alan bir paylaşım yaptı ve daha önce benzer olaylarda olduğu gibi insanımız buna gereken reaksiyonu gösterdi ama bu tür söylem ve paylaşımlar geçmişte defalarca yaşanmıştır, ileride de yaşanmaya devam edecektir.
Konuyla alakalı daha önce paylaştığımız yazılarımızda, benzer tabirler kullanılmaya devam edileceğini, camiamız da göklere kadar zıplayıp tepki göstermeye devam edeceğini ama her şey üç gün içinde bir sonraki olaya kadar unutulup gideceğinin altını çizmiştik.
Bu tür haddini aşan yaklaşımlara camia olarak gösterilen tepki takdire şayan, o ayrı. Biz de derneğimizi kurduğumuzdan beri, 16 yıldır gerek kurumsal, gerek şahsi olarak medya aracılığı ile de, sanal alemde de, gerekli yerlere yazılar yazarak da, birçok konuda kimseden ses çıkmazken bile, bu tür olayları onlarca defa fazlasıyla kınadık. Ama gördük ki, bu kınamaların sonu yok. Kına, babam, kına! Nereye kadar?
Burada asıl mesele, bu tür olayların önüne geçebilmeyi başarmaktır. Bu da ancak elinizde yetki olduğunda, karar verici pozisyonlarda olduğunuzda mümkün olabilecek şeylerdir. Yani, bu tür hadsizlik yapanlara herkese ibret olacak şekilde haddini bildirmeyi başaramadığınız sürece, bu olayların önüne geçmenize imkan yoktur. Bunu yapacak makam ve mevkilere gelmeyi başaramadığınız sürece, sadece bir sonraki olaya kadar birkaç gün yaygara kopardığınız ile kalırsınız o kadar.
Bu tür olaylarda gösterilen birlik beraberliğimizi asıl gerek siyasette, gerek bürokraside etkin ve yetkin pozisyonlara gelmemiz için kullanmamız gerektiğini savunuyoruz öteden beri. Camiamız insanı, yetkili makamlarda olsun bakalım, bu tür densizler buna benzer demeçler verebilecek mi?
Bunun gibi soytarıların, belli makamlarda bulunan bizlerden birileri gidip yapışsın yakasına bakalım, sonra bunlar cesaret edip de hakkımızda bu şekilde bahsedebilecek mi?
Şimdi anlaşıldı mı, bu camia neden ortak akıl ile hareket etmesi gerektiğini savunduğumuzu?
Şimdi anlaşıldı mı, neden biz Bal-Göç'ün başkanı ötesinde, camianın başkanını seçmemiz gerektiğinde ısrar ettiğimizi?
Ancak bu şekilde birlik beraberliğimizi tesis etmeyi başarmış oluruz ve ancak birlik içinde olursak, o bahsettiğimiz pozisyonlara gelmemiz mümkündür, ki sadece Bulgaristan camiası değil, bütün Balkanlar camiası olarak birlik içinde olmalıyız ve o etkin pozisyonlara gelemediğimiz sürece de, hakkımızda yapılan hadsizliklere ancak bu güne kadar olduğu gibi, sadece birkaç gün tepki paylaşımları yapar ve bir sonraki hadsizliğe kadar olay unutulup gider. Sadece hoplayıp zıpladığımız ile kalırız. O da üç gün sonra unutulup gider.
Biz, bu tür yaklaşımlara ibretlik yanıt vermediğimiz sürece bunların önüne geçmemiz imkansızdır. Gayretlerimizi buralara yoğunlaştırmalıyız. Yoksa önüne gelen sümüklü bizimle dalgasını geçmeye devam eder. Yoksa sağda solda kınamlar, hoplayıp zıplamalar çok fazla bir işe yaramadığını yıllarca tekrar tekrar aynı şeyleri yaşamamızdan belli. Yani, bu işler sallamalarla olacak şeyler değil. Neydi? Ne kadar sallarsan salla donda kalır son damla...
3.
BİR LAFA BAKARIM LAF MI DİYE, BİR DE SÖYLEYENE BAKARIM ADAM MI DİYE
Şu "Bulgar Türkü" meselesi, soydaşımızı haklı olarak, en çok ajite eden tabirlerin başında geldiği tartışılmaz.
En son, daha bir ay önce bu konuda yazmıştık. Yine benzer bir olay yaşanmış ve her yerden kınama yağmıştı. O yazımızda şu "Bulgar" tabirini her kullanıldığında kompleks, gereksiz ajitasyon yapmaya gerek olmadığını, bu tabiri kullanan kişinin niyetine bakmak gerektiğini, art niyetli veya hakaretvari kullanılıyorsa, o zaman gerekli tepkilerin verilmesi gerektiği, yoksa kullanılmaya devam edeceğini belirtmiştik.
Üstteki yazımızda vurguladığımız gibi, burada asıl bu tür tabirlerin önüne geçmek için daha fazlasını yapmamız gerekiyor.
Tabi ki, son olayda gösterilen tepkiler takdire şayan, bazı arkadaşların da dile getirdiği gibi, keşke bu tepkiler çok daha fazla olsa ama burada esas olan bireysel veya ayrı ayrı gösterilen tepkilerden öte kurumsal olarak bir araya gelip, toplu halde tek bir sesle tepki verilmesidir. Daha fazla ses getirmesinin ötesinde gerek medya, gerek yetkililerin nezdinde çok daha etkili olacaktı.
Ama bizim asıl anlatmak istediğimiz husus, bir daha bu tür tabirlerin ve hakaretlerin önüne geçmek için, bu camianın güçlü bir görüntü vermesi gerektiği konusudur. Karar verici mekanizmaların içinde bizim insanlarımızın olması meselesidir. Bu olduğunda, bu tabirlerlerin gelişigüzel kullanımı bıçak gibi kesilir.
Bu pozisyonlarda kendi insanlarımız olduğunda, birileri bir şeyler demeden önce kırk defa düşünecektir, çünkü bilecek ki, ağzından bizi rencide edecek söz kaçırdığında birileri gelip bunun yakasına yapışacak ama hepsi bunları birlik içinde ortak irade ile hareket ederek elde edebileceğimiz şeylerdir.
Şimdi anlaşıldı mı, neden ortak aklı ile hareket etmemiz gerektiğini?
Yaptırım gücü olan mekanizmlar içinde yer almamız, ancak bu şekilde mümkün olabilecek bir şeydir. Oralarda yer alamadığımız sürece, her türlü beş para etmez, aynen hakkımızda dalga geçer gibi sallamaya devam edecektir. Sonra camiamız da hoplayıp zıplayarak, kınama şeklinde tepki koyacak. Hele de iki bira içildi mi, mangalda kül bırakılmayacak. Ne kadar süre? En fazla üç gün. Ne olacak mangalda kül bırakmayınca ? Hiç bir şey! Adamlar, çıkıp en fazla yanlış anlaşıldım deyip dalgasına bakmaya devam edecek. Ne zamana kadar? Manyağın biri çıkıp, yine aynı şeyleri yapana kadar. Sonra yine aynı terane. Ben kınadım, sen kınamadın. Benim kınamam seninkinden daha iyi idi, gibi kendini avutmaktan başka bir işe yaramayan saçma sapan kısır tartışmalar.
Sadece bu tür kınamalar tek başına bir işe yaramadığını anlatmaya çalışıyoruz. Yaramadığı da ortada zaten. Bu camia çok daha fazlasını yapmalı. Bu camia "tuttuğunu koparan," "kodum mu oturtan" camia olmalı. Buna fazlasıyla gücü de, potansiyeli de, kudreti de var. Asıl bunu başarmalı bu camia.
Bu olduğunda, bakalım bir daha birileri hakkımızda bu tür abuk subuk sözler söyleyebilecek mi?
Yoksa bizim aramızdaki kardeşlerimiz de bazen sorulunca, Bulgaristan göçmeni yerine, gayri ihtiyari, "Bulgar göçmeniyiz" diye cevap verir. Bu tür tabirler söylenmiştir, söylenmeye devam edilecektir, ki söylenmeye devam ediliyor da.
Burada esas olan niyettir dedik kaç defa. "Siz Bulgarsınız ve soyunuz Bulgar" mı demek isteniyor yoksa herhangi bir art niyet veya hakaret niyeti olmadan söylenen bir söz mü?
Ne olursa olsun, tabi ki, böyle bir söze tepki verelim ama bunu söyleyenin amacına göre tepki verilir. Histerik durumlara düşmeden, gereksiz kompleks yapmadan. Sonuçta kimselere bir şeyler ispatlamak zorunda değiliz.
Biz, Bulgaristanlı Türkler oralarda en zor dönemlerde kalarak, her türlü baskılara ve zorluklara rağmen, varlığımızı muhafaza etmeyi başararak, zaten fazlasıyla Türklüğümüzü de Müslümanlığımızı da kanıtlamış bir topluluğuz. Onun için fazla kompleks yapmaya gerek yok. Her manyağın söylediklerine hoplayıp zıplamaya kalkarsak işimiz var. Bir kaç cümle ile herkese hak ettiği ölçüde cevap verilir, o kadar.
Kocaeli'deki, bu kendini bilmeze, bu sebepten dolayı cevap bile vermedik. Dengimiz değil ki, cevap verelim. Bu tür soytarıların neyine cevap vereceksin.
Hz. Mevlana'nın dediği gibi; "Her lafa verilecek bir cevabım vardır. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de adama bakarım adam mı diye..."