BABURALAR'IN SÜMBÜL'Ü

Elinde kocaman baston, omuzlarına ferace geçirmiş, başına da  beyaz yaşmağı dolaylamış. Oyalı gömleği ise, belinde dokuma önlük ile sıkmış, ayağına da mevsimlerin toz rengini alan, deri çarıkları geçirmiş.

BABURALAR'IN SÜMBÜL'Ü


Babura Sümbül!

O, bizim köy Halamızdı.

Çocukluğumuzun en yaşlı kadını.

Sabah sabah hemen kendisi, Sümbüller'in burnundan çıkar,

eve doğru yönlenir, ayak üstü, kimi görürse haşır-neşir

soruları ile geçer veya boş sokaktan sağa sola

çalım satar gibi yürürdü...

Elinde kocaman baston, omuzlarına ferace

geçirmiş, başına da beyaz yaşmağı dolaylamış.

Oyalı gömleği ise, belinde dokuma önlük ile sıkmış,

ayağına da mevsimlerin toz rengini alan,

deri çarıkları geçirmiş.

Ardından, hem feracenin kapağı sallanır,

hem de çarıkların sicimleri "lap-lup" sesi

ile beraber yerden kalkar, yere vururlar.

Elindeki değneği daha fazla kılıç gibi döner.

Sümbül hala, birisiyle konuşmak vakti,

onu dayan destek için kullanır.

Daha fazlası, parmakları ile titretir,

sanki hemen birinin üzerine yürüyecekmiş gibi.

Ben, Halamızı bir Evliya,

nedense Allah gibi görüyordum.

Onun tüm konuşmaları, davranışları,

sohbetleri iktidar eğilimi gösteriyordu.

Hele o denli, inandırıcı ve ikide bir

"Demeli Halanın, biz öteden beriden

birileri değiliz, biz Baburalar'ız!"

ifadeleri beni, hem yerimde mıhlar,

hem de onun yüce olduğunu ifade ederdi.

Belki de hayatımın ilk felsefe düşüncelerini

ona borçluyum..

Hala unutamam ve hayatın

son noktasına dek unutamayacağım

onun renkliliğini ve öteki köydeşlerimden

çok çok farklı olduğunu...

Emel BALIKÇI,

Bakmadan Geçme