ALİ RAFİEV'İN HİÇ ÖDÜN VERMEDİĞİ KONU
30 mart 1968 tarihinde, BKP Politbürosu, önemli toplantılarından birini yapıyordu. Ali Rafiev, Merkez Komite Toplumsal Örgütler bölümü başkanıydı. Sendikalar, yerel yönetimler ve Vatan Cephesi örgütleri ona bağlıydı. İşlev ve protokol yönünden bakandan daha üst düzeydeydi. Bu toplantıya sunulmak ve görüşülmek üzere birkaç rapor hazırlamıştı. Oturumu açan Todor Jivkov, okuduğu raporda gündemde olmayan bir soruna, Türk sorununa değiniyor, farklı ve radikal düşüncelerini açıkça sergiliyordu:
ALİ RAFİEV'İN HİÇ ÖDÜN VERMEDİĞİ KONU
30 mart 1968 tarihinde, BKP Politbürosu, önemli toplantılarından birini yapıyordu. Ali Rafiev, Merkez Komite Toplumsal Örgütler bölümü başkanıydı. Sendikalar, yerel yönetimler ve Vatan Cephesi örgütleri ona bağlıydı. İşlev ve protokol yönünden bakandan daha üst düzeydeydi. Bu toplantıya sunulmak ve görüşülmek üzere birkaç rapor hazırlamıştı. Oturumu açan Todor Jivkov, okuduğu raporda gündemde olmayan bir soruna, Türk sorununa değiniyor, farklı ve radikal düşüncelerini açıkça sergiliyordu: - Zamanıdır artık! Bizim bu Türk sorununu çözmeliyiz. Bu toplumun etrafında oynanan oyunlara bir son vermeliyiz. Bunu açıkça vurgulamak gerekiyor. Bu yolda elimizden geleni yapacağız! Gerekirse kamplar kuracağız! Gerekirse etnik temizlik yollarına başvuracağız. Konuşma gittikçe sertleşerek sürüyordu. Ali Rafiev'in tüyleri ürperdi, içini sıkıntı bastı. Nihayet korktuğu ihtimal gerçekleşmişti… Jivkov'un ağzından çıkanlar, şimdiye dek böylesine ete kemiğe bürünmemişti. Asimilasyon istemi, sessiz ve uğursuz bir biçimde dolaşır ama resmi toplantılarda dile getirilmezdi. Ali Rafiev, bu meşum düşüncenin hayata geçmemesi için elinden geleni yapmıştı. Bulgar milliyetçiliğini körükler kuşkusuyla, Türk milliyetçiliği izlenimini verecek davranışlara karşı çıkmış, bu nedenle birçok soydaşı ve arkadaşıyla karşı karşıya gelmişti. Olan olmuştu işte. Jivkov'u dinlerken, gözleri Kubadinski'yi aradı. Penço Kubadinski, Rusçuk'ta valiyken, kendisi de 1957-1958 yıllarında onun birinci yardımcısıydı. Aralarında büyük anlaşmazlık çıkmıştı. Nedeni Türk sorunuydu. Kubadinski'nin Türkleri sever görünerek yürüttüğü ikiyüzlü politikaya yakından tanık olmuş, onun gerçek niyetini tespit etmişti. Nihai amacı Türkleri Bulgaristan'dan kovmaktı. Ali, karşı çıkınca araları açılmış, birbirileriyle konuşmaz olmuşlardı.1959-1967 yılları arasında Silistre'de valilik yaparken, Kubadinski'yi işlerine karıştırmamış, müdahalelerine izin vermemişti. Kubadinski, bu toplantıda yoktu. Ali, onun yokluğunu bile anlamlı buldu. Penço, başarıya ulaşmıştı. Düşünceleri asimilasyona yönelttiği Jivkov'un konuşmasında dile geliyordu. Şimdi karar verme zamanıydı. Işık hızıyla düşündü. İnançlı bir komünist olarak bulunduğu yere bileğinin hakkı, nitelikleri ve eğitimiyle gelmişti. Kubadinski'yle çatışmaktan çekinmemişti. Ama şimdi daha da ağır bir riski göze almak zorundaydı. Beş on dakikalık vakti vardı. Ya her şeyini yitirmeyi göze alarak asimilasyona, Türkleri eritme politikasına karşı çıkacak, ya da susup ikbâl ve terfi bekleyecekti. Kararını hızla verdi ve ilk sözü aldı. Doğrudan Jivkov'a yöneltti konuşmasını: - Drugaryü(Yoldaş) Jivkov, dedi. Yüzünüze konuşmak zorundayım. Bu söyledikleriniz akıl kârı şeyler değil! Bu sorun yalnız Bulgaristan'ın sorunu da değil. Bu hareketin sonuçlarını hiç hesap ettiniz mi? Bulgaristan'ın birliğini karşılıklı milliyetçilik bozar… Sonra üslûbu değişti, daha da sertleşti: - Anlıyorum ki, sultanların yapamadığını yapmaya çalışıyorsun. Bu mümkün mü? Onların başaramadığını nasıl gerçekleştireceksin? Şimdi Türkleri dedelerinin dinine, milletine döndürmekten bahsediyorsun, nerede kaldı senin komünistliğin? Daha sonra bu tür uygulamaların ters tepeceğini anlattı. Örnekler vererek, başarıya ulaşmanın olanaksızlığını kanıtlamaya çalıştı. Biraz önceki heyecanı yatışmıştı. Ama duygu da mantık da asimilasyona karşı çıkmayı emrediyordu. Her yerini ter basmıştı. Bir ölçüde rahatlayarak yerine oturdu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu kez ünlemler, soru işaretleri beyninde cirit atmaya başladılar. Acaba başına neler gelecekti? Ne zaman, nasıl, nerede? Biraz sonra Politbüro üyesi ve başbakan birinci yardımcısı Jivko Jivkov söz aldı. O da Todor Jivkov'a karşı çıktı. Eritme politikasının ters tepeceğini söyledi. Ali Rafiev, konuşmayı dinlerken yüreklendi, mutlu oldu. Kendisinin asimilasyona karşı çıkması doğaldı. Ama bir Bulgarın, en yüksek yerlere gelmiş bir devlet adamının her şeyini tehlikeye atarak, inandıklarını cesaretle söylemesi onu duygulandırmıştı. Biraz sonra daha da şaşırdı, heyecanlandı ve sevindi Ali Rafiev. Todor Jivkov'un birinci yardımcısı, eski başbakan ve politbüro üyesi Stanko Todorov da aynı doğrultuda cesur bir konuşma yaptı. Todor Jivkov'dan asimilasyonu aklından çıkarmasını istedi. Kıvançlıydı Ali Rafiev. İki saygın Bulgar politikacısı, söylediklerini perçinlemiş, yanlışın altını çizmişlerdi. En azından yalnız değildi. Doğruları söyleyen iki politbüro üyesi, ona büyük güç kazandırmıştı. Todor Jivkov, oturumu kapattı ve sinirle salona çıktı. Birkaç gün sonra Ali Rafiev'i çağırttı. Ali, ödün vermedi, tam tersine, eleştirdi: - Drugaryu Jivkov, dedi, yanlışta ısrar ediyorsunuz. Bakanlar Kurulu'nda da aynı doğrultuda konuştuğunuzu üzüntüyle öğrendim… Bir hafta sonra, Ali'nin BKP merkezindeki görevine son verildi. Milletvekilliği sürüyordu. İki yıl kadar görevli kaldı. Sürekli izleniyordu…” Kemal ANADOL
30 mart 1968 tarihinde, BKP Politbürosu, önemli toplantılarından birini yapıyordu. Ali Rafiev, Merkez Komite Toplumsal Örgütler bölümü başkanıydı. Sendikalar, yerel yönetimler ve Vatan Cephesi örgütleri ona bağlıydı. İşlev ve protokol yönünden bakandan daha üst düzeydeydi. Bu toplantıya sunulmak ve görüşülmek üzere birkaç rapor hazırlamıştı. Oturumu açan Todor Jivkov, okuduğu raporda gündemde olmayan bir soruna, Türk sorununa değiniyor, farklı ve radikal düşüncelerini açıkça sergiliyordu: - Zamanıdır artık! Bizim bu Türk sorununu çözmeliyiz. Bu toplumun etrafında oynanan oyunlara bir son vermeliyiz. Bunu açıkça vurgulamak gerekiyor. Bu yolda elimizden geleni yapacağız! Gerekirse kamplar kuracağız! Gerekirse etnik temizlik yollarına başvuracağız. Konuşma gittikçe sertleşerek sürüyordu. Ali Rafiev'in tüyleri ürperdi, içini sıkıntı bastı. Nihayet korktuğu ihtimal gerçekleşmişti… Jivkov'un ağzından çıkanlar, şimdiye dek böylesine ete kemiğe bürünmemişti. Asimilasyon istemi, sessiz ve uğursuz bir biçimde dolaşır ama resmi toplantılarda dile getirilmezdi. Ali Rafiev, bu meşum düşüncenin hayata geçmemesi için elinden geleni yapmıştı. Bulgar milliyetçiliğini körükler kuşkusuyla, Türk milliyetçiliği izlenimini verecek davranışlara karşı çıkmış, bu nedenle birçok soydaşı ve arkadaşıyla karşı karşıya gelmişti. Olan olmuştu işte. Jivkov'u dinlerken, gözleri Kubadinski'yi aradı. Penço Kubadinski, Rusçuk'ta valiyken, kendisi de 1957-1958 yıllarında onun birinci yardımcısıydı. Aralarında büyük anlaşmazlık çıkmıştı. Nedeni Türk sorunuydu. Kubadinski'nin Türkleri sever görünerek yürüttüğü ikiyüzlü politikaya yakından tanık olmuş, onun gerçek niyetini tespit etmişti. Nihai amacı Türkleri Bulgaristan'dan kovmaktı. Ali, karşı çıkınca araları açılmış, birbirileriyle konuşmaz olmuşlardı.1959-1967 yılları arasında Silistre'de valilik yaparken, Kubadinski'yi işlerine karıştırmamış, müdahalelerine izin vermemişti. Kubadinski, bu toplantıda yoktu. Ali, onun yokluğunu bile anlamlı buldu. Penço, başarıya ulaşmıştı. Düşünceleri asimilasyona yönelttiği Jivkov'un konuşmasında dile geliyordu. Şimdi karar verme zamanıydı. Işık hızıyla düşündü. İnançlı bir komünist olarak bulunduğu yere bileğinin hakkı, nitelikleri ve eğitimiyle gelmişti. Kubadinski'yle çatışmaktan çekinmemişti. Ama şimdi daha da ağır bir riski göze almak zorundaydı. Beş on dakikalık vakti vardı. Ya her şeyini yitirmeyi göze alarak asimilasyona, Türkleri eritme politikasına karşı çıkacak, ya da susup ikbâl ve terfi bekleyecekti. Kararını hızla verdi ve ilk sözü aldı. Doğrudan Jivkov'a yöneltti konuşmasını: - Drugaryü(Yoldaş) Jivkov, dedi. Yüzünüze konuşmak zorundayım. Bu söyledikleriniz akıl kârı şeyler değil! Bu sorun yalnız Bulgaristan'ın sorunu da değil. Bu hareketin sonuçlarını hiç hesap ettiniz mi? Bulgaristan'ın birliğini karşılıklı milliyetçilik bozar… Sonra üslûbu değişti, daha da sertleşti: - Anlıyorum ki, sultanların yapamadığını yapmaya çalışıyorsun. Bu mümkün mü? Onların başaramadığını nasıl gerçekleştireceksin? Şimdi Türkleri dedelerinin dinine, milletine döndürmekten bahsediyorsun, nerede kaldı senin komünistliğin? Daha sonra bu tür uygulamaların ters tepeceğini anlattı. Örnekler vererek, başarıya ulaşmanın olanaksızlığını kanıtlamaya çalıştı. Biraz önceki heyecanı yatışmıştı. Ama duygu da mantık da asimilasyona karşı çıkmayı emrediyordu. Her yerini ter basmıştı. Bir ölçüde rahatlayarak yerine oturdu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu kez ünlemler, soru işaretleri beyninde cirit atmaya başladılar. Acaba başına neler gelecekti? Ne zaman, nasıl, nerede? Biraz sonra Politbüro üyesi ve başbakan birinci yardımcısı Jivko Jivkov söz aldı. O da Todor Jivkov'a karşı çıktı. Eritme politikasının ters tepeceğini söyledi. Ali Rafiev, konuşmayı dinlerken yüreklendi, mutlu oldu. Kendisinin asimilasyona karşı çıkması doğaldı. Ama bir Bulgarın, en yüksek yerlere gelmiş bir devlet adamının her şeyini tehlikeye atarak, inandıklarını cesaretle söylemesi onu duygulandırmıştı. Biraz sonra daha da şaşırdı, heyecanlandı ve sevindi Ali Rafiev. Todor Jivkov'un birinci yardımcısı, eski başbakan ve politbüro üyesi Stanko Todorov da aynı doğrultuda cesur bir konuşma yaptı. Todor Jivkov'dan asimilasyonu aklından çıkarmasını istedi. Kıvançlıydı Ali Rafiev. İki saygın Bulgar politikacısı, söylediklerini perçinlemiş, yanlışın altını çizmişlerdi. En azından yalnız değildi. Doğruları söyleyen iki politbüro üyesi, ona büyük güç kazandırmıştı. Todor Jivkov, oturumu kapattı ve sinirle salona çıktı. Birkaç gün sonra Ali Rafiev'i çağırttı. Ali, ödün vermedi, tam tersine, eleştirdi: - Drugaryu Jivkov, dedi, yanlışta ısrar ediyorsunuz. Bakanlar Kurulu'nda da aynı doğrultuda konuştuğunuzu üzüntüyle öğrendim… Bir hafta sonra, Ali'nin BKP merkezindeki görevine son verildi. Milletvekilliği sürüyordu. İki yıl kadar görevli kaldı. Sürekli izleniyordu…” Kemal ANADOL