- Rednik Şabanov, pişi, be! 

*** Ve Türkler, Bulgaristan'ı ele geçirmeye başladılar adım adım.*** Eşit vatandaşız ama Bulgarlar daha eşit. Gerçekler acıdır, yaşayarak öğrendik. *** - Rednik Şabanov pişi, be! 

Istranca çobanının askerlik anıları...

Aker kışlasındayız, bugün izin kağıtları dağıtılacakmış.

Bir çavuşumuz vardı, Papazov. Okuması yazması yok kadar az.

Aklı başında Bulgar gençleri, kendi aramızda dediğimiz gibi, silahlı askere alınıyordu. Yani onlar tam asker olarak tank, top, silahın her türlüsünü görüp kullanıyorlardı.

Biz ise işçi karıncalar, yol aç, duvar yap, soba yap.

Ama insan, yaparak usta oluyor.

Askerlik sonrası silahlarla ilgili bilgileri askerlikte kalıyor, bizim ustalık becerilerimiz ise hala bizlere eşlik etmekte.

Osmanlı'nın gayri müslimleri asker almadığı veya geri hizmetlere aldığı gibi bir şeydi bu.

Osmanlı'da Türk ve İslam asıllı 7 yıl askerlik yapar ve hiçbir şey olamadan orta yaşa gelmiş oluyordu. Oysa gayrimüslimler ticareti ve sanat işlerinde köşeyi çoktan tutmuş oluyordu.

Aynı şeyi Bulgarlar da yaşamaya başladı. Adamın evinde musluk değişecek, hemen bir Türk arkadaşını çağırıyordu. Buzdolabı tamir olacak - Türk, arabaya bakılacak - Türk.

Ve Türkler, Bulgaristan'ı ele geçirmeye başladılar adım adım. Ve asker öncesi bildiğimiz, törenlerde, bayramlarda yan yana rap rap uygun adım yürüdüğümüz ve eşitlik, kardeşlik marşları söylediğimiz komünizm, askerde mutasyona uğramış olduğunu gördük ve öğrendik.

Eşit vatandaşız ama Bulgarlar daha eşit.

Gerçekler acıdır, yaşayarak öğrendik.

Bari düşman kabul edilip de, bir gecede Bulgar yapılmaya zorlanmasaydık...

Ver elini, Türkiye! Ama Türkiye kesmedi...

Yıkılan evlerden ve köylerden arı kovanından dağılan arılar gibi Türkler bütün dünyaya yayıldı.

Çavuş Papazov'dan ta buraya kadar gelmişim...

- Rednik Şabanov, pişi, be! (Yaz be)

Elinde kalem, cuma gününden itibaren çarşı iznine çıkacakları yazıyorum.

O, kendi adamlarının adını veriyor, ben benimkileri kaleme alıyordum, bizimkilere traş olun ve yakalılarınızı yıkayın, yarın çarşı iznine çıkıyorsunuz, diye önceden uyarıyordum...

Evet, kot kumaşın komünist versiyonu olan dok kumaş ve mavi renk iş elbisesi giyiyorduk biz. Ancak bir de askeri kıyafetlerimiz vardı. İçtima ve kışla dışında giymek için. Onlara, ceketin içinde beyaz gömlek gibi duran beyaz yakalık takardık. Yakışıyordu bize ya...

Dağ başında askeriz, çarşı izninde maden de çalışan işçilerin lojmanlarının bulunduğu Çayıra denilen yere gidip, buz gibi soğuk, “ledena studena Byalo Vino Diamond” beyaz şarap alırdık ve böylece Çavuş Papazov, kafayı bulur bir hafta nasıl eğlendiğimizi ve kebapçe yediğimizi anlatırdı.

Bir hafta sonra listeyi yine ben yazıyordum kafama göre. Bu arada Er Petko'dan da bahsedeyim. Tam isim bulamıyorum onun akli kusuruna.

- Seni neden asker aldılar ki?

- Ben gönüllü geldim.

- Neden?

- Askerlik yapmazsam bana kız vermezler. Zaten benim askerlik bir sene sürecek. Kar yağarken evden çıktım. Bir daha kar yağarken eve döneceğim. Babam öyle dedi.

Tesadüf bu ya, 24 Mayıs'ta kar başladı.

-Petko, haydi gidiyorsun. Git teskereni al diye takıldık. Biz işe gittik, Petko yok. Gitmiş komutanla kavga etmiş. Onu da disipline atmışlar. Öğle bıraktılar. O hala kavgaya devam ediyor.

- Sen, komutan olmuşsun ama bir b.k bildiğin yok. Babamdan daha iyi mi bileceksin? Babam bana kar yağarken geri geleceksin dedi. Ver benim teskeremi. - A be, glupak! Hani kar?

- Sabah sana geldiğimde yağıyordu, ben onu bilirim. Ve bizde dönerek.

- Haksızmıyım?

- Haklısın, Petko, konuş.

Evet, bir çarşı izninin hatırlattıkları bunlar.

Ben şimdi en iyisi traş olayım. İyi eğlenin, 70' lik almadan gelmeyin. Önümüz bayram. Bu ayın maaşları da yatmış. Bankamatikten geçin de paralanın...

Şaban Ali AYDIN

Bakmadan Geçme