ALLAH, SANA TÜRK KOMŞU BAĞIŞLASIN!
* Arkadaşım Mustafa, yaklaşık bin kişini hayatını ve malını yangından kurtardı. İnsanlar, bütün minnettarlığını ve şükranlarını, kendisine sunmak için ona sarılıyorlardı.
ALLAH, SANA TÜRK KOMŞU BAĞIŞLASIN!
* Arkadaşım Mustafa, yaklaşık bin kişini hayatını ve malını yangından kurtardı. İnsanlar, bütün minnettarlığını ve şükranlarını, kendisine sunmak için ona sarılıyorlardı.
Her zaman bana çok tuhaf gelmişti, çağdaş dönemimizde, Bulgar yazarların, Bulgaristan’daki Türk halkının varlığını ve eserlerini yok sayması. Kesinlikle söyleyebiliriz ki, tüm Bulgar edebiyatında hiç bir Türkün karakteri ve onun sorunları kaleme alınmamış, maneviyat dünyasına ve iç görüntülerine bakış atılmamıştır. Dahası da, günümüzde Bulgar ve Türk halklarının beraberliği, tarihi açıdan asırlar boyu yaşantıları, gerektiği gibi dikkati görmemiştir. Sanki halkımızın bu önemli kısmı yok gibidir, yok sayılmaktadır.
Bizim edebiyat kahramanlarımızın çalışkanlığı söz konusu olunca, bilinçli bir şekilde Türklerin tüm çalışkanlığı; ülkemizin muazzam inşaatlarını yapanlar, madenlerini çalıştıranlar, kerestecilikteki maharetleri ve yolların taşlarını kıranlar, asla yazılmıyor ve unutturuluyor. Ülkemizde tüm inşaat işleri, Türklerin ellerinden geçtiğini, çocuklar dahi bilmektedir.
Memleketi defalarca dolaşırken, nice çalışkan, mütevazi, sorumlu ve asla fazla konuşmayan Türk erkekleri ile karşılaştım. Tüm haliyle, gücü ve kuvvetiyle, kendilerini çalışmaya adamışlardı.
Bir Ağustos ayını Karlovo’ya bağlı Kalugerovo köyünde geçirecektim. Rastgele oldu, nane ürünü kaynatma zamanıydı. Muazzam güzellikteki bir avlu kazanlarla donatılmıştı. Köylerden nice yeşil nane yüklü taligalar gelirdi. Nefis bir mentol kokusu etrafı sarmıştı. İnsanlar gelir gelmez sıraya dizilip, beklerdiler. Halılarını yere döşemişler, kimi peşkirlerdeki tuz-ekmek, peynir-domates çıkarmış atıştırırdı. Benim için, son dereceli ilgi çekici ve nostaljik bir köy manzarasıydı bu. Yanımda da, elektrikçi uzmanı Mustafa! Uzun boylu, kısa saçlı ve nur saçan gözleri. O, bu yöredeki elektrik makinelerin sorunlusuydu.
Bu tür günlerde, hemen hemen başını yastığa koyamazdı. İşini çok iyi bilen biriydi. Bu arada da adeta doğal bilimsel bir hazineydi, çok zeki ve akıllıydı. Çok iyi hatırlıyorum: yakın dereye yüzmeye gidecektik. Birden velvele koptu. İnsan sesleri havaya dek sıçradı: “Kaçın! Kaçın!” Paniğe düşen halk hayvanları ürkütmeye yönlendi ve çocuklarını kaçmaları için uyarırdı.
Ne olmuştu? Elektrik teçhizatı, eskimiş bir “Linkoln” kazanı ile çalışırmış. Görevli olan şahıs sarhoşlamış, o kadar fazla kömür ve odun doldurmuş depoya ki, her an kazan patlayabilirdi ve etrafta ne can, ne kazan kalacaktı. Görevli, deli gibi koşan insanlara karşı bağırıp çağırıyordu. Ortam boşaldı, beklenti içinde kalan halk, nefes almayı kesmişti.
Bu arada benim yanımdaki Mustafa, kazana doğru koştu ve sonrasını anlattıklarından öğrendim. Girmiş içeriye, hızla yanan kömürleri ve odunları ateşten çıkarmaya başlamış. Bir ara kazan nefes almış gibi olmuş ve yangın hafiflemeye yüz tutmuş. Böylece büyük bir patlama engellenmiş oldu.
Arkadaşım Mustafa, yaklaşık bin kişini hayatını ve malını yangından kurtardı. Ne zaman bize yaklaştı, gördük ki, elleri yanmıştı. Bütün ağrılarına rağmen, sevinçten gülümseyebiliyordu... Bu şekilde anılarımda kaldı Mustafa. O, yüksek boylu, nur bakışlı ve kocama yürekli Türk Mustafa!
İnsanlar, bütün minnettarlığını ve şükranlarını, kendisine sunmak için ona sarılıyorlardı. Ben ise o an, bizim eski bir atasözünü hatırladım;
“Allah, sana sağlık, kısmet ve bir de Türk komşu bağışlasın!”
Georgi MARKOV
Tercüme; Emel BALIKÇI