- Haberler
- Bulgaristan
- AL DA MEMLEKETİNİ BAŞINA ÇAL DERCESİNE...
AL DA MEMLEKETİNİ BAŞINA ÇAL DERCESİNE...
Büyük yüzleşme yaklaşıyor. Cesaret içimizdedir. Mayıs seçimlerine 4 ay kaldı. Bizi vatanımızdan atanlara, çifte vatandaşlığımıza göz dikenlere, lokmamız da gözü olanlara, hak ettikleri cevabı, bu defa birlikte ve olanca kudretimizle kesin vermeliyiz.
AL DA MEMLEKETİNİ BAŞINA ÇAL
DERCESİNE...
Dünya öküzün boynuzlarında değil, cesur kişilerin omuzlarındadır. Bulgar televizyonunun yayınladığı “GÖÇ” belgeselini izledim. Beni, yapımcı İrina Nenova ile Andrey Getov’un çalışmaları kadar, bu eserle ilk kez açıkça su yüzüne çıkan ve gerçekler denizine doğru yüzmeye başlayan yansımalar ve yeni renkler etkiledi.
İlk kez Bulgar NTV ekranından, yeni Bulgaristan tarihinde işlenen devlet terörünün son halkası “soya dönüş” zulmü olduğu dile getirildi. Devlet terörünün 1948’de Yahudileri Bulgaristan’dan kovduğu, “Halk Mahkemesinden” çıkan idam cezalarıyla 30 000 kişinin öldürüldüğü, 146 bin kişinin toplama kamplarında kaldığı hatırlatıldı.
Gösterilen belgeselde bir daha ortaya çıktığına göre, daha 1984’te, doğru düzgün, dürüst ve kendilerine güvenilir Türk kardeşlerimizin hepsi birer birer toplanmış ve içeri atılmıştı. Aileleri perişandı. Kadınlar eşlerinden habersiz, Bulgar ismi almaya zorlanıyordu. Baskı ve terör gökleri delmişti.
“GÖÇ” filminde ana sima rolü oynayan mühendis Türköz ailesinin de birkaç defa dile getirdiği gibi, “arkada kültürsüz ve ahlaksız yetişen bir kuşak kaldı.”
Başkalarının yaşam biçimini, adetlerini yasaklamak, özgün kültürünü ezmek, Türkülerini dillerinden sökmek, kitaplarını toplayıp yakmak, dualarını okutmamak, ezanlarını dinletmemek, beklentilerini daha hayal iken kıymak, bir cesaret alameti değil, bir vahşettir. Türkler uyanıyoruz!
1984’te yanan kapışma ateşinden ortada kalan şu büyük gerçek var. Bazı çaresiz ve umutsuz kimseleri bazen aldatabilirler, fakat herkesi her zaman aldatamazlar!
1989 Mayıs'ında açlık grevleriyle başlayıp, birlikte ayaklanmamız, 1989’un son günlerinde, Sofya Meclisi'ni kuşatmamız, “Al da memleketini başına çal!" deyip, birlikte göç etmemiz, dünyanın tamamen değiştiğine işaret oldu.
Biz sırtı yere gelmez bir milletiz. Ne ayaklandık diye, ne kurbanlarımız için, ne de meclisi kuşattık ve kalkıp göç ettik diye, kimseye hesap vermedik, her zaman gururlu kaldık, cesaretimize ve Türk ruhumuza dayandık.
Azınlık olsak da çoğunluğu yendik. 20 yüzyılda atabildiğimiz en büyük ve en şerefli adımdı bu. Dünyaya azınlığın çoğunluğu yenebildiği örneği verdik. Bugün hak hukuk, adalet ve demokrasi davamız bütün hızıyla devam ediyor. Camilerimizi, okullarımızı, mezarlıklarımızı, kuyularımızı, pınarlarımızı, çeşmelerimizi, anadilimizi, gazetelerimizi, radyomuzu, ana dilimizde TV programlarımızı, öz kültürümüzü, yaralanan Türk kimliğimizi, birlik ve beraberliğimizi geri istiyoruz.
Umutsuzluk geçirenler, pes olanlar, “ama alsak da ne olacak” diyenler olabilir, ama biz asla pes etmeyeceğiz.
Bu açıdan, biz devamlı şekerleme yapan, unutmayı ve umursamamayı dünyaya tercih eden, mücadele azmini rafa kaldıran, cesareti ayak altına alan dernekçilerle, biz siyasetçiyiz diyen sahtekarlarla işimiz olmaz.
Dibi delik HÖH tasını yalamaya hazır kimliksizlerin siyaset sahnesinden inme zamanı çoktan geldi. Kendilerine düğün Kamber'i rolü biçenlerin sıvışması, artık kaçınılmaz oldu. Dört oy için önüne gelene yaranmayı yeğleyen siyaseti, çöpe atma zamanı geldi. HÖH, kendi cebimi doldurayım hesabıyla çok fırsat kaçırdı ve halktan koptu. Doğan’ın gölgesinde dolaşanlar hainleştiler.
Biz Bulgaristan'daki Türkler, yolun zor kısmını artık geçtik. Başımıza gelecek olan en kötüsü, geldiyse geldi. Korkuyu arkamızdaki dağlarda bıraktık. Kararlıyız ve zaferin bizim olacağına mutlaka inanıyoruz.
Vatanımızı onlardan daha fazla sevmemiz, onları çıldırtıyor. İsteseler onlara “ödünç sevgi” verebiliriz. Vatan ortak bir nimettir. “Umut bir kuştur, altın kanatları var!” Bu Bulgar atasözü, gençleri kanatlandırdı ve memleket baştan başa boş kaldı diyenler, doğru söylüyor. 3 milyon kişi açtıktan mı, yetersizlikten mi, can sıkıntısından mı, utandıklarından mı, çocuklarının gözüne bakamadıklarından mı? Neyse ney, ama bilet parasını toplayan kaçıyor. Zulüm umudun düşmanı, toplum kendisiyle hesaplaşamıyor, suçlar sevaptan ağır ve toplumu boğuyor. Fırsat bulan kaçıyor...
Büyük yüzleşme yaklaşıyor. Cesaret içimizdedir. Mayıs seçimlerine 4 ay kaldı. Bizi vatanımızdan atanlara, çifte vatandaşlığımıza göz dikenlere, lokmamız da gözü olanlara, hak ettikleri cevabı, bu defa birlikte ve olanca kudretimizle kesin vermeliyiz.
Bu bizim ana baba ödevimiz, Türk kalma ve olma görevimiz oldu. Artık sıra bizdedir.
Avşin BALKAN