1971 yılı
Sarıkız ( Jıltuşa ) Köyü, Kırcaalı Sancağı.
Pomakların gönüllü isim değişikliği kampanyası başladı.
Zlatka Mitkova isminde bir kadın, köydeki okul müdürünün hanımı, bir grup parti aktivisti eşliğinde ev ev geziyordu ve insanları gönüllü bir biçimde isimlerini değiştirmeleri için ikna etmeye çalışıyordu. Kızıl montlu Zlatka Mıtkova, kendisini Sarıkız köyü sakinleri, bu şekilde hatırlıyorlar.
Akpınar ilçesinin ve bütün sancağın insanları tütün üretmekle meşgüldüler. Bu iş hele kadınların bir kaderi olmuştu. Erkeklerin çoğu Enövçe maden ocağında çalışıyorlardı. Mesai bitiminde onlar da tütün işlerinde yardımcı oluyorlardı, ya da köy meyhanesinde kafayı buluyorlardı...
O zamanları, ortaokuldan sonra, kızların daha fazla okumasına aileleri izin vermiyorlardı, kendilerini alelacele evlendiriyorlardı ve onlarda annelerinin kaderini paylaşıyorlardı. Köyün nüfusu binden fazla olmasına rağmen, sadece üç kız Kırcaali'deki pedagoji okuluna yazılmaya cesaret edebilmişti. Birincisi aynı Zlatka Mitkova'nın yardımıyla gitti, diğerinin ise babası çağdaş görüşlü birisiydi ve başka bir akraba kızıyla beraber gönderildi.
Bunlar isim değişiminde önce olmuştu. "Kız çocuğu fazla okutulmamalı! " Her ailede, bu katı anlayış hakimdi ve kızlar köyde kalıyorlardı...
Sabriye ve Mümin'in Kadriye isminde bir kızları vardı. O nenesinin sevimli torunuydu. Güçlü aile bağları vardı, tarla ve bahçeleri evlerine yakındı ve çok tütün üretiyorlardı. Kadriye, incecik boylu, beyaz yüzlü ve sarı renkte iki kalın beliği vardı. Okul birincisiydi, eğitimini devam etmek için, tam bir yıldır anne ve babasını ikna etmeye çalışıyordu; fakat onlar hiç yüz göstermiyorlardı. Ama en sonunda rıza gösterdiler, aynı yaz, başına başka bir felaket geldi, liseye devam etmesi için, önce ismini değiştirmeliydi…
Ailesi, bu asla olmaz deyip kestirip attı. Birinci biz isimlerimizi değiştirmeyiz, sonuçta soyadımız bile Hocaoğulları'dır...
Böylece Kadriye köyünde kaldı, eğitimini tamamlayamadı. Belki de bir hemşire veya öğretmen olabilirdi ama kaderin kurbanı olmuştu. İsim değişikliği, kendi istikbalinin önüne geçmişti. Halbuki oğlan kardeşleri doktor çıkmışlardı, küçük kız kardeşi de okuyabilmişti. Ağabeyleri isim değişim sürecinde önce eğitim almışlardı, kız kardeşi ise daha sonraki yıllarda.
1972 yılının başlarında, bizim bölgede bütün Pomakların zorunlu isim değişikliğine gidildi.
Sarı saçlı ve mavi gözlü Kadriye, artık şansını kaybetmişti. Erken yaşta bol tarlaları olan bir aileye gelin gitmeye mecbur kaldı ve ömür boyunca tarlalarda çapa salladı durdu. Üç kız evladı doğurdu, artık onları okutabiliyordu. Anneleri, çok zeki ve akıllı olmasına rağmen, köyüne ve köy işlerine mahkumdu. Şimdilerde, ömrünün sonunda, ağır kır işlerinin sonucunda, artık elinde bir bastunla geziyor ve evdeki iki erkeğe hizmet ediyor - eşi ve kayınpederi.
1972 yılı
Eğridere ( Ardino ), İklim Lisesi, 10.cu sınıf
Türk asıllı sınıf arkadaşımız Gülcan bir Filibeliydi ama bizim küçük kasabamıza okumak için gelmişti; çünkü ablası burada hemşire olarak çalışıyordu, ayrıca eniştesi de Sütkesiği'nden olan ünlü Doktor Çavuşev oluyordu. Bu doktor benim tanıdığım en iyi cerrah uzmanıydı.
Gülcan'a gelince, o bizim sınıfın adeta medar-ı iftiharı olmuştu. Bembeyaz bir yüz güzelliğine sahipti, geniş alnını uzun saçları süslüyordu. Her gece yatmadan önce yüzünü ve dişlerini yıkıyordu, bu tür bir davranış bizim gibi köylü çocukları için henüz yabancıydı.
Zeki ve mütevazi bir arkadaşımızdı. Güzel şiirler yazıyordu. Biyoloji öğretmenimiz çok disiplinli birisiydi ve en yüksek notu genelde 4 oluyordu. Aramızda bir tek Gülcan'a 5 vermişti. Liseyi başarıyla bitiren Gülcan , Filibe'ye döndü. Gönlünde tıp okuyup doktor olmak vardı.
1974 yılı
O yaz Gülcan, üniversite imtihanlarına çok sıkı bir şekilde hazırlanmıştı ve sınavlarda 5.50 notunu kazanmıştı. İsmi, listenin başında olmasına rağmen, üniversiteye kabul edilmemişti; çünkü kabul listesinde bir tek Türk kendisiymiş ve yerine bir godomanın yavrusunu yazmışlar...
Yapılacak bir şey kalmadığına göre, Gülcan, bir yıl boyunca bir yerlerde çalışıp sonunda ebe okulunu kazanmıştı.
Böylece bizim çok başarılı sınıf arkadaşımız, sadece Türk asıllı olduğundan dolayı doktor olamadı, halbuki diğer Filibeli gençlerden entelekt ve kültür açısından hiç bir farkı bulunmuyordu.
Artık kutsal bir mesleğe sahipti ve bir ebe olarak küçük bebeklere hayat veriyordu ve onları yaşatıyordu.
1985 yılı
1985 yılında, kendisine hiç sormadan ismini değiştiriyorlar. 1989 yılına kadar mesleğini icra ediyor, bu sefer herkesi başka bir gelişme adeta şoke ediyor. Ülkede yaşayan Türkler, Türkiye'ye kovuluyorlar…
Bu zorunlu göç dalgasına onun ailesi de kapılıyor, henüz bekar olan Gülcan, yaşları ilerlemiş olan anne ve babasına eşlik ediyor. Başka bir çaresi kalmamıştır…
Göç yolları o kadar yoğunmuş ki, Cisr-i Mustafa Paşa'da ( Svilengrad ) yaşayan Mariya isimli sınıf arkadaşımızda gecelemeye mecbur kalıyorlar. Bulgar hudut bekçileri, kendilerini epey azarlıyorlar…
Bin bir zorluklardan sonra ailesiyle beraber İstanbul'a yerleşiyor. Burada onları çetin bir yaşam mücadelesi beklemekte, yıllar sonra, Gülcan, Samsunlu bir erkekle evleniyor.
Evet, 1989 yılında, yıkılmak üzere olan rejimin oluşturduğu bu zorunlu göç çok onur kırıcı ve vahşi bir eylemdi. Doğup büyüdükleri memleketlerini bırakarak, neredeyse bedavaya malını mülkünü satarak bir belirsizliğe doğru yol almak, af edilecek bir durum değildi. Zaten zorunlu isim değişimi, bu insanlarımızı yeterince üzmüştü, şimdi bir de göç onlara darbe indiriyordu.
Son yıllarda liseden sınıf arkadaşlarımızla toplanıp görüşüyoruz, göçmen kardeşlerimiz de geliyorlar. İki kere İklim Lisesi'nin bitişiğindeki otelde buluştuk. Bazen Çorlu'ya Fariş'e misafir oluyoruz, ya da Akçay'daki Nurten'in villasında toplanıyoruz.
Sevimli, çok sıcak buluşmalar bunlar. Biri birimize hayatlarımızı anlatıyoruz ve her birimizin acısını, kendi acımız olarak algılıyoruz…
Svetla Uzunova